Kayıtlar

Kasım 27, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sıkıntıdan Kurtulmak İçin

Sıkıntıdan Kurtulmak İçin Belalardan, sıkıntılardan kurtulmak için, istiğfar okumak çok faydalıdır. Her zaman yüz defa; اَسْتَغْفِرُ اللهَ الْعَظِيمَ الْكَرِيمَ الَّذِى لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ الْحَىَّ الْقَيُّومَ وَاَتُوبُ اِلَيْكَ Okunuşu: Estağfirullâhel'azim ellezi lâ ilâhe illâ hüvel hayyel kayyume ve etubü ileyh demeli ve manasını düşünerek söylemelidir! Manası: Kendisinden başka ilah bulunmayan hay, kayyum ve azim olan Allah’a istiğfar eder ve günahlarıma pişman olup Ona sığınırım!  [Azim, zatı ve sıfatları kemalde, yani büyüklükte benzeri olmayan demektir. Hay, ezeli ve ebedi bir hayatla diri olan, Kayyum, zatı ile kâim olan, yarattığı her şeyi varlıkta durduran demektir.] Yukarıda bildirilen istiğfarı ikindi namazından, tesbihlerden ve duadan sonra yüz defa okumalıdır! Ehl-i sünnet itikadında olmak, kul haklarını ve kazaya kalan farzlarını ödemek ve haramlardan vazgeçmek şartı ile Cuma günü sabah namazından önce, yukarıdaki istiğfarı okuyanın bütün günahları

Hayatta Ya Tozu Dumana Katarsın, Ya Da Tozu Dumanı Yutarsın...

Hayatta Ya Tozu Dumana Katarsın, Ya Da Tozu Dumanı Yutarsın... Bundan yirmi yıl sonra, yaptıkların değil, yapamadıkların için üzüleceksin... Dolayısıyla halatları çöz. Güvenli limandan uzaklara yelken aç... Rüzgârı yakala, araştır, düşle, keşfet... Düşün, onları seyredecek birileri olmasaydı, kaç kişi Mercedes otomobil alırdı... Bilimde ve güzel sanatlarda en üstün başarılar, tek başlarına çalışan kişiler tarafından elde edilmiştir... Hiç bir parkta bir kurul için dikilmiş bir anıt yoktur... Yapabileceğin kadar söz ver. Sonra söz verdiğinden daha fazlasını yap... Oturarak başarıya ulaşan tek yaratık bir tavuktur... Dertlerini gözyaşlarında boğmak isteyenlere dertlerin yüzme bildiğini söyle... Dalın ucuna gitmekten korkma. Meyve oradadır... Büyük adam büyüklüğünü küçük adama davranışıyla gösterir... Şans bukalemun gibidir. Biraz zaman tanı, mutlaka değişecektir... "Tarihte en etkili yüz kişi" adlı kitabı okudum. Onların hepsiyle ortak olduğumuz

Sıkıntıların Sebebi

Sıkıntıların Sebebi İnsanın başına ne geldiyse israf yüzünden gelmiştir. Nice varlıklı aileler israf yüzünden perişan hale düşmüş; Bizans gibi, Osmanlı gibi nice imparatorluklar ve nice köklü müesseseler bu israf yüzünden tarih sahnesinden silinmişlerdir. İnsanoğlu için çok önemli olan bu israf hastalığını herkesin öğrenmesi ve yakalananların nasıl kurtulacaklarının bilmesi, çocuklarına çevresine öğretmesi gerekir... İsraftan kurtulmak için, önce israfın sebebini bilmek lazımdır. İsrafın birinci sebebi, sefâhattir. Yâni eğlenceye, zevke, gösterişe, öğünmeye düşkün olmaktır. İnsanları isrâfa alıştıran budur. Bu aynı zamanda, aklın az ve hafîf olmasının alametidir. Çok kimse, yaratılışta eğlenceye, zevke düşkün olur. Bu kötü halleri, bazı sebeplerle, zaman zaman artar. Çalışmadan, alın teri dökmeden eline mal girer, kötü arkadaşlar, bu mala konmak için, dağıtmasına, saklamanın, artırmanın erkeklik, yiğitlik olmadığına onu inandırırlar. İsrafa yol açarlar. İsrafın ne olduğunu

Bedeli Çanakkale'de Altın Olarak Tesviye Edilecektir

Resim
Bedeli Çanakkale'de Altın Olarak Tesviye Edilecektir Üç aylık bir tâlimden sonra Mehmed Muzaffer, 'zâbit namzeti' olarak Çanakkale'de idi. (Mart 1916). Müttefik İngiliz ve Fransız kuvvetleri, Çanakkale'de uğradıkları mağlûbiyetlerden ve verdikleri yüzelli bin zâyiattan sonra Boğaz'ı aşamayacaklarını anlamışlar, 1915'in son haftasıyla 1916'nın ilk haftasında bütün hatları tahliye edip, çıkıp gitmişlerdi. Muzaffer, Çanakkale'ye vardığında harp durmuştu. Zaman zaman, İmroz-Bozcaada'da üslenmiş düşman gemileri ve uçakları bombardımanda bulunuyorlarsa da, 1915 Nisan'ından Aralık sonuna kadar sekiz ay süren kanlı boğuşmalara kıyasla bu bombardımanlar 'hiç' mesâbesindeydi. Çanakkale'deki birliklerin büyük bir kısmı, Kafkas, Irak ve Filistin cephelerine sevkedileceklerdi. Hazırlanma ve noksanları ikmâl emri aldılar. Muzaffer, birliğinin alay karargâhında vazifeliydi. Alayın kamyon ve otomobil lastiği ile diğer bir takım malzem

Gayeli ve Plânlı Yaratılış

Gayeli ve Plânlı Yaratılış Bu kâinattaki varlıklar, bir yaratıcı tarafından belirli bir maksada ve gayeye göre plânlanarak mı şekillendirilmişlerdir, yoksa bir yaratıcı eseri olmayıp şans eseri tesadüfen mi ortaya çıkmışlardır? Söz gelişi, güneşin orada, yerkürenin burada bulunuşu ve belli bir süratle dönmeleri, gayeli bir davranış mıdır? Plânlanmış bir hareket midir? Yoksa, gelişigüzelliğin bir sonucu mudur? Yeryüzünün hâkimi olan insan, acaba bir takım tesadüf ve rastlantıların ürünü müdür? Yoksa, belirli bir gayeye göre bir Yaratıcı tarafından plânlı olarak mı yaratılmıştır? Varlıkların plânlı Yaratılmış olabileceğini ifade etmek, ‘bilimsel’ bir düşünce tarzı değil midir? İnsanlık tarihi kadar eski olan bu sorulara cevap bulma gayreti, değişik düşünce akımlarını doğurmuştur. “Felsefi fikirler” olarak ifade edebileceğimiz bu görüşler, iki ana grup altında değerlendirilebilir. Birisi, tesadüf ve rastlantıları esas alan ve bir yaratıcının varlığını kabul etmeyen düşünce t

İbadetlerin Kabul Olma Şartları

İbadetlerin Kabul Olma Şartları Sual: Namazın ve diğer ibadetlerin kabul olması için belli bir şart var mıdır? CEVAP Namazın ve bütün ibadetlerin kabul olmaları için, önce insanın düzgün itikada [yani ehl-i sünnet itikadına] sahip olması ve ibadetlerin sahih olmaları, sonra ihlas ile yapılmaları ve helale harama dikkat etmek şarttır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Haram cilbab [gömlek] ile kılınan namaz kabul olmaz.) [Bezzar] (Üzerinde haramdan cilbab bulunan kimsenin ibadetlerini Allahü teâlâ kabul etmez.) [Bezzar] (Yalnız bir lirası haramdan olan on lira ile alınmış elbise ile kılınan namaz kabul olmaz.) [İ. Ahmed] Hazret-i Musa Tur’a giderken, yolda, namaz kılıp ağlayarak dua eden bir zata rastladı, münacâtında mezkur zatın affı için Cenab-ı Hakka niyaz ettiğinde, Cenab-ı Hak, (Ya Musa! Ben o zatın namazını ve duasını kabul etmem. Zira, üstüne giymiş olduğu elbisenin bedelinde haram vardır) buyurdu. (İslam Ahlakı) Bir kimse kazancını kumardan elde

Ne Zaman Kur’an- Kerim Ahlâkı İle Ahlâklanacağız?

Ne Zaman Kur’an- Kerim Ahlâkı İle Ahlâklanacağız? Osmanlı döneminde dahi 1800'lerin başında bir Fransız Tüccar kalabalık içinde altın kesesini düşürür. Altınları her tarafa saçılır bazıları denize dökülür. Kalabalık altınlara saldırır, bazıları denize atlar. Fransız tüccar gitti altınlar diye dövünürken altınları toplayanlar gelip altınlarını ona teslim ederler. Denizden çıkanlar da üstleri başları ıslak altınlarını geri verirler. Pek karanlık bir tablo çizmek gibi olmasın ama öyle bir bireyler topluluğundan, bugün değil düşen altınları cebe indirmek, evlerde gizlenmiş altınlara dadanan, bunun için gözünü kırpmadan cinayet işleyen bireyler topluluğu oluşmuşsa suç sadece suçu işleyenlerde midir? Bir problem yanlış formülle çözülmez. 1 asırdan fazladır her konuda olduğu gibi toplum emniyetini sağlayamamak ve suç ile suçlunun önüne geçememek hatta daha dibe vurmak bir asırdır yanlış formüllerle devam ettiğimizin göstergesi değil midir? Ne Zaman Kur’an- Kerim Ahlâkı İle

Dürüst Tüccarın Altınları

Dürüst Tüccarın Altınları     Eski zamanlarda dürüst bir tüccar, bir tanıdığından bin altın borç istedi. Dostu: - Olur, veririm. Ama sana bu parayı verdiğime kim şahit olacak? Dedi. Borç isteyen adamın bu şehirde tanıdığı kimse yoktu. Öte yandan çok da acelesi vardı, çünkü ticaret için gemiyle yola çıkacaktı. - Şahid olarak Allah-u Zülcelâl yeter! Dedi. Bu sefer borç verecek olan şahıs: - Öyleyse bana birini kefil göster, dedi. Kefil, borçlu kişi ödeyemeyecek olursa onun borcunu kendisi ödeyeceğine teminat veren kişi, demektir. Tüccar adam, kendisine kefil olacak kimse tanımıyordu. - Kefil olarak Allah-u Zülcelâl yeter, dedi. Borç verecek adam tüccarın dürüstlüğüne güvendi. - Pekâlâ, dedi ve parayı üç ay sonra ödemesi şartıyla ona verdi. Tüccar hemen parayı alıp, gemiye yetişti. Bu parayla başka bir şehre gidip ticaret yaptı. Ticareti karlı olmuştu, epey para kazanmıştı. Borcunu ödeyebileceği için çok sevinçliydi. Hemen en yakın l