Sıkıntıların Sebebi
Sıkıntıların
Sebebi
İnsanın başına ne geldiyse
israf yüzünden gelmiştir. Nice varlıklı aileler israf yüzünden perişan hale
düşmüş; Bizans gibi, Osmanlı gibi nice imparatorluklar ve nice köklü
müesseseler bu israf yüzünden tarih sahnesinden silinmişlerdir.
İnsanoğlu için çok önemli
olan bu israf hastalığını herkesin öğrenmesi ve yakalananların nasıl
kurtulacaklarının bilmesi, çocuklarına çevresine öğretmesi gerekir...
İsraftan kurtulmak için, önce
israfın sebebini bilmek lazımdır. İsrafın birinci sebebi, sefâhattir. Yâni eğlenceye,
zevke, gösterişe, öğünmeye düşkün olmaktır. İnsanları isrâfa alıştıran budur.
Bu aynı zamanda, aklın az ve hafîf olmasının alametidir.
Çok kimse, yaratılışta
eğlenceye, zevke düşkün olur. Bu kötü halleri, bazı sebeplerle, zaman zaman
artar. Çalışmadan, alın teri dökmeden eline mal girer, kötü arkadaşlar, bu mala
konmak için, dağıtmasına, saklamanın, artırmanın erkeklik, yiğitlik olmadığına
onu inandırırlar. İsrafa yol açarlar. İsrafın ne olduğunu bilmemek de israfa
sebep olur. İsraf olduğunu bilmez, hattâ cömertlik sanır. Lüzûmsuz yere, yasak,
zararlı yerlere verilen mal, cömertlik sanılır.
İhtiyaçsızlık da insanı azdırır, israfa sürükler. Çünkü israf
hastalığına yakalanmanın sebeplerinin başında da, ihtiyaçsızlık geliyor.
Kur’an-ı kerimde, “Gerçek şu ki, insan, ihtiyaçsız olunca, elbette azar!”
buyuruluyor. İhtiyaçsız insan, tatminsizdir, huzursuzdur, bunlardan
kurtulabilmek için su gibi para harcar. Harcadıkça daha çok huzursuz olur...
Riya ve gösteriş de israfa
sebep olur. Gösteriş merakından nice servetler yok olup gitmiştir. Mal, para
çok kıymetlidir, rastgele harcanacak kadar değersiz değildir. Bunun için parayı
harcarken, çok dikkatli olmak zorundayız. Harcarken öncelik sırasına dikkat
etmelidir. Bu parada başkalarının da hakkı vardır. Hadîs-i şerîflerde,”Paranız
ile önce kendi ihtiyaçlarınızı alın. Artarsa, çoluk çocuğunuzun ihtiyaçlarına
sarf edin. Bundan da artarsa, akrabânıza yardım edin!” buyuruldu. Yine
Peygamberimiz, “Kendisi veya çoluk çocuğu muhtaç iken veya borcu var iken
verilen sadaka kabûl olmaz.” buyurmuştur.
Dine uygun olarak verilen mal
kişiye hem dünyada hem de ahirette rahatlık sağlar. Hadîs-i şerîfte, “Allah’ü
teâlâ, bir kuluna mal ve ilim verir, bu kul da harâmlardan kaçınır, akrabâsını
sevindirir, malından, hakkı olanları bilip verir ise, Cennetin yüksek
derecesine gider.” buyuruldu.
Başka bir hadis-i şerifte de,
“İki şeyden birine kavuşan insana gıpta etmek, buna imrenmek yerinde olur.
Allah’ü Teâlâ bir kimseye İslâm ilimlerini ihsân eder. Bu da, her hareketini,
bilgisine uygun yapar. İkincisi, Allah’ü teâlâ, birine çok mal verir. Bu kimse
de malını, Allah’ü Teâlâ’nın râzı olduğu, beğendiği yerlere harcar.” buyuruldu.
Günümüz sıkıntılarının sebebi burada; beğenilen yerde harcamamak
ve beğenilen şekilde kazanmamak. Son bir asırdır, Ülkemizde ve diğer İslam
âleminde gerektiği gibi dinimizin emrettiği güzel ahlak verilemedi. Batı tarzı
bir eğitim de verilemediği için, helal haram, vatandaşlık görevi gibi duygular
köreldi. “Tüyü bitmedik yetim hakkı” kavramı yerine, “Ne koparabilirsem kârdır”
anlayışı gelişti. Son olaylarda görüyoruz: Yolsuzluğun, istismarın, rüşvetin,
hırsızlığın girmediği kurumumuz neredeyse kalmamış. Kokuşmuşluğumuz o dereceye
varmış ki; insanlara yardım, fakirleri, çaresizleri himaye maksadı ile kurulan
kurumlar bile, o garibanların, çaresizlerin paralarına göz dikmişler. Ne
diyelim, inşallah kısa zamanda aklımız başımıza gelir de milletimiz bu
zilletten, aşağılıktan kurtulur.
Şair ne demiş:
“Yiyin efendiler yiyin,
kıtlıktan çıkmış gibi,
Daldırın kepçenizi hayrat
bulmuşlar gibi,
Pek derindir bu kazan hemen
bulunmaz dibi,
Kimler bundan yemedi, kimler
gelip geçmedi...
Ne kötü bir yazgıymış
yıllardır değişmedi,
Göbeğimiz şişti de aklımız
gelişmedi.”
(Alıntı)
Yorumlar
Yorum Gönder