Dürüst Tüccarın Altınları
Dürüst Tüccarın
Altınları
Eski zamanlarda
dürüst bir tüccar, bir tanıdığından bin altın borç istedi. Dostu:
- Olur,
veririm. Ama sana bu parayı verdiğime kim şahit olacak? Dedi.
Borç isteyen
adamın bu şehirde tanıdığı kimse yoktu. Öte yandan çok da acelesi vardı, çünkü
ticaret için gemiyle yola çıkacaktı.
- Şahid olarak
Allah-u Zülcelâl yeter! Dedi.
Bu sefer borç
verecek olan şahıs:
- Öyleyse bana
birini kefil göster, dedi.
Kefil, borçlu
kişi ödeyemeyecek olursa onun borcunu kendisi ödeyeceğine teminat veren kişi,
demektir.
Tüccar adam,
kendisine kefil olacak kimse tanımıyordu.
- Kefil olarak
Allah-u Zülcelâl yeter, dedi.
Borç verecek
adam tüccarın dürüstlüğüne güvendi.
- Pekâlâ, dedi
ve parayı üç ay sonra ödemesi şartıyla ona verdi.
Tüccar hemen
parayı alıp, gemiye yetişti. Bu parayla başka bir şehre gidip ticaret yaptı.
Ticareti karlı
olmuştu, epey para kazanmıştı. Borcunu ödeyebileceği için çok sevinçliydi. Hemen
en yakın limana gitti. Kendisinden borç aldığı adamın şehrine giden bir gemi
aradı. Ama o tarafa giden hiç gemi yoktu. Kendi kendine düşündü:
“Ben ona üç ay
sonra borcumu ödeyeceğim, diye söz vermiştim. Ya adam parası eline zamanında
geçmediği için sıkıntıya düşerse? O zaman Allah bunu bana sormaz mı? En iyisi
ben bu parayı ona ulaştırmak için elimden geleni yapayım.” dedi.
Sonra büyük bir
ağaç gövdesi alıp, içini oydu. İçinde bin altın bulunan keseyi bu boşluğa
yerleştirdi. Ayrıca alacaklısına durumu bildiren bir mektup yazdı ve onu da
deriden yapılmış bir keseye koyup ağzını bağladı. Onu da ağacın içine
yerleştirdi. Son olarak da oyuğun ağzını bir tahta parçası çakarak kapattı.
Sonra ellerini açıp:
"Ey Allah’ım!
Biliyorsun ki, ben bin altın borç almıştım. Benden şahit istediğinde de: ‘Şahid
olarak Allah yeter!’ demiştim. O da şahid olarak sana razı oldu. Benden kefil
isteyince de: ‘Kefil olarak Allah yeter!’ demiştim O da kefil olarak sana razı
olmuştu. Ben ise şimdi, bir gemi bulmak için gayret ettim, ama bulamadım Şimdi
onu sana emanet ediyorum!" dedi.
Tüccar duasını
bitirince ağacı denize bıraktı. Odun denize batıp gitti. Sonra adam işlerine
devam etti. Aradan bir süre geçtikten sonra o şehre giden bir gemi limana
geldi.
Adam bunu
görünce hemen yanına bin altın daha alarak gemiye bindi.
“Her ne kadar
bin altını odun içine koyup denize atmış olsam da, şimdi gemiyle gitme imkânı
bulduğuma göre ben en iyisi bu altınları da kendi elimle vereyim.” Diye
düşünüyordu.
Bu sırada
tüccara borç veren kimse, her gün limana gidip, parasını getirecek gemiyi
beklemeye başlamıştı. Ama ne yazık ki beklediği gemi bir türlü gelmiyordu.
Adam bu sırada
denizin kenarına vurmuş büyük bir ağaç gövdesi gördü.
“Evde ocak
yakmak için odun lazımdı. Şu ağacı alıp eve götüreyim de, en azından yakacak
ihtiyacımı karşılayayım,” diye düşündü.
Ağacı eve
getirip baltayı vurunca, odun yarıldı ve içindeki oyuktan altın kesesi ile
mektup çıktı. Adam mektubu okuyunca, çok şaşırdı.
- Gerçekten de
Allah şahit ve kefil olarak yeter. Dostumun bana gönderdiği parayı bana bu
odunun içinde de olsa ulaştırdı, dedi.
Bir süre sonra
kendisinden borç alan tüccar çıkageldi. Dostunun evine gelip:
- İnan bana
paranı zamanında getirmek için çok uğraştım ama gemi bulamadım. Bu yüzden
geciktim. İşte paranı getirdim, dedi.
Dostu da dürüst
bir adamdı:
- Sen bana bir
ağaç gövdesi içinde altın ve mektup göndermemiş miydin? Diye sordu.
Tüccar,
göndermiş olduğu paranın alacaklıya ulaşmış olmasına çok sevindi ve Allah'a
şükretti. Her ikisi de Allah'ın samimiyetle borcunu ödeme niyetinde olan
kişilere nasıl yardım ettiğini görmüş oldular.
Hatice Kübra
Ergin
Yorumlar
Yorum Gönder