Kayıtlar

İnek etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Sen Ağa Ben Ağa, Bu İneği Kim Sağa?

Sen Ağa Ben Ağa, Bu İneği Kim Sağa?   “- Çobanlık yapar mısın?” “- Yok almayayım” “- Kim yapacak?” “- Afganlar...”   “- Tarlada çalışır mısın?” “- Yuh, daha neler!” “- Kim yapacak?” “- Türkmenler...”   “- Bebek bakıcılığı yapar mısın?” “- Ben kendi bebeğime bakmıyorum, başkasının bebeğine niye bakayım?” “- Kim yapacak?” “- Özbekler...”   “- Çay, fındık toplar mısın?” “- Başka işim mi yok?” “- Kim yapacak?” “- Gürcüler (Şu sıralar Afrikalılar)...   “- Sanayide, fırında, inşaatta, kazma kürek işinde çalışır mısın? “- Enayi beni mi buldun?” “- Kim yapacak?” “- Suriyeliler…”   SONUÇ: “-   Defolup gitsinler...” “- Öyle mi... Yahu senin benim tenezzül etmediğimiz bu işleri kim yapacak?”   “- Bana ne hacı? Kim yaparsa yapsın. Sen bana devlette bir iş veya Sabah 9”- Akşam 5, vardiyasız, masa başı güzel bir iş var mı, onu söyle… Amele miyiz biz?”   “Üzücü, ama gerçek durum bu…”  ...

İneğin İnsana Verdiği Ders!

Resim
İneğin İnsana Verdiği Ders!   İnsan, ineğe seslenmiş: “- Ey İnek!” “- Ne yapmaya geldin dünyaya?” “- Maça, konsere gitmezsin; dans etmezsin; kahveye gidip çay içmez, oyun oynamazsın…” “- Gündüz çayıra, gece ahıra…” “- Tek düzen, sıkıcı bir hayatın var; hayatın zevk ve eğlencelerinden mahrum kalıyorsun...” “- Sen bu dünyaya; yemek-içmek, tuvalet için mi geldin?”   İnek dile gelmiş, sükûnetini bozmadan cevap vermiş:  “- Ey İnsan!” “- Sen bu sözü, bana nasıl söylersin?” “- Şu buzdolabını aç ta bir bak!” “- Süt benden, yoğurt benden, tereyağı benden, kaymak benden, köfte benden, dolma benden, sucuk benden, pastırma benden…” “- Ayağındaki ayakkabı, belindeki kemer, sırtındaki kürk benden…” “- Tarla ve bahçendeki gübre benden…” “- Kışın yaktığın tezek benden...” “- Kemiklerim, boynuzlarım kullandığın bıçak ve araçlarda sap oluyor… Her parçam bir işe yarıyor…” “- Benim verdiğim kemer olmasaydı; giydiğin pantolonu bile tutamazdın...” “- Rabbim bana ne görev verdiyse hakkıyla ...

Karanlıkta Aslanı İnek Zannıyla Okşayan Köylü

  Karanlıkta Aslanı İnek Zannıyla Okşayan Köylü   Bir köylünün ahırında bir öküzü varmış. Bir gün bir aslan gelip öküzü yemiş ve sessizce öküzün yerine geçip oturmuş. Köylü o gece ahıra gitmiş, karanlık olduğu için, el yordamıyla bir o tarafa bir bu tarafa el atarak öküzünü ararken eli aslana değmiş. Öküzünü bulduğunu zanneden köylü, başlamış aslanın orasını burasını okşayıp, ineğini kaşıdığı gibi kaşımaya. Aslan kendi kendine şöyle diyormuş: "- Eğer ahır aydınlık olsaydı, bu adamın korkudan ödü patlardı. Hâlbuki şimdi beni pervasızca okşayıp, kaşıyor çünkü karanlıkta beni öküzü zannediyor!" Cenâb-ı Hakk Azze ve Celle de gâfillere: “- Ey mağrur kör! Tûr dağı bile benim ismimle paramparça olmadı mı? Eğer biz kitabımızı bir dağa indirseydik dağ parçalanır, yerinden kopar, başka bir yere göçerdi. Eğer Uhud Dağı, beni anlasaydı o dağdan ırmak ırmak kan akardı.” diye hitaba ediyor. Sen Allah’ü Teâlâ’nın adını anandan-babandan duydun da onun için bu ada gafilce yapışt...