Kayıtlar

Görme etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Harâbât Ehlini Hor Görme Sakın

Harâbât Ehlini Hor Görme Sakın   Meczubun biri camiye girer, belli ki namaz kılacak. Ama oturmaz, meraklı ve şaşkın gözlerle etrafı süzer-dolanır... Bir oraya, bir buraya her köşeye dikkatlice bakar ve hızla çıkar gider... Az sonra sırtında bağlanmış odunlarla tekrar gelir camiye ve tam namaza başlamak üzere olan cemaatle birlikte saf tutar... Ama sırtındaki odunlarla güç bela bitirir namazını. Eğilip kalktıkça yere düşen odunlar, çıkardığı ses vs. derken, tabii cemaat de rahatsız olmuştur bu durumdan...             Nihayet biter namaz, bitmesine ama her kafadan bir ses çıkar... Herkes kıpırdanmaya, adama söylenmeye başlamıştır bile... İmama kadar ulaşır sesler, hafiften tartışmalar... İmam aynı mahalleden, bilir az çok garibin halini, şefkatle yaklaşır meczubun yanına ve der ki: “- Oğlum böyle namaz mı olur, sırtında odunlarla, sen ne yaptın? Hem kendini hem de çevreni rahatsız ettin bak, bir daha namaz kılmaya yüksüz gel olur mu?” Bunu duyan meczub melül-mahzun, ama m

Sevgi Görmeden

               Ben köyde ailemden sevgi görmeden büyüdüm. Ailem hep erkek çocuk beklemiş. Beşinci kız çocuk, yani ben olunca herkes ağlamış. Babam iki gün eve gelmemiş. İtile kakıla büyüdüm. İlkokuldan sonra ne okula gönderdiler ne hocaya. Evde hep hırgür, dayak. Kışın halı dokur, yazın bahçede tarlada çalışırdık. Bu yüzden benden büyük ablalarımı babam evlendirmiyordu. Başlık parası âdeti olsa eminim hiç durmaz evlendirirdi ama bizim köyde başlık parası yoktur. Kızlar çalışır babam parayı alır akşama kadar kahvede tavla oynardı. Köyümüzde yol yapım çalışmalarında çalışan bir çocuğu sevdim. Babası ölmüş iki kız kardeşi evlenmiş annesi ile yaşıyordu. Önümde dört ablam varken evlenmem olası değildi. O’nun annesi de beni istemiyordu zaten. Kaçmaya karar verdik ve kaçtık. Ben 15 eşim 17 yaşındaydı. Şehirde ablasının evinde evlendik. Bir hafta sonra eşimin köyüne döndük. Bizim köye hiç benzemiyordu. Meğer bu köyde başlık parası varmış. Başta istemese de bu hal hoşuna gitti, üc

“Mutluluk” Denen İksir, Bakmaktan Çok Görmesini Bilenlerin

  “Mutluluk” Denen İksir, Bakmaktan Çok Görmesini Bilenlerin   Zengin bir iş adamı, hafta sonu tatilini bir kayak merkezinde geçirmek istemiş. Ve orada kaldığı günlerden bir gün, kayma niyetiyle dışarı çıktığında, yoğun bir tipi yüzünden kaybolmuş. Telefonlar çekmiyormuş o civarlarda, bu yüzden de kimselere ulaşamamış. Önce biraz yükseklere tırmanmayı denemiş, her tarafı rahatça görmek için ama tipi oralarda daha da şiddetliymiş. Sonra tekrar aşağıya yöneldiğinde, kendisini ormanlık bir alanda bulmuş. Hava yavaş yavaş kararıyormuş, beyaz görmekten yorulan gözleri gibi. Uzaktan kurt sesleri duyduğunda, korkuya kapılarak paniklemiş. Mağara bile olsa, bir yerlere sığınması gerekiyormuş. Etrafına bir kez daha göz gezdirince, ormanın alt yamacında zayıf bir ışık görmüş. Bazen sönecek gibi titreyen zayıf bir ışık. Adam son bir gayretle, bata-çıka, düşe-kalka o yöne doğru koşmuş. Birkaç yüz metre ötede tomruklardan yapılan bir kulübe varmış. Kapısının üstüne bir fener asılan, ba

Beni Hor Görme Gardaşım

Beni Hor Görme Gardaşım   Beni hor görme gardaşım, Sen altınsın ben tunç muyum? Aynı vardan var olmuşuz, Sen gümüşsün ben sac mıyım?   Ne var ise sende bende, Aynı varlık her bedende, Yarın mezara girende, Sen toksun da ben aç mıyım?   Kimi molla kimi derviş, Allah bize neler vermiş, Kimi arı çiçek dermiş, Sen balsın da ben çeç miyim?   Topraktandır cümle beden, Nefsini öldür ölmeden, Böyle emretmiş yaradan, Sen kalemsin ben uç muyum?   Tabiata Veysel âşık, Topraktan olduk kardaşık, Aynı yolcuyuz yoldaşık, Sen yolcusun ben baç mıyım?   Âşık Veysel  

Yolu Görmeden Yola Ayak Basılmaz

Yolu Görmeden Yola Ayak Basılmaz Eğer tam bir cehaletler yolculuk edersen, padişah bile olsan yoksul sayılırsın. Önce Hak yolunda istikametlenmek, sonra da mesafe almak gerek. Çünkü yolu görmeden yolculuk olmaz. Yolu görmeden yola ayak basarsan, sonunda baş aşağı olursun. Yolda körü körüne gidersen, diğer mahlûkattan akıl bakımından ne farkın olur. Yol eri isen, ayağını hesaplıca bas! Çünkü bu âlemde gökteki aydan, deryadaki balığa kadar her şey hesaplanmıştır. Eğer fermansız adım atarsan, dermansız dertlere uğrarsın. Burada bir adımlık yol yürürsen, mezarda koca bir âlemi yürümene lüzum kalmaz. Burada bir adımlık yol yürüyeni öbür âlemde yüzlerce cihan mesafe kat etmiş gibi görmek gerek. Buradaki şaşkınlık bir anlıktır ama orada yüzlerce âleme bedeldir. Burada masumane bir adım atarsan toprak içinde yüz fersah yol alman gerekmez. Mademki her an böyle bir kâr elde etmen mümkün, öyleyse niçin vaktini tembellikle ziyan ediyorsun? (Ferîdüddîn Attâr, İlâhînâme, s. 74-76)

Hakkı Hak, Batılı Batıl Görme Duası

Hakkı Hak, Batılı Batıl Görme Duası اللَّهُمَّ أَرِني الْحَقَّ حَقّاً وَارْزُقْنِي اتِّبَاعَهُ، وَأَرِني الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَارْزُقْنِي اجْتِنَابَهُ اللَّهُمَّ أَرِنِي الْحَقَّ حَقًّا وَارْزُقْنِي اتِّبَاعَهُ، وَأَرِنِي الْبَاطِلَ بَاطِلاً، وَارْزُقْنِي اجْتَنَابَهُ،   . آمِيْنَ يَارَبَّ الْعَالَمِيْنَ Okunuşu: Allâhümme erine’l-hakka hakkan verzukne’I-ittibâa ileyh ve eri ne’I-bâtıla bâtilen verzukne’l-ictinâbe anh. Anlamı: Allah’ım bize hakkı hak olarak göster ve hakka tâbi ol makla rızıklandır. Ve bize bâtılı bâtıl olarak göster ve ondan kaçınmakla rızıklandır. Hadis-i Şerif: مَنْ رَأَى مِنْكُمْ مُنْكَراً فَلْيُغَيِّرْهُ بِيَدِهِ، فَإِنْلَمْ   يَسْتَطِعْ   . فَبِلِسَانِهِ، فَإِنْ لَمْ    يَسْتَطِعْ فَبِقَلْبِهِ، وَذَلِكَ أَظْعَفُ اْلإِمَانِ “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin; diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle onu hoş görüp kabullenmesin ki, bu da imanın en zayıf de

Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimizi Rüyada Görmenin Yolları

Resim
Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimizi Rüyada Görmenin Yolları Her mü’minin en büyük arzularından biri de o yüce Resûlü Sallallahü Aleyhi Vesellem rüyâda görmektir. Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurdular: “Kim, beni rü’yâsında görürse; gerçekten beni görmüş olur. Zira şeytân kesinlikle benim şeklime girmez.” (Sahih-i Buhârî, 6482) Mekke müftüsü seyyid Ahmed Dehlânî Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz Hazretleri’ne okunan salevâtları ve özellikle de Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz Hazretleri’ni rü’yâda görmek için okunan salevâtları bir araya topladı. Bir mecmua yazdı. Ve buyurdu ki: Her gün bin kere şu salevâtı okuyan, Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz Hazretleriyle müşerref olur: “Allâhümme salli ‘alâ seyyidinâ Muhammedin el-Câmii li-esrârike ve’d-dâlli aleyke ve ‘alâ âlihî ve sahbihî ve sellim.” Manası: Allâhım senin esrârını (kendisinde) toplayan ve sana delâlet eden, Peygamber Salla

Kimsenin Görmediği Yer

  Kimsenin Görmediği Yer   Eski zamanda bir hoca, talebelerinden birini, çalışkanlığından, zekâ ve anlayışından dolayı diğerlerinden daha çok seviyor ve takdir ediyordu. Hocanın bu sevgi ve takdiri, diğer öğrenciler tarafından biliniyor ve için için kıskanılıyordu. “- Hocamız neden yalnız bu arkadaşa ilgi ve yakınlık gösteriyor, aramızdaki tek zeki ve çalışkan o mu?” şeklinde laflar ediyorlardı. Hoca da onların bu tür düşüncelerinin farkındaydı. Hoca efendi bir gün derse gelirken yanında öğrencilerinin sayısınca şeker getirdi. Her öğrenciye bunlardan bir tane vererek: “- Haydi, yavrularım, bu şekerleri hiç kimsenin görmediği bir yerde yiyin; ama dikkat edin, hiç kimse görmesin ha!” dedi. Bunun üzerine talebeler sağa sola dağıldılar. Bir müddet sonra da şekerleri yiyip dönmeye başladılar. Kimileri övünüyordu: “- Ben falan yerde yedim, hiç kimse görmedi!" gibi… Hoca da böyle övünenlere bir  “Aferin!"  çekiyordu. Biraz sonra bütün öğrenciler şekerleri yemiş olarak döndüler. En s

Biz İnsanların Günahlarını Ve Kusurlarını Görmeyiz

Biz İnsanların Günahlarını Ve Kusurlarını Görmeyiz Bir adamın yolu, günün birinde bir dergâha düşer. Bir Mevlevi ile bir Bektaşi’nin sohbet ettiklerini görünce yanlarına yaklaşır. Mevlevi’nin giydiği kıyafetin kolunun geniş ve uzun olduğunu, hatta ellerini bile örttüğünü fark eder. Bektaşi’nin kıyafetinde ise tam tersi bir durum vardır; kolları kısa ve daracıktır; bilekleri dahi açıktadır. Sebebini öğrenmek ister. Önce Mevlevi’ye sorar: - Neden kıyafetinizin kolları bu kadar uzun? - Özel bir sebebi var elbette. Biz, insanların günahlarını, ayıp ve kusurlarını örteriz. Giyim kuşamımıza da bu anlayışımızı yansıtıyoruz. Adam Bektaşi’ye döner ve merakını gidermesini ister: - Peki, sizin elbisenizin kolları neden bu kadar dar ve kısa? Siz insanların günahlarını ve ayıplarını örtmez misiniz? - Biz mi… Biz insanların günahlarını ve kusurlarını görmeyiz. Hadis-i Şerif’te buyruldu ki:   “Başkasının ayıplarını söyleyeceğin zaman kendi ayıplarını hatırla.” (Hadîs-i Şe

Cennet Ehlinin Cemâlullâhı Görmeleri

Cennet Ehlinin Cemâlullâhı Görmeleri Cennetin en ulu ni‘meti, en doyulmaz lezzeti, Rabbü’l-Izzetin Cemâlini müşâhede etmektir. Bu benzersiz kemâl sahibinin Cemâlini hiç bir yaratık tasavvur edemez. Îmân ehli, rahmet-i Rahmân’a yakın ve O’nun kerem ve inâyetine nâil olup Cennet’e girdikleri zaman Cennet muhafızları türlü büyükleme ve ululamalarla karşılar ve onlara: “(Cennetin) bekçileri (şöyle) dediler: Selâm (ve selâmet) size. Tertemiz geldiniz. Artık ebedî kalmak üzere girin buraya.” (Zümer s. 73) diye izzet ve ikramda bulunurlar. Cenâb-ı Hakk da şöyle buyurur: “Selâm size kullarım, merhaba size îmân ehli. Siz inanan mü’minlersiniz. Bugün size ne korku, ne de üzüntü vardır” diye bu sevinçli müjdeyi verir. Sonra Hakk Te‘âlâ Hazretleri yine: – Ey kullarım, bu gün size nimet ve ihsanım olacaktır. Benden ne dilerseniz dileyin size veririm, diye buyurur. Onlar da: – Ya Rabb, tek dileğimiz Cemâlini görmek ve rızâna ermektir, derler. Hakk Te‘âlâ Hazretleri onlara müjde verip:

Kimseyi Hor Görme!

Kimseyi Hor Görme! Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı eğlenmeyi âdet edinen herkesin vay hâline!” (Hümeze, 1) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Saçı-sakalı birbirine karışmış, eski-püskü elbiseler içinde, kimsenin îtibâr etmediği niceleri vardır ki, Allâh’a yemin etse, Allah onun yeminini boşa çıkarmaz.” (Tirmizî, Menâkıb, 54/3854) “Her gördüğünü Hızır, her geceyi Kadir bilmek” düsturunu, hiçbir zaman hatırından çıkarmamalıyız. Zira kulların Allah katındaki değerini, Allahʼtan başkası bilemez. Cenâb-ı Hak, kıymet ve üstünlüğü “takvâ” şartına bağlamıştır. Takvâ ise kalptedir. Kalbin pencereleri sadece Allâh’a açıktır. İnsanların kalplerindekileri bilmek mümkün olmadığından, Hak katında kimin daha üstün olduğu da bilinemez. Bu bakımdan ibâdullâhʼı istikār, yani Allâhʼın kullarını hor görmek, dolaylı yoldan kendini üstün görmek mânâsına gelir ki, bu hâl, İslâm ahlâkıyla aslâ bağdaşmaz. Rasûlullah (sav) Efendimizʼin şu beyanları da, bu hususta mühim bi

Din Kardeşlerimizi Görmeyi Ne Kadar Çok Arzu Ediyorum

Din Kardeşlerimizi Görmeyi Ne Kadar Çok Arzu Ediyorum Bir gün Resûlullâh Sallallâhü Aleyhi Vesellem kabristana geldiler ve “es-Selâmü aleyküm dâre kavmin mü’minîn ve innâ inşâallâhü biküm lâhikûn” (Selâmün aleyküm, ey mü’minler diyarı! İnşallah biz de size katılacağız) diye selâm verdi ve: “Din kardeşlerimizi dünya gözüyle görmeyi ne kadar çok arzu ediyorum” buyurdular. Ashâb-ı Kirâm: “Biz senin din kardeşlerin değil miyiz, yâ Resûlallah?” dediler. Resûlullâh Sallallâhü Aleyhi Vesellem: “Sizler benim Ashâbımsınız. Kardeşlerimiz ise henüz (dünyâya) gelmeyenlerdir.” buyurdular. Ashâb-ı Kirâm: “(Kıyamet gününde) ümmetinizden henüz (dünyaya) gelmeyenleri nasıl tanıyacaksınız ey Allâh’ın resûlü?” dediler. Resûlullâh Sallallâhü Aleyhi Vesellem: “Ne dersiniz, bir adamın yağız ve doru at sürüsü içinde sakar (alnında beyazlık) ve sekili (ayaklarında beyazlık olan) bir takım safkan atları olsa, o adam atlarını tanımaz mı?” buyurdu. Ashâb-ı Kirâm: “Elbette tanır, yâ Resû