Kayıtlar

Nisan 20, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Allah’a Güvenin!

Allah’a Güvenin! Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah’a güvenirse O, ona yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.” (Talâk, 3) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Kim çok istiğfar ederse Allah Teâlâ ona her türlü kederi için bir ferahlık, her türlü sıkıntısı için bir çıkış yolu ihsan eder ve onu hiç beklemediği yerden rızıklandırır.” (Ebû Davud, Vitr 26; İbn Mace, Edeb 57; Müsned, I, 28) Hz. Ömer (ra)’ın hilâfeti zamanında bir adam geldi ve ondan hilâfet meclisinde yerine getirmek için valilik işi istedi. Hz. Ömer (ra) adama: “Kur’ân biliyor musun?” diye sordu. Adam: “Bilmiyorum, okumadım” diye cevap verdi. Hz. Ömer (ra): “Biz Kur’ân bilmeyene iş vermeyiz” dedi. Adam geri döndü, Hz. Ömer (ra)’ın kendisine bu işi vermesi için, zorluklarla beraber büyük bir azim ve gayret içinde kendisini Kur’ân öğrenmeye verdi. Kur’ân öğrenip onu hıfzettiğinde Kur’ân’ı okumanın ve bilmenin bereketiyle öyle bir

Kimsenin Gizli Hallerini Araştırmamalı

Kimsenin Gizli Hallerini Araştırmamalı Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin…” (Hucurât, 12) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Başkalarının ayıplarıyla uğraşmayıp kendi ayıplarıyla meşgul olan kimseye müjdeler olsun!” (Ali el-Müttakî, XV, 865/43444) Allah Teâlâ “Birbirinizin gizli hallerini araştırmayınız” buyurdu. (Hucurât, 12) Peygamber Efendimiz de; başkalarının konuştuklarını dinlemeyi, ayıplarını araştırmayı yasakladı. Müslümanların ayıplarını, gizli hallerini araştırmaya kalkmanın onların ahlâkını bozacağını bildirdi. Müslümanların gıybetini yapıp ayıplarını araştıranları “diliyle îmân eden, ama îmân henüz gönüllerine girmeyen kimseler” diye uyardı ve onlara bu kötü huydan vazgeçmelerini söyledi. Kim Müslümanların ayıbını araştırırsa, Allah Teâlâ da onun ayıbını araştırır, buyurdu. Sonra şu acı gerçeği söyledi: “Ey

Fânîyi Bâkiye Tercih Etme!

Fânîyi Bâkiye Tercih Etme! Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Ve şöyle de: Hamd Allah’a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek, siz de onları görüp tanıyacaksınız (ama artık faydası olmayacaktır). Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (Neml, 93) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Kul bir hata işlediği zaman, kalbine siyah bir nokta vurulur. Şâyet günahtan vazgeçer, istiğfâr ve tevbe ederse kalbi cilâlanır. Böyle yapmaz da tekrar hatalara yönelirse siyah nokta artırılır ve netîcede bütün kalbini kaplar.” (Tirmizî, Tefsîr, 83; İbn-i Mâce, Zühd, 29) Hikâye edilir ki İbrâhim b. Edhem bir gün saltanatından ve erdiği nimetlerden dolayı sevindi. Sonra uyuyup rüyasında bir kimsenin kendisine bir kitap verdiğini gördü. Bir de ne görsün kitapta şöyle yazılıydı: “Fânîyi bâkiye tercih etme. Saltanatına da aldanma. İçinde bulunduğun yok olucu olmasa, pek büyük bir şeydir. O halde Allah’ın emrine koş. Çünkü O: “Rabbinizden bir mağfirete ve cennete koşun…” (Âl-i İmran, 133) buyuruyor.”

Mehmet Akif Ersoy anlatıyor...

Resim
Mehmet Akif Ersoy anlatıyor...   Mehmet Âkif bir yaşlı zâtı anlatıyor: Sabah namazlarını kılmak için Sultan Ahmet Camii'ne gidiyorum. Her sabah ne kadar erken gidersem gideyim, mihrabın bir kenarına oturmuş olan, saçı sakalı bembeyaz olmuş ihtiyar bir adamı, ümitsizce bedbin bir şekilde durmadan ağlarken görüyorum. O kadar ağlıyor ki, ağlamadığı tek bir dakikaya rastlayamadım. Nihayet bir gün yanına sokuldum: “Muhterem Efendim!” dedim. Allah’ın rahmetinden bir insan bu kadar ümitsiz olur mu? Niye bu kadar ağlıyorsun?” Bana: “Beni konuşturma!” dedi, kalbim duracak? Ben çok ısrar edince ağlaya ağlaya anlattı… Dedi ki: “Ben Abdulhamid Cennet mekânın devrinde orduda bir binbaşıydım. Benim de bir birliğim vardı. Annem babam vefat edince, servetimiz payimal olmasın diye sadarete bir istifa dilekçesi gönderdim. Dedim ki; “Annem babam vefat etti falan yerdeki mağazalarımız, filan yerdeki gayrimenkullerimiz... Bunl

Kâinâtın Gözbebeği

Kâinâtın Gözbebeği Cenâb-ı Hak buyuruyor: “(Ey Rasûlüm!) De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız, bana itaat ediniz ki, Allâh da sizi sevsin ve günahlarınızı mağfiret buyursun!..” (Âl-i İmrân, 31) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Ümmetim içinde beni en çok sevenlerin bir kısmı benden sonra gelenler arasından çıkacaktır. Onlar beni görebilmek için mallarını ve âilelerini fedâ etmek isteyeceklerdir.” (Müslim, Cennet, 12) Sahâbe-i kirâm hazarâtının Allâh Rasûlü (sav)’e duydukları dâsitânî aşk ve muhabbetin yanık tezâhürleri sayısızdır: Enes bin Malik (ra) anlatıyor: Rasûlullâh (sav) Efendimiz’e bir adam geldi ve: “–Yâ Rasûlallâh! Kıyâmet ne zamandır?” dedi. Efendimiz (sav): “–Kıyamet için ne hazırladın?” diye sorunca o da: “–Allâh ve Rasûlü’nün muhabbetini…” cevabını verdi. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (sav) Efendimiz: “–Öyleyse sen sevdiğinle beraber olacaksın.” buyurdular. Enes (ra) bu rivâyetin devâmında der ki: “İslâm’a girmekten başka hiçbir şey bizi Allâh’

Anam Babam Sana Feda Olsun Yâ Rasûlallah!

Anam Babam Sana Feda Olsun Yâ Rasûlallah! Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır...” (Azhâb, 6) Rasûlullah (sav) buyuruyor: “Nefsim kudret elinde olan Allâh’a yemin olsun ki; sizden biriniz, ben kendisine anasından, babasından, evlâdından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça hakikî mânâda îmân etmiş olamaz.” (Buhârî, Îman, 8) Ab­dul­lâh bin Hi­şâm’ın an­lat­tı­ğı şu ri­vâ­yet, Ra­sû­lul­lâh’a mu­hab­be­tin han­gi se­vi­ye­de ol­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni gös­ter­me­si ba­kı­mın­dan çok mâ­ni­dâr­dır: “Bir defâsında Rasûlullah (sav) ile birlikte bulunuyorduk. Rasûl-i Ekrem, orada bulunanlardan Hz. Ömer’in elini avucunun içine almış oturuyordu. O sırada Ömer (ra): “–Yâ Rasûlullah! Sen bana canımın dışında her şeyden daha sevgilisin!” diyerek Rasûlullah’a olan muhabbetini ifâde etti. Onun bu sözüne karşılık Rasûlullah (sav) Efendimiz: “–Hayır, ben sana canından da sevgili olmalıyım!” buyurdu. Hz. Ömer (ra) hemen: “–O hâld

Gönül Temizliği

Gönül Temizliği Cenâb-ı Hak buyuruyor: “Ey Peygamber! Hevâ ve hevesini ilâh hâline getirenleri gördün mü?...” (Furkân, 43) Rasûlullah (sav) buyurdular: “Kalp, rüzgârların çölde bir sağa bir sola savurduğu kuş tüyü gibi şekilden şekle girer.” (İbn-i Mâce, Mukaddime, 10; Ahmed, IV, 408, 419) Kelime-i Tevhîdi tam olarak idrâk etmek gereklidir. Yani “lâ ilâhe” denildiğinde kalpten ilâhlar çıkarılacak ki, kalpte cemâlî sıfatlar tecellî etsin. Çünkü kalp perişan bir hâlde, pasaklı fikirlerin tasallutu altındayken, boş felsefelerin girdabında ve çıkmaz sokaklarında iken onda cemâlî sıfatlar zuhur etmez. Dolayısıyla öncelikle kalpten menfî hislerin, menfî huyların ve menfî alışkanlıkların silinmesi şarttır. Gönül temizliğinin ve tezkiye-i nefsin bu derece mühim olmasının sebebi, kalbin îmâna merkez olması itibarıyladır. Yani îmânın merkezi kalptir. Çünkü îmânın his ve kökü, kalp toprağında yeşerir. Onun için îmânın kalpte derinleşmesi zarûrîdir. Bu sebepledir ki îmân edilen