Kayıtlar

kötülük etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Yaptığın Kötülüğe Pişman Ol Kaçırdığın İyiliklere İse Üzül!

Yaptığın Kötülüğe Pişman Ol Kaçırdığın İyiliklere İse Üzül!   Cemâleddîn Kürânî hazretleri evliyânın büyüklerindendir. İran’da Küran’da doğdu. 768 (m. 1367)’de Mısır’da vefât etti. Hikmetli sözleri çoktur. Buyurdu ki: ·         “O esnada Allahü teâlâ ile huzûrda olmasan da, zikri terk etme! Çünkü zikir ettiğin hâlde O’ndan gâfil olman, zikir etmediğin zamanki gafletinden daha azdır. Umulur ki, böyle zikir, seni gafletten uyandırır ve huzûra kavuşturur.” ·         “Kalbin ölü olmasının alâmetlerinden biri, insanın kaçırdığı iyiliklere üzülmemesi ve yaptığı kötülüklere pişman olmamasıdır.” ·         “Eğer adâletle muâmele olunursan, küçük günahlardan bile helak olursun. Allahü teâlâ ihsân ile muâmele ederse, büyük günâhın da olsa kurtulursun.” ·         “Zulmet nefsin askeri, ordusu olduğu gibi, nûr da kalblerin askeridir. Allahü teâlâ bir kuluna yardım etmek isteyince, nûr askerleri ile imdâd edip, zulmetten onu uzak eder.” ·         “İbâdetine, senden meydana geldi diye s

İyiliği Emir Kötülükten Nehiy

  İyiliği Emir Kötülükten Nehiy   Cenab-ı Hak, Âl-i İmrân sûresinin 104. ayetinde şöyle buyuruyor:   Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun.” (Âl-i İmrân sûresi, 104)   Riyâzüs-sâlihîn müellifi İmam Nevevî, bu eserde o kadar güzel ve hassas bir usül takip etmiştir ki okuyucu, eserin kitap ve bab başlıklarını iyice düşünmek, mahiyetini güzelce anlamakla, onlardan sonra getirilen âyet ve hadislerin muhtevasını daha derinlemesine kavrayabilir. Burada da “nasihat”dan sonra bu konunun getirilmesi çok anlamlıdır. Neden nasihat ve nasıl nasihat, sorusunun cevabı bu kısımdır. Çünkü “el-emr bil-maruf ve’n-nehy ani’l-münker” dinin temellerindendir. Nasihatte aslolanın bunlar olduğunu daha önce açıklamıştık. Şimdi, “ma’rûf” ve “münker”in ne olduğunu, etraflıca öğrenmiş olacağız.   Daha önce açıklamasına geniş yer verdiğimiz “hayır”, din veya dünya ile ilgili bir iyiliği ihtiva eden her şeydir, yani tevhîd akidesine, İslâm’a uygun olan her söz

İyilik Ve Kötülük

Vâbisa ibni Ma’bed Radıyallahu Anh diyor ki: Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellemi ziyarete gittim. İçimdeki niyetim de bugün Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Veselleme iyilik ve kötülük adına ne kadar bilgi varsa hepsini sormaktı. Huzuruna gittiğimde baktım ki insanlar etrafını çevirmiş, kalabalık bir grup vardı. Ben de insanların omzunu yara yara onun yanına kadar gittim. Bu sefer rahatsız olanlar: “- Vâbısa, uzak dur!” diye sitem ettiler. Herhâlde Ashab-ı Kiramın bir kısmı da Rasûlullah’a böyle yaklaşmakta olan birinden şüphe etmiş olacaklar ki: “- Arkadaşlar, ben Vâbısa’yım. Korkmayın, Rasûlullah’tan daha çok kimseyi sevmiyorum!” dedim. Bunun üzerine Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem: “- Vâbısa, yaklaş bakalım!” buyurdu. Ben de bundan cesaret bularak Rasûlullah aleyhisselama yaklaştım ve oturdum. Dizimi mübarek dizlerine değdirecek kadar yanına yanaştım. Bana buyurdu ki: “- Vâbısa, söyleyeyim mi sana neden gelmek istediğini yoksa sen mi soracaksın?” “- Buyu

Kötülüğe İyilikle Karşılık Vermek Hakkında Hadis

  Kötülüğe İyilikle Karşılık Vermek Hakkında Hadis İnsanların eziyetlerine katlanamamak ve tahammülsüzlük göstermek, hikmetten nasipsizliğin ve cehâletin bir neticesidir. İlim ve irfan sahibi insanlar nasıl zarif ve nâzik olurlarsa, hikmetten nasipsiz ve câhil kimseler de, kaba, hodgâm ve edep mahrumu olurlar. Şeyh Sâdî buyurur: “İnat, haksızlık ve düşmanlık gördüğün vakit nazik ol. Çünkü keskin kılıç, yumuşak ipeği kesemez. İnsan tatlılıkla bir fili bile çekip götürebilir.” Peygamber vârisi Hak dostları da insanların kendilerine karşı gösterdikleri kaba davranışlara, hatâ ve kusurlara aldırmaz, onların ıslâhı için türlü meşakkatlere cân u gönülden katlanırlar. Zira bu hâl, gerçek ilim ve irfânın muktezâsıdır. Kötülüklere Tahammülsüzlük, Cehâletin Neticesidir Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin buyurduğu gibi: “Musîbete karşı rızâ hâlinde, şiddete karşı sabırlı ve sarsıntı anlarında vakarlı olmak, velîlerin âdetidir.” “İlmin başı, yumuşak huyluluk; hikmetin başı, ins

Sürekli Kötülük Gördü Yılmadı İyiliğe Devam Etti

  Sürekli Kötülük Gördü Yılmadı İyiliğe Devam Etti Derviş suya düşen akrebi kurtarmak ister, elini uzatınca akrep sokar. Derviş birçok kere dener, akrep yine sokar. Bunu görenler dayanamaz, dervişe: “- İyilik yapmak istediğin halde sana zarar verene daha ne diye iyilik edersin?” derler. Derviş: “- Akrebin fıtratında sokmak var, benim fıtratımda ise yaratılanı sevmek, merhamet etmek var. Akrep fıtratının gereğini yapıyor diye ben niye fıtratımı değiştirip kötülük yapayım?” der. İnsan kötülük yapmak için harcadığı enerjiyi, iyilik yapmak için harcarsa hem dünyasın hem ahiretini kurtarır; “Ebedî Seadete kavuşur!” Ama yapılan iyilik şartlara göre değişirse yapılan iyilik değil ticaret olur. Allah’ım bizleri nefsimizin, şeytanın ve kötülerin şerlerinden korusun!             Toplumsal huzur ve barışın sağlanması için dervişlerin sayısının çoğaltılması akreplerin sayılarının azaltılması gerekiyor…

Bir Sadaka Kötülük Cinsinden Yetmiş Kapıyı Kapatır

Bir Sadaka Kötülük Cinsinden Yetmiş Kapıyı Kapatır Rasûlullah Sallallâhü Aleyhi Vesellem buyurdular: "Bir sadaka, kötülük cinsinden yetmiş kapıyı kapatır." (Hadis-i şerif, İbn-i Mübârek) Sadaka, sevap getirme ciheti ile dört yönlüdür; şöyle ki: 1- On kat sevap getiren sadaka. 2- Yetmiş kat sevap getiren sadaka. 3- Yedi yüz kat sevap getiren sadaka. 4- Yedi bin kat sevap getiren sadaka. On kat sevap getiren sadaka, fakirlere verilen sadakadır. Yetmiş kat sevap getiren sadaka, (muhtaç olan) akrabaya verilen sadakadır. Yedi yüz kat sevap getiren sadaka, (muhtaç olan) kardeşlere verilen sadakadır. Yedi bin kat sevap getiren sadaka, ilim sahiplerine (İlim talebelerine, Allah yolunda olanlara) verilen sadakadır. (Dürretü'l-Vâizîn, c.1, s.431)

Eğer Namaz Kötülükten Alıkoymuyorsa

Eğer Namaz Kötülükten Alıkoymuyorsa Tedavisi olmayan dert ve hastalık yoktur. Bilinmiyordur o ayrı bir şey. Her hastalığın çaresi olduğunu, kâinatı yoktan var eden Allahü Teâlâ tarafından, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber efendimiz haber veriyor. Buyuruyor ki: “Allahü teâlâ, devasını, çaresini vermediği hastalık, dert yaratmadı. Bilen bildi, bilmeyen bilmedi. Yalnız ölüme çare yoktur.” [Taberani] “Her derdin devası vardır. İlacı kullanıldığında Allahü Teâlâ şifasını verir.” [Buhari, Müslim] “Ey Allah'ın kulları, tedavi olun. Allahü teâlâ, ilacını, devasını vermediği hiçbir hastalık yaratmadı. İhtiyarlık bundan müstesnadır.” [Ebu Ya'la, İbni Hibban] İçki, zina, hırsızlık, eşcinsellik gibi her türlü günahın tek ilacı vardır. Bu ilaç Kur'an-ı Kerim’de açıkça bildiriliyor. Bu ilacı kullanan her Müslüman, alışkanlık haline gelen, bağımlısı olduğu büyük günahlardan mutlaka kurtulur. Kur'an-ı Kerim’de mealen buyuruluyor ki: “Namaz, münker ve

İçimizdeki Düşman...

İçimizdeki Düşman...   “İyi olamıyorum. Çünkü dünya çok kötü...” Her insan özünde bir yerlerde iyidir ve her insan iyi olması ile orantılı bir şekilde kusurludur... Aslında böyle bir tanım, henüz çözümlenememiş bir dengenin en kestirme tarifidir. Nikola Tesla’ya göre, insanlarda bulunan kusurla erdem, madde ve enerjiye benziyor. Birbirinden tamamen ayrışmaları halinde, insan olmanın anlamının yiteceğini savunuyor. Ön görülü bulduğum bu yaklaşımı gelin hep beraber irdeleyelim; Dünya geneline baktığımızda, tüm kusurlarına ve olumsuzluklarına rağmen, beğensek de, beğenmesek de, bir uyum söz konusudur. Her bireyin hayat yoluna koyulduğunda, kendince hedefleri ve hayalleri vardır. Mesela diyelim ki, dünyayı değiştirmeyi istedik. Ne derler? Evdeki hesap çarşıya uymaz bazen... Biz doğruyduk. Diyelim ki, tüm dünya yapa yanlıştı. Böylece, akıntıya ters yüzen bir yalnızlık içerisinde öylece kala kaldık. Ümitlerimiz, kendini karamsarlığa bıraktı. Tıpkı gün batımı gibi, kaçınılmaz bir

Namaz Kötülüklerden Korur!

Namaz Kötülüklerden Korur!                  Namaz insanları, çirkin, kötü ve yasak olan şeylerden men eder, korur. Namazını dosdoğru edâ eden mü'minlerin felâh bulacakları âyet-i kerîmede bildirilmiştir. Evliyânın büyüklerinden Fudayl bin Iyâd hazretleri, önceleri Merv ve Ebyurd şehirleri arasında eşkıyâlık yapardı. Sahranın tenha bir yerinde çadırını kurar, eşkıyâ reisi olduğu için kendisi içerde otururdu. Arkadaşları yoldan geçen kervanları soyarlar, ele geçirdikleri malların hepsini getirip, Fudayl bin Iyâd'a teslim ederlerdi. O da getirilen malları arkadaşlarına taksim ederdi. Hayret edilecek bir husustur ki, eşkıyâlık yaptığı hâlde, namaza çok önem verirdi. Kendisi namazını hiç terk etmediği gibi, namaz kılmayan hizmetçilerini de yanından kovardı. Bir gün büyük bir kervan geldi. Fudayl bin Iyâd'ın arkadaşları kervanı fark edince yolunu kesmek üzere hazırlanmağa başladılar. Kervan içinde bulunan zengin birisi, eşkıyâları fark etti ve "Altınlarımı öy

Oruç Kötülüklerden Korur

Oruç Kötülüklerden Korur  Kur'an-ı kerimde, orucun farz kılındığını bildiren ayetin sonundaki "...ta ki korunasınız" buyurulmaktadır. Allah Teâlâ, her derde bir deva, her hastalığa bir ilaç verdiği gibi kötülüklere karşı da korunma yollarını göstermiştir. İşte orucun bir özelliği, bir hikmeti de bizi kötülüklerden koruyan bir ibadet oluşudur. Nitekim Peygamberimiz de "Oruç bir kalkandır, o halde oruçlu kötü söz söylemesin. Kendisi ile çekişip kavga etmek isteyen kimseye iki defa, "ben oruçluyum" desin." buyurmuştur. Kalkan, savaşlarda kişiyi düşmanın kılıcından koruyan bir vasıta idi. Kalkan, sahibini düşmandan koruduğu gibi oruç da aynı şekilde kişiyi kötülüklerden ve günah işlemekten korur. Oruçlu, kötülüğü başlatan kişi olmayacağı gibi, kendisine fena söz söyleyen ve kavga etmek isteyenlerin bu davranışlarına karşılık: "Ben oruçluyum, ben oruçluyum" diyerek nefsine hâkim olacak ve kendisini kavganın içine çekmek isteyenlere uym

Kötülüğe Mâni Olmak

Kötülüğe Mâni Olmak Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten menedersiniz…” (Âl-i İmrân, 110) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, Îmân 78. Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17) Kâinâtın Fahr-i Ebedîsi bir gün, iyiliği tavsiye edip kötülüğe mânî olma mes’ûliyetinden bahsederken şöyle bir misal vermiştir: “Gemi yolcuları alt ve üst katlara yerleştiler. Geminin alt katında seyahat edenler; Su ihtiyacımızı karşılamak için ikide bir yukarı çıkıyor, üsttekileri rahatsız ediyoruz. Geminin tabanında bir delik açıp suyu oradan alalım. diye konuştular. Bu durumda üst kattakiler onlara mânî olmazsa, hepsi birden boğulup giderler. Şayet onlara gemiyi delmenin yanlış olduğunu anlatırlarsa, hem kend

Kötülük Edene Dua ve İstiğfar Edilir

Kötülük Edene Dua ve İstiğfar Edilir Adamın biri Ebû Hüreyre'ye Radiyallahü Anh, "Sen Ebû Hüreyre (kendisine 'kedi babası' lakabı verilen kimse) misin?" diye sordu; o da, "Evet" dedi. Adam, "Desene kedi hırsızısın" diye dalga geçince, Ebû Hüreyre Radiyallahü Anh, "Allahım, beni ve bu kardeşimi bağışla" diye dua ettikten sonra, "Resûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem bize haksızlık yapanlar için bu şekilde istiğfar etmemizi emretti" dedi. İbrahim b. Edhem Kuddise Sirruh bir yere gidiyordu. Karşısına onu tanımayan bir asker çıktı. Asker, "Sen köle misin?" diye sordu; o da, "Evet" dedi. Asker, "Buranın halkı nerede yaşar; mamur belde nerede?" diye sorunca, İbrahim b. Edhem, mezarlığı gösterdi. Asker buna kızıp kamçı ile kafasına vurup yaraladı. Bunu talebeleri öğrenince vuran adama, "Sen ne yaptın?" Bu zat, İbrahim b. Edhem hazretleridir" dediler. Vuran kişi af dileyip elini öp

Kötülüğe Karşı İyilik

Kötülüğe Karşı İyilik Bir gün Seyyid Abdülhakim Bilvânisî'ye Kuddise Sirruh, "Efendim, bazı kişiler sizin münkirliğinizi yapıyorlar, hakkınızda ileri geri konuşuyorlar, bunlara siz ne dersiniz?" diye sorduklarında, hazret şu sohbeti yapmıştır: "İmam Şafiî (rah) der ki: 'Huzur-i ilâhîde Rabbim bana şefaat hakkı tanırsa önce münkirlerime şefaat edeceğim; çünkü onlar bizim manen terakki edip ilerlememize sebep oluyorlar.' Biz de bu büyük imam gibi diyoruz ki, bizi inkâr ederek manevî derece almamıza sebep olan kimselerin iyiliğine karşı iyilikle cevap vermemiz gerekir. Yine Hasan-ı Basrî de Kuddise Sirruh gıybetini yapan kimseleri işitince, onların sevaplarını kendisine gönderdiğini düşünerek, 'İyiliğe iyilikle karşılık verilir' der, bir tabak içine meyve veya tatlı koyarak onlara hediye gönderirdi. Allah Teâlâ'nın izniyle biz de bu büyükler gibi yapar; bizi inkâr edenleri severiz."107 Hâkim Kudretullah Han, Abdullah Dihlevî hazretle

Her Kötülük Bir İz Bırakır

Her Kötülük Bir İz Bırakır Kötü karakterli bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş. "Arkadaşların ile tartışıp kavga ettiğin zaman her sefer bu tahta perdeye bir çivi çak!" demiş. Genç, birinci gün tahta perdeye 37 çivi çakmış. Sonraki haftalarda kendi kendine kontrol etmeye çalışmış ve geçen her günde daha az çivi çakmış. Nihayet bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış. Babasına gidip söylemiş. Babası onu yeniden tahta perdenin önüne götürmüş. Gence "bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahta perdelerden bir çivi sök!" demiş. Günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki her çivi çıkarılmış. Babası ona "Aferin iyi davrandın ama bu tahta perdeye dikkatli bak. Artık çok delik var. Artık geçmişteki gibi güzel olmayacak!" demiş. Arkadaşlarla tartışıp kavga edildiği zaman kötü kelimeler söylenilir. Her kötü kelime bir yara bir delik bırakır. Arkadaşına bin defa kendisini affettiğini söyleyebilirsin ama bu delik aynen

Kalbini Temizle ve İffetini Muhafaza Et!

Kalbini Temizle ve İffetini Muhafaza Et! Cenâb-ı Hak buyuruyor: “…Fuhşiyâtın (kötülük ve edepsizliğin) açığına da gizlisine de yaklaşmayın!” (En’âm, 151) Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular: “Bir milletin içinde zina ve fuhuş ortaya çıkıp nihayet o millet bu suçu alenî olarak işlemeye başladığında, mutlaka içlerinde vebâ hastalığı ve kendilerinden önce gelip-geçmiş milletlerde vuku bulmamış başka hastalıklar yayılır.” (İbn-i Mâce, Fiten, 22; Hâkim, IV, 583/8623) Peygamber Efendimiz’in, günaha düşmek üzere olan bir gence, mantıkî telkinlerde bulunarak iffetli olmanın lüzûmunu anlattığı şu hâdise, ne kadar ibretlidir: Ebû Ümâme (ra) anlatıyor: “Bir genç Peygamber Efendimiz’e geldi ve: “–Yâ Rasûlallah! Zina için bana izin verir misiniz?” dedi. Oradakiler hemen gencin üzerine yürüdüler ve azarlayarak “Sus, sus!” dediler. Peygamber Efendimiz: “–Yaklaş!” buyurdu. Genç Hz. Peygamber’in yanına varıp oturdu. Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem ona

İyilik-Kötülük

İyilik-Kötülük İyi işli kimseye, kötülük uğramaz; kötülük edenin yoluna, iyilik bulaş­maz. Kötülük düşünen baş, kötü yol tutar; akrep gibi deliğinde fazla durmaz. İçinde iyilik düşüncesi yoksa ha sen, ha taş, farkın olmaz! Güzel huylu dostum, kötüyü taşa benzetmekle hata yaptım. Çünkü taşın, demirin, tuncun bile faydası var. Böylesi kötülerin ölmesi iyidir, bırak gebersin. Her insan, hayvandan iyi ve değerli olamaz. Kötü bir insandansa, vahşi hayvanla yaşamayı yeğlerim. Çünkü kötü insanlar, en vahşi hayvanlardan da alçak ve onursuzdurlar. Yalnızca yemeyi, içmeyi, uyumayı marifet zannedenler, hayvanlardan nasıl daha değerli olabilirler! Yol bilen yaya, yol bilmeyip kılavuzu olmayan atlıdan daha önce varır menziline. İyilik tohumu eken, huzur ve saadet harmanına kavuşur. Ben ömrüm boyunca kötü bir adamın, güzel bir şekilde anıldığını işitmedim. 

Neme Lâzım!

Neme Lâzım! Değerli dostlar; bir fert olsun, bir aile olsun, bir toplum olsun, bir millet olsun neden çöker diye düşünürsek en önemli nedenlerden birisi “Neme lâzımcılıktır!”. Neme lâzımcılık sağlıklı bünyeyi içten kemiren kanser gibidir. Her ortama kolaylıkla sızar. Kimsenin haberi olmaz. Toplumu ve fertleri içten eritir. Koca bir çınar içi çürüyünce çöktüğü gibi o toplum da ne kadar güçlü olursa olsun çöker gider. Neme lâzımcılığın girdiği yerde kötülükle mücadele biter. Kötülük serbest kalarak şımarır, alır başını gider. Bir örnek verelim. Ülkemizde dünya şaheseri bir bina var. O ülke halkı o binayla övünüyor. Her yıl sayısız turist o binayı ziyaret edip; milyonlarca liralık döviz bırakıyor. Bir gün iki yaramaz çocuk o binanın karşısında ateş yakmışlar. Oradan geçenler “ neme lâzım” diyerek kimse yetkilileri ve itfaiyeyi aramamış. Sonra ateş büyüyüp o güzel binaya sıçramış. O şaheser bina birkaç dakikada kül olur gider. İşte size şanlı tarihimizden yüzde yüz yaşanmış bir