Kayıtlar

Mehmet etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Uyan

Uyan   Baksana kim boynu bükük ağlayan. Hakk-ı hayâtın senin ey Müslüman, Kurtar o biçâreyi Allah için. Artık ölüm uykularından uyan.   Bunca zamandır uyudun, kanmadın; Çekmediğin çile kalmadı, uslanmadın. Çiğnediler yurdunu baştan başa. Sen yine bir kerre kımıldanmadın!   Ninni değil dinlediğin velvele, Kükreyerek akmada müstakbele. Bir ebedi sel ki zamandır adı, Haydi katıl sen de o coşkun sele.   Karşı durulmaz cereyan sine-çâk. Varsa duranlar olur elbet helâk. Dalgaların anlamadan seyrini, Göz göre girdâba nedir inhimâk?   Dehşet-i mâziyi getir yâdına; Kimse yetişmez yarın imdâdına. Merhametin yok diyelim nefsine; Merhamet etmez misin evlâdına?   "Ben onu dünyaya getirdim" diye Kalkışacaksın demek öldürmeye! Sevk ediyormuş meğer insanları, Hakk-ı übüvvet de bu câniliğe!   Doğru mudur ye's ile olmak tebah? Yok mu gelip gayrete bir intibah? Beklediğin subh-u kıyamet midir? Gün batıyor sen arıyorsun sa

Tükürün!

  Tükürün!   Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım: Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım:   Ne yapıp ye’simi kahreyleyeyim bilmem ki? Öyle dehşetli muhîtimde dönen mâtem ki!   Ah! Karşımda vatan nâmına bir kabristan Yatıyor şimdi Nasıl yerlere geçmez insan?   Şu mezarlar ki, uzanmış gidiyor, ey yolcu, Nereden başladı yükselmeye, bak, nerede ucu!   Bu ne hicrân-ı müebbed, bu ne hüsrân-ı mübîn Ezilir rûh-i semâ, parçalanır kalb-i zemin!   Azıcık kurcala toprakları, seyret ne çıkar: Dipçik altında ezilmiş, parçalanmış kafalar!   Bereden reng-i hüviyetleri uçmuş yüzler! Kim bilir hangi şenaatle oyulmuş gözler!   «Medeniyet» denilen vahşete lânet eder, Nice yekpâre kesilmiş de sırıtmış dişler!   Süngülenmiş, kanı donmuş nice binlerle beden! Nice başlar, nice kollar ki, cüdâ cisminden!   Beşiğinden alınıp parçalanan mahlûkât; Sonra nâmusuna kurban edilen bunca hayat!   Bembeyaz saçları katranlara batmış dedeler! Göğsü b

Balkanlar Faciası

  Balkanlar Faciası   “Azıcık kurcala toprakları, seyret ne çıkar; Dipçik altında ezilmiş, parçalanmış kafalar!   Bereden reng-i hüviyetleri uçmuş yüzler. Kim bilir hangi şenaatle oyulmuş gözler.   Medeniyet denilen vahşete lanetler eder, Nice yekpare kesilmiş de sırıtmış dişler.   Süngülenmiş, kanı donmuş nice binlerle beden Nice başlar, nice kollar ki, cüda cisminden!   Beşiğinden alınıp, parçalanan mahlukat; Sonra namusuna kurban edilen bunca hayat!   Bembeyaz saçları katranlara batmış dedeler! Göğsü baltayla kırılmış memesiz valideler! Teki binlerce kesik gövdeye ait kümeler.   Saç, kulak, el, çene, parmak...bütün enkaz-ı beşer! Bakalım, yavrusu uğrar mı, deyip, karnından, Canavarlar gibi şişlerde kızarmış nice can.   İşte bunlar o felaketzedeler ki, düşün. Kurumuş ot gibi doğrandı bütün.”   1912 yılında Bağımsızlık hülyaları ile Arnavut başkımcıları(isyancılara verilen ad) yüzünden Osmanlı’dan kopan Arnavutluk topraklarının S

Sarı Çizmeli Mehmet Ağa

Resim
  Sarı Çizmeli Mehmet Ağa   Barış Manço’nun 1979 Yılında meşhur ettiği, Mehmet Ağa Aslen Karamanlı bir Toprak ağasıyken, Osmanlı Dönemi yetkilileri Mehmet ağayı çağırarak Kıbrıs Girne’de büyük bir tarla vererek " Karaman’daki Bahçelerin gibi ek, biç, halka iş ver bizde sana toprak bağışlayalım. Hayvancılık ve Tarımı geliştir" derler... 1810-1920 tarihleri arasında yaşamış Karaman’ dan Kıbrıs’a 5 kardeşini de alıp gelmiştir. Yörük Türkmendir... Kıbrıstaki Köyünün adının Göçeri olması, Yörüklerin konar göçer hayatından gelmektedir. Yörükler köyü de derlermiş Göçeri köyüne .. Sarı Çizmeli Mehmet ağa, Devlete söz verdiği gibi Tarımda ve hayvancılıkta binlerce kişi çalıştırır, İş verir büyük bir aile olurlar... Zamanla 3 bin dönümden fazla toprağı olur. Kavgalıları barıştırır, bekarları evlendirir, eşyalarını hediye eder, ev verir, en az da birer dönüm toprak bağışlarmış. Fakir fukara bir kahvehaneye, ya da lokantaya gittiğinde para ödemez, yer içer, tüm hesapları Sarı