Kayıtlar

Mayıs, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hazret-i Osman’ın Radıyallahü Anh’a “Yahudi” Diyen Adam

  Hazret-i Osman’ın Radıyallahü Anh’a “Yahudi” Diyen Adam   Zengin bir adam vardı. Hazret-i Osman’ın Radıyallahü Anh’a düşmanı idi. Hatta O’na Yahudi bile derdi. İmâm-ı A’zam Rahmetullahi Aleyh hazretleri bunu duyup adamı çağırdı ve şöyle dedi: “- Senin kızını tanıdığım bir Yahudiye vermek istiyorum.” Adam şaşkınlık içinde kaldı. Hemen itiraz etti: “- Sen Müslümanların imamısın. Bir Müslümanın kızını bir Yahudiye nikâh etmeye nasıl cevaz verirsin? Ben katiyen kızımı Yahudi’ye vermem.” “- Sübhanallah! Kızını, bir Yahudi’ye vermeye râzı olmuyorsun da, Peygamber aleyhisselâmın iki kızını bir Yahudi’ye verdiğini nasıl söyleyebiliyorsun?” Adam bu cevap karşısında hatasını anladı. İmâm-ı A’zamın mübârek sözlerinin bereketiyle bozuk itikadından vaz geçip tevbe etti.

Açıl İstanbul Açıl

  Yüz bin er haykırıyor: “Ya Cennet, ya İstanbul” Açıl İstanbul açıl, nurlu şafaklı tan bul.   Zafere koşuyorlar, atlılar ve yayalar, Akına katılıyor, dervişler, evliyalar.   Akşemseddin kupkuru toprağa diz çöküyor, Allaha el açıyor, hıçkırıp yaş döküyor,   Genç Hünkâr da el açıp Haktan zafer diliyor Manzaradan belli ki, bir çağ sona eriyor.   Gönüllerde şehadet ne kefen, ne de makber, Sarsıyor temelinden suru: “Allahü ekber”   Ordu; silâhı kadar imanla da donanmış, İstanbul’un fethine ta yürekten inanmış.   Hak, katına çağırır burca sancak asanı, Kefensiz kabul eder Ulubatlı Hasan’ı.   Hilâl, bahar yaşarken, haçlıda bir hazın var. Dün çan çalan şehirde bugün artık ezan var.   Mehmetlerden bir Fâ­tih, Ha­san­lar­dan bir Ulu, Bu or­du­ya ya­kış­tı fet­het­mek İs­tan­bul’u...    Ah­met Ma­hir Pek­şen  

Kişi Sevdiği İle Beraberdir

Resül-i Ekrem Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’in hizmetkârı Enes ibni Malik Radıyalahu Anh anlatıyor: Birgün Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’le Mescid-i Nebevi’den çıkmış gidiyorduk… Adamın biri Mescidin önündeki gölgeliğin yanında: “- Ya Rasûlallah Sallallahü Aleyhi Vesellem! Kıyamet ne zaman kopacak?” dedi… Allah'ın sevgili elçisi ona bir soruyla karşılık verdi: “- Kıyamet için ne hazırladın?”, bakalım? Adam başını öne eğip düşündü: “- Ey Allah'in Elcisi! Benim farz ibadetler dışında öyle fazla orucum, namazım, verilmiş sadakam yok. Fakat ben Allah'ü Teâlâ’yı ve Rasûlü Sallallahü Aleyhi Vesellem’i çok seviyorum!” Resul-i Ekrem Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem de ona: - (El mer’ü mea men ehabbe) Sen sevdiklerinle beraber olacaksın! Buyurdular.

Allah’ü Teâlâ Onları Sever, Onlar Da Allah’ü Teâlâ’yı...

  Bir kimse, Allah’ü Teâlâ’yı, Rasulünü ve evliyasını seviyorsa, bilsin ki onlar da kendisini seviyor demektir. Büyüklerle, Allah adamlarıyla beraber olmak için, onları sevmek yeter. Ancak, hiçbir ibadet yapmayan ve hiçbir günahtan sakınmayan büyükleri asla sevemez. Seven sevdiğine itaat eder. Onlar gibi olamayız ama elimizden gelen gayreti göstermemiz şarttır... Hindistan evliyasının büyüklerinden Abdülaziz Dehlevi Kuddise Sirrûh hazretleri buyuruyor ki: Cenab-ı Hakkın rızasına kavuşmak, şeytanın aldatmasından kurtulmak için, silsile itibarıyla hocaları Resulullah efendimize dayanan bir evliyayı sevmek, onun tarafından sevilmek gerekir. Hadis-i şerifte, (Evliyanın kalbi nazargâh-i ilahidir. Böyle bir kalbde bulunana Hak teâlâ rahmet eder) buyuruluyor. Böyle bir kalbe girdikten sonra, maksadına kavuşmadan ölen kimse, kurtuluşa ermiş demektir; çünkü Kur'an-ı kerimde mealen, (Allah ve Resulüne hicret etmek üzere evinden ayrılıp yolda iken ölen, maksadına varmış gibi mükâfat

Ormanları Kesme Kardeş

Tepelerin süsü orman, Erozyona okur ferman, Temiz hava, verir derman, Ormanları kesme kardeş.   Dallarında kuşlar öter, Diplerinde çimen biter, Serin başı göğe yeter, Ormanları yakma kardeş.   Küçük Ziya kuzu güder, Mevlâ’sını niyaz eder, Onun ahı Hakka gider, Ormanları kesme kardeş.   Elâ gözlü Ayşeler’i, Saklamaz mı köşeleri? Elif gibi meşeleri, Ormanları yakma kardeş.   Memnun, Leylâ fideleri, Ferhat, Şirin bebeleri, Yaşlı çınar dedeleri, Ormanları kesme kardeş.   Tatlı geçer anlarımız, Neşe dolar canlarımız, Selâm verir çamlarımız, Ormanları yakma kardeş.   Peygamberi koma dilden, At baltayı hemen elden, Korur seni coşan selden, Ormanları kesme kardeş.   Neden hâsıl iş bu şiir, İyi düşün, eyle fikir, Gölgelensin Çoban Bekir, Ormanları yakma kardeş.   Gel çıkalım dağa nazlım, Acı, tatlı böyle yazdım, Fidan diktim, çukur kazdım, Ormanları kesme kardeş.   “Yetîmi”yim ezel, ebet, Garip kuşa ey

Dua

Bende sıklet, sende letafet... Allahım, affet! Lâtiften af bekler kesafet... Allahım, affet! Etten ve kemikten kıyafet.,. Allahım, affet! Şanındır fakire ziyafet... Allahım, affet! Acize imdadın şerafet... Allahım, affet! Sen mutlaksın, bense izafet! Allahım, affet! Ey kudret, ey rahmet, ey re'fet! Allahım, affet! Necip Fazıl Kısakürek Kuddise Sirrûh (1982)

İstanbul'un Fethinin 569. Yılı

Resim
  Sevgili Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem Buyurdular ki: " لَتُـفْتَحَنَّ الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ فَـلَنِعْمَ الْأَمِيرُ أَمِيرُهَا، وَ لَنِعْمَ الْجَيْشُ ذَلِكَ الْجَيْشُ " “ İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 335; Buharî, et-Tarihu’l-Kebir, I, 81; et-Tarihu’s-Sağîr, I, 306; el-Bezzâr, el-Müsned, el-Müsned, c. II, s. 308; Taberani, el-Mu’cemu’l-Kebir, II, 38; Hakim, Müstedrek, IV, 422; Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, VI, 219) İmparatoruna söyle: Benim kudretimin ulaştığı yere onların hayalleri bile ulaşamaz… Fatih Sultan Mehmed Han Rahmetullahi Aleyh Ya Rabbi! Bizlere Tekrar büyük bir “Cihan Devleti” kurmayı, daha büyük fetihler yapmayı nasip eyle!

Hanginizin Daha Güzel Amel Yapacağını Sınamak İçin

اَلَّذ۪ي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلًاۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفُورُۙ Anlamı: O ki, hanginizin daha güzel işler yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. Kudreti dâimâ üstün gelen ve günahları çok bağışlayan yalnız O’dur. (Mülk Sûresi 2)

Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka değildir!

وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَعِبٌ وَلَهْوٌۜ وَلَلدَّارُ الْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ يَتَّقُونَۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ Anlamı: Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka değildir! Âhiret yurdu ise Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız? (En'âm Sûresi 32)

Kıyamet Günü En Çok Duyulacak Feryat:

يَقُولُ يَا لَيْتَن۪ي قَدَّمْتُ لِحَيَات۪يۚ Anlamı: Ölümcül bir pişmanlık içinde: “Keşke sağlığımda şu ebedî hayatım için bir hazırlık yapmış olsaydım!” der. (Fecr Sûresi, 24)

Ağır Hasta ve Ölüm Duaları

  Ağır Hastalara Okunur. اَللَّهُمَّ أَعِنِّي عَلٰى سَكَرَاتِ الْمَوْتِ. Okunuşu: Allahümme e’innî alâ sekereti’l-mevt! Anlamı: Allah’ım ölümün şiddeti ve ıstırabı karşısında bana yardımcı ol! Kaynak: (İbn Mace, Cenaiz, 64; Tirmizi, Cenaiz 8)   Peygamberimiz'in Sallallahü Aleyhi Vesellem’in Son Duası (Ölüme Hazırlık İçin) لَا إِلَهَ إِلَّا اللهُ، إنَّ لِلْمَوْتِ سَكَرَاتٍ اَللَّهُمّ اغْفِرْ لِي وَاَرْحَمْنِي وأَلْحِقْنِي بِالرَّفِيقِ الْأَعْلَى Okunuşu: La ilâhe illAllah’ü Teâlâ, inne li'l-mevti sekerâtün. Allahümmeğfirlî verhamnî ve elhıknî bi'rrefîki'l a'lâ. Anlamı: Allah'ü Teâlâ’dan başka ilâh yoktur. Şüphesiz ölümün büyük zorlukları vardır. Allah’ım beni bağışla, bana merhamet et ve beni ik-i A'lâ'yâ ulaştır. Kaynak: (Buhari, Megazi 83, 84, Tefsir, Nisa 13, Marda 19, Da'avat 29, Rikak 41; Müslim, Fezail 87, (2444; Muvatta, Cenaiz 46, (1, 238, 239; Tirmizi, Da'avat 77)   Ölüme Hazrılanmak İçin Akşam ve Sabah  

Ahmed Hammâmî Kuddise Sirrûh Sözleri

Ahmed Hammâmî Halvetî tarikatinin büyük velîlerdendir. Suriye’de Hama'da doğdu. Burada Ebü'l-Vefâ Alvânî'den ilim öğrendi. Sonra, hocasının kardeşi Şeyh Muhammed'in derslerini dinledi. 1608 (H.1017) senesinde Halep'te vefât etti. Buyurdu ki:   ·      "İnsanların Allahü Teâlâ’ya en yakın olanı, güzel huylara en çok sâhip olanıdır." ·      "Mârifetin hakîkati, Allahü teâlâyı kalb ile sevmek, dil ile anmak ve Allahü Teâlâ’dan başka her şeyden ümidini kesmektir." ·      "Gaflet uykusundan daha ağır uyku yoktur. Şehvetten kuvvetli esaret yoktur. Gaflet ağırlığı olmasaydı. Şehvet galip gelemezdi." ·      "Yoksullara hizmet eden, şu üç şeyle mükâfatlandırılır. Tevâzu, edep güzelliği, cömertlik." ·      "Fakirliğindeki izzeti ve dervişliğindeki şerefi gizli tut. Yâni halka ben fakirim diyerek sırrını açığa vurma. Çünkü fakirlik Allah’ü Teâlâ’nın iyi bir ihsânı ve ikrâmıdır." ·      "Sabır, fakru zarûrett

Medet ey Rabbim! Medet

Medet ey gizli açık her halimizi bilen! Medet ey hayat ve kaderimize hükmeden!   Medet ey ilk kapı ve ilk-son merci; Senden ayrı düştüğümüz şu meş’um dönemde hiç kimse imdadımıza koşmadı; feryadımızı duyup şefkatle el uzatan da olmadı; hep hicran la inledik ve hasretle yutkunup durduk. Eyyub Aleyhisselâm’a hayatının ırmağının çağı göründüğü, Yakub Aleyhisselâm’a Aleyhisselâm’ın gömleğinden kokular gelip ulaştırdığın gibi, Senin çok sevdiğin Nebin Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem gibi derdimizi, tasamızı, dağınıklığımızı, Sana arz ediyor ve rahmetini bekliyoruz, Ya Rabbbi!   Herkes kapılarını yüzümüze kapadı çığlıklarımıza kulak tıkadılar ama Senin kapıların müracaat eden herkese açık, lütuf ve ihsanların sağanak sağanak…   Ey çaresizlerin çare kapısı ve yardımcısı olan ve sonsuz güce sahip olan Allah’ım! Yoldan çıktık, ufkumuzu ve hayatımızı kararttık, günahlar işledik ama asla sana şirk koşmadık, şaşırdık şeytana uyduk senin emirlerine uymadık, ama çok pişmanız ve per

Ah Medet!

  Ah, medet Allah’ım sendendir, medet, Aklım alındığı yerlere geldim. Duamı kabul edip, eyleme ret, Sinem delindiği yerlere geldim.   Hep, ah ile zardır, âşıkın işi, Kan ile karıştı gözümün yaşı. İnci, mercan olmuş toprağı,  taşı,  Cevher bulunduğu yerlere geldim.   Dağların başına, bulutlar çıkar, Bağrımın içinde, şimşekler çakar, Firdevs-i a’lâdan, bir servi çınar, Çıkıp salındığı yerlere geldim.   Sümbülün davası, servi dal ile, Bülbülün sevdası, bahar gül ile, Muhabbet sunarken, Hâkim dil ile, Gönlüm sızladığı yerlere geldim.   Ah! Şimdi bir, ele geçse nigâhın, Bilemedim kıymetini dergâhın. Alem-i ervâhtan, bir şems-ü mâhın, Nûrunu saçtığı yerlere geldim.

Onların Sözleri İlaç, Bakışları Şifadır...

  Allah Teâlâ adamları, kalb hastalıklarının tabîbleridir. Bâtın hastalıklarının giderilmesi, bu büyüklerin tedâvîsi ile olur.           Ahmed bin Ebû Bekr Kuddise Sirrûh hazretleri evliyanın büyüklerindendir. Yemen’de Hadramut bölgesinde doğdu. 1611 (H.1020)'de vefât etti. İlim tahsîlini burada tamamladıktan sonra Hicaz'a gitti. Mekke ve Medîne'de büyük velîlerle bulunup görüştü. Memleketine dönerek talebe yetiştirdi. Bir sohbetinde şöyle anlattı:                İnsan, kulluk vazifelerini yapmak için ve hep Hak Teâlâ ile olmak için yaratıldı. Bunlara da, geçmişlerin ve geleceklerin efendisine zâhiri ve bâtını tâm uydurmadıkça, kavuşulamaz.             Hak Teâlâ’dan başka olarak özenilen her şey, mâbut olur. Hak Teâlâ’dan başkasına ibâdet etmekten kurtulmak için, Ondan başka hiçbir şeye özenmemek, hiçbir şeyin arkasına düşmemek lâzımdır. Âhıreti, Cennet nîmetlerini istemek de, böyledir. Bunları istemek, her ne kadar sevap ise de, mukarreblerce günah sayılır. Âhirett

Allah’ım Senden Cömertliğin Kadar İstiyoruz…

          İçi bal fıçılarıyla dolu bir gemi limana yaklaştı. İşçiler bal fıçılarını boşalttıkları sırada fakir olduğu her hâlinden belli olan yaşlı bir kadın elinde küçük bir kâseyle çıka geldi.           Balların sahibi olan tâcirin yanına gidip, kendisine kâse dolusu bal vermesini istedi. Tâcirin sessiz kalıp kendisine bal vermediğini gören yaşlı kadın ümitsizce geri döndü...         Yaşlı kadın oradan ayrılınca tâcir, olaya şahit olan genç çalışanını çağırıp yaşlı kadını takip etmesini ve evine bir fıçı dolusu bal götürmesini söyledi.           Genç adam şaşırıp kalmıştı:         “- Kadıncağız sizden azıcık bal istedi, vermediniz; şimdi ise bir fıçı bal gönderiyorsunuz!”         Tacir cevap verdi:          “- Ey genç! O kendi miktarınca ve ihtiyacı kadar ister, ben de kendi miktarımca ve gücüm kadar bağışladım...”             “- Allah'ım! Bizim ihtiyaç kâselerimiz küçük ve derinliği azdır...” Biz ne istenmesi gerektiğini veya nasıl istenmesi gerektiğini bilmeyi

Ecel Tutmuş Elinde Bir Ulu Cam

  Ecel tutmuş elinde bir ulu cam Ki ol canım içi dolu serencam   Kime ayak sunar kime içirmiş Kimi esrük yatur toprakta müdam   Ki bir bir içer ol saki elinden Bay ü yoksul ulu kiçi has u am   Zihi şerbet ki bir kez andan içen Ne subh olduğunu bilir ne akşam   Bu mecliste harif olan kişiler Ne nukl arzuladılar ne ho badam   Ne şerbettir bu hiç rengi bilinmez Kızıl mı ak mıdır ya puhte ya ham   Ne arslanları yatırmış bu saki Ne ejderhalar olmuştur ana ram   Salatinleri yatırdı bu saki Ki bunlar bir köyü adı Rum ü Şam   Kani Salsal ü Zal ü Ad ü Şeddad Ya Key Husrev kani ya kani Behram   Kubad ü Kisri vü Fağfur ü Kayser Çepal ü Cemşid ü Gürcesb ü Hişam   Sikender Dara Efridun ü Dahhak Neriman Bihre vü Sührab ü Ham Sam   Bular hep bu kadehden içti yattı Kadeh şimdi bizimdir kam ü nakam   İçirmeyince kanmadı kişi hem Bu sakiden ne lütf iste ne ikram   Bu saki cümlesin esrüdiserdir Ne cemaat kaliserdir ne imam