Kayıtlar

Haziran 2, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İnsanlara Tevazuyu Öğretmek, Onları Kibirden Kurtarmak…

İnsanlara Tevazuyu Öğretmek, Onları Kibirden Kurtarmak… Biri, mübarek bir zata bağlanır. O zatın dergâhına gidip gelmeye başlar. Fakat yine dergâha gittiği bir gün, dergâhtaki büyük bir köpek, önüne çıkar, havlamaya başlar ve onu içeri bırakmaz. Mübarek zat da, merakla pencereden bakar. Köpek içeri almayınca, talebe köpeğe bağırır, “- Ey köpek, yeter yahu! Sen de bu dergâhın köpeğisin, ben de… Köpeğin köpeğe bunu yapması reva mı?” Der. Köpek kuyruğunu indirip gider. Talebe içeri girince hocası, onu ve diğer bütün eski talebelerini çağırır. “- Bana kâğıt kalem getirin!” Der. İcazetini yazıp, o talebenin eline verir, “- Evladım, senin işin tamam. Benim vekilimsin. Artık benim sana verecek bir şeyim kalmadı!” Buyurur. Herkes şaşırır, çünkü dergâha intisap edeli henüz çok az bir zaman olmuştur. O talebe, bunun üzerine, “- Efendim, ben bir şey bilmiyorum. Bu icazeti neye istinaden verdiniz?” Diye sorar. Hocası buyurur ki: “- Evladım, bu dergâhın vazifesi, insanlara

Tevâzu İnsanı Yüceltir

Tevâzu İnsanı Yüceltir "Ne mal iledir, ne sal iledir, Beyim ululuk kemâl iledir." Hiç gördünüz mü ki; bir insan mal mülk sayesinde adam olmuş? Yâda bir insan düşünün; zaman geçerek, yaşı ilerleyerek adam olmuş? Her iki şekilde de olmaz. Ya adam gibi adam nasıl olunur? Adama gibi adam "Kemâl" ile olunur. Ya "Kemâl" ne ile elde edilir derseniz, o da iman, ameli salih ile kazanılır. İnsan kendini hiçbir zaman yüksekte görmemeli, her zaman alçak, alçak gönüllü olunmalıdır. Bu hususta Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz şöyle buyurdu: "Kim Allah için tevâzu ederse, Allah onu yüksek eder." Kendini yüksek görenler hep kaybetmiştir, bunların en başında Şeytan gelmektedir. Şeytan kendisini büyük zannetti, alçakların alçağı oldu. Şeytan alçakların alçağı olurken Âdem Aleyhisselâm'da "Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettin" (A'raf; 23) diyerek en yüksek insan oldu. Kâinatın Efendisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem

Biz Kısık Sesleriz

Biz Kısık Sesleriz Biz kısık sesleriz, minareleri, Sen ezansız bırakma Allah’ım! Ya çağır şurda bal yapan arılarını, Ya kovansız bırakma Allah’ım! Mahyasız minareler, göğü de, Kehkeşansız bırakma Allah’ım! Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allah’ım! Bize güç ver, cihad meydanını, Pehlivansız bırakma Allah’ım! Kahraman bekleyen yığınlarını, Kahramansız bırakma Allah’ım! Bilelim hasma karşı koymasını, Bizi cansız bırakma Allah’ım! Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allah’ım! Yarının yollarında yılları da, Ramazansız bırakma Allah’ım Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü, Ya çobansız bırakma Allah’ım! Bizi sen sevgisiz susuz havasız, Ve vatansız bırakma Allah’ım! Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allah’ım! Arif Nihat Asya Rahmetullahi Aleyh

Ahmed Yemenî Hazretleri Buyurdu ki

Ahmed Yemenî Hazretleri Buyurdu ki: ·      Efendi! Evliyâullâha yakın olmaya çalış. Çünkü Allah'ın velîsini seven, Allah'ı sevmiş; ona düşmanlık eden, Allah'a düşmanlık etmiş olur. ·      Allahü teâlâ, nebileri ve velîleri âlemlere rahmet olarak göndermiştir. Bu yüzden halka bıkmadan, usanmadan nasihatte bulunurlar. Bu nasihatleri dinlemeyip kabul etmeyenler için de, "Ya Rabbi! Sen bunlara acı, rahmet kapısını bunlara kapatma!" diye yalvarırlar. ·      Sen aklını başına al da, velîlerin öğütlerini canla başla dinle! Dinle de, üzüntüden, korkudan kurtul, mânevî rahata kavuş, eminliğe eriş! ·      Fırsatı kaçırmadan ve tereddüde düşmeden, bu fânî âlemin aldatmacalarından sıyrılmış, kendini tamamıyla Hakk'a teslim etmiş olan kâmil insanın eteğini tut ki, âhir zamanın, şu bozulmuş dünyanın fitnelerinden kurtulasın! ·      Velîlerin sözleri âb-ı hayatla dolu, saf, dupduru bir ırmak gibidir. Fırsat elde iken ondan kana kana iç de gönlünde mânevî çiçekl

Zamanın Ninnisiyle, Uykuda Geçirmemeli Hayatı! Hayatın Anlamı

Resim
Zamanın Ninnisiyle, Uykuda Geçirmemeli Hayatı! Hayatın Anlamı Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat, soluk almak güçleştiğinde, yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını, dağlara dönmeli yüzünü insan. Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini ferahlatacak; yeni insanlarla tanışmalı, yeni keşifler yapacak... Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa, gerçekleştirmeyi denemeli! Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını; zamanın bir nehir, kendisinin bir sal olup da, O dursa da yolculuğun devam ettiğini anlamalı. Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler, her akşam aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa, değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri; küçük şeylerle başlamalı belki; örneğin, bir kaç durak önce inip servisten, otobüsten; yürümeli eve kadar, yüreğine takmalı güneş gözlüklerini; gördüğünü hissedebilmeli! Sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce, değerli olabilmeli hayat! İlla büyük acılar çekmemeli, küçük m

Osmanlı’nın Torunları Bu Gün Bize Hizmet Eder Hale Geldiler

Osmanlı’nın Torunları Bu Gün Bize Hizmet Eder Hale Geldiler Almanya’da RAMAZANI ŞERİF ayında bir fabrikada çalışan Türk işçilerini papazın birisi evine iftar yemeğine davet eder. Bazıları mazeret belirtip davete katılmazlar bazıları da papazı kırmamak adına davete icabet ederler ve iftar saatinde papazın evine misafir olurlar. Papaz Efendi elinde bir “Kura’n-ı Kerim” olduğu halde işçilerin yanına gelir ve onlara: “- Ben “Kura’n-ı Kerim” okunurken dinlemekten büyük zevk alırım biriniz okusa da ben mutfakta uğraşırken bir yandan da “Kura’n-ı Kerim” dinlesem!” der. “Kura’n-ı Kerim”i masanın üzerine bırakıp mutfağa geçer. Bu arada odada sanki buz gibi bir hava esmektedir. Herkes bir ümit diğerinin gözünün içine bakar ama nafile. Kimse KURAN okumayı bilmemektedir. İçlerinden birisi: "- Yahu içinizde “Fatiha” okumasını bilen yok mu açsın, Fatiha’yı okusun papaz nerden anlayacak ki" der. Bir tanesi: "- Ver ben biliyorum!” der ve rastgele bir

Sakın Terk-i Edepten

Sakın Terki Edepten! Nâbî: “Nâ” ve “bî” menfî (olumsuzluk) eklerini birleştirerek kendisine isim yapacak kadar mütevâzı’ olan meşhur, Dîvân Edebiyâtı şâiri Yusuf Nâbî, 1678 yılında ekseriyeti Osmanlı Devlet adamlarından müteşekkil Hacc kâfilesiyle birlikte yola çıkar. Ve başından şu tarihi şiirinin kıssası ortaya çıkar. Kâfile Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’i ziyâret etmek için Medîne-i Münevvere’ye yönelir. Kâfilenin şehre yaklaştığı bir gecede son defa mola verilir. Kâfiledekiler kısa bir süre içinde yorgunluktan uykuya dalarlar. Gözüne günlerdir uyku girmeyen Peygamber âşığı Nâbî ise o gece de uyumamaktadır. Gözleri yaşlı, Mescid-i Nebevî’ye kavuşacağı ânı beklemektedir. Rasûlullah Efendimiz’e bu kadar yakın olmanın hazzı sebebiyle de yerinde duramayıp gezerken gözüne birisi takılır. Yüksek rütbeli devlet me’murlarından biri ayağını o yöne doğru uzatmış bir hâlde uyumaktadır. O anda bu zâtı uyaracak ve uyandıracak tarzda şu mübârek mısraları söylemeye başlar. “Sakın t