Kayıtlar

Mart 6, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hafız Osman'ın Besmelesi

Hafız Osman'ın Besmelesi Bugün Hafız Osman hattı olarak bilinen Kur'an-ı Kerîm'in de yazarı olan meşhur hattat Hafız Osman 1642 yılında dünyaya gelmiştir. Fakir bir ailenin çocuğu olan hattat bir gün Eminönü'nden Üsküdar'a geçmek için kayığa binmişti. Üsküdar iskelesine gelince kayıkçıya para vermek için elini cebine attı ki, cebinde beş kuruş bile yok. Hemen cebinden bir parça kâğıt çıkarıp üzerine çok nefis bir Besmele-i Şerife yazıp kayıkçıya uzattı ve: — Bu besmele sana armağanım olsun. Kusura bakma yanıma para almayı unutmuşum, dedi, kayıktan inip çekti gitti. Kayıkçıya para lâzımdı. Elindeki kâğıttan pek bir şey anlamıyordu. İskeleye en yakın bir kahvehaneye girip başından geçenleri anlattı. Kayıkçının elinde besmeleyi görenler onun Hafız Osman'ın eseri olduğunu anladılar ve satın almak istediler. Kahvede bulunanlar besmele yazılı kâğıdı almak için yarış ediyorlardı. Açık artırmaya çıkardılar ve en sonunda elli altına birisi satın aldı. H

Adaletin Tecellisi

Adaletin Tecellisi İslâm’ın meşhur kadılarından İyas'ın huzuruna iki kişi geldi. Bunlardan biri, hacca giderken arkadaşına emânet olarak bin altın bıraktığını, fakat hacdan gelince vermeyip inkâr ettiğini söyleyerek hakkının alınmasını istedi. Kadı Eyas, parayı aldığı iddia olunan adama: — Aldınsa ver. Adamın hakki' kalmasın, dediğinde adam kadının huzurunda da almadığını tekrarladı. Bu sefer kadı bir plân düşündü. Parayı veren adama: — Git parayı nerde verdiysen, orada ağaç varsa bir yaprak, yoksa verdiğin yerden bir miktar toprak al gel, dedi. Adam parayı bir ağacın altında vermişti. O ağacın yaprağından almak için gittikten bir müddet sonra, kitap okumakla meşgul olan kadı kafasını kaldırıp: — Amma da bekletti bizi. Nereye gitti bu adam? Diye söylendi. Kadının yanında oturan ve parayı almadığını iddia eden adam dalgınlığa gelerek: — Efendim daha çok bekleriz. Çünkü bana parayı verdiği ağaç çok uzakta, deyiverdi. Mesele anlaşılmıştı. Kadı

Evli Ve Bekâr

Evli Ve Bekâr İbrahim Edhem Hazretleri, saraydan ayrıldıktan sonra bir daha evlenmedi, bütün ömrünü ibadetle geçirdi. Onun bu halini bilen bir dostu: — Evlenmemekle ne iyi ediyorsun. Hiç olmazsa bir de aile derdi ile uğraşmıyor ve bütün zamanını ibadete veriyorsun, dedi. O: — Sen evliliğin faziletini bilmez misin? Aile efradı için çekilen zahmet benim yaptığım ibadetlerden daha efdaldır, deyince adam: — öyle ise niçin evlenmiyorsun? Diye sordu. İbrahim Edhem'in cevabı şöyle oldu: — Benim kadınlara ihtiyacım olsa ben de evlenirim. Sebepsiz yere bir kadını sefil etmek istemiyorum. Evli ile bekâr arasındaki fark, mücahit ile evinde oturan arasındaki fark gibidir. (Alıntı)

Atın Ayağından Sıçrayan Çamur

Atın Ayağından Sıçrayan Çamur Yavuz Sultan Selim Mısır'ı fethettikten sonra, İstanbul'a geri dönüyordu. Adana civarına geldiklerinde, şiddetli yağmur yağmış, ortalık çamur içinde kalmıştı. Birkaç gece o havalide konakladıktan sonra, yola çıktılar, ilim adamlarına son derece ehemmiyet veren Yavuz, yanı-başında devrin büyük ilim adamlarından Kemal Paşazade ile atbaşı beraber gidiyorlardı. Bir ara Kemal Paşazade'nin atı tökezleyerek ayağından sıçrayan çamur, Yavuz'un üzerine bulaştı. Bu tökezleme esnasında, hem Yavuz'u ileri geçmiş olmasından, hem de üzerini pislemiş olmasından son derece korkan Kemal Paşazade'de, bet beniz kalmamıştı. Çünkü Yavuz, en ufak hataları bile affetmez: “Hemen, bre cellat neredesin kes şunun başını” deyiverirdi. Nitekim birkaç gün evvel de “Sultanım Mısır'ı aldık ama bir haine bıraktık” diyen Sadrazam Yunus Paşa'nın kellesini kestirmişti. Fakat bu hâdise karşısında Yavuz Sultan Selim, Yunus Paşa'ya yaptığı gibi y

Cami Ve Kilise

Cami Ve Kilise Hazreti Fatih İstanbul’u fethettikten sonra, Avrupa'da fütuhata devam ediyordu. Bir seferinde Sırbistan Hududuna gelmiş ve Sırbistan'ın fethi artık an meselesi idi. Sırp Kralı Brankoviç bir yanda Macaristan bir yanda da Türkler olduğu için arada zor durumda kalmıştı. Her iki büyük devletten birine sığınmak, ondan yardım istemek düşüncesiyle, her iki tarafa da elçiler gönderdi. — Sırbistan elinize geçer ve burayı fethederseniz nasıl muamele edeceksiniz? Diye fikirlerini öğrenmek istedi. Sırplılar Ortodoks mezhebine mensup olduklarından, Katolik olan Macar Kralı Hünyad tarafından şu cevabı aldı: — Eğer Sırbistan bizim elimize geçer ve biz oraları istilâ edersek, bütün Sırplıları katolik yapıncaya kadar mücadele ederiz ve bütün kiliseleri yıkar, yerlerine Katolik kilisesi yaparız... Fatih Sultan Mehmet Hazretlerine giden elçi ise, şu haberle dönmüştü. Hazreti Fatih elçiye: — Biz Sırbistan'ı alırsak, İslâmiyetin Allah indinde tek din