Kayıtlar

varmış etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Bir Varmış Bir Yokmuş

Resim
Bir   Varmış   Bir   Yokmuş   Yerdik peynirli dürümü.sallardık tırpanı. Öğlenin sıcağında çıkardı kafanın dumanı. Harmana getirip sürerdik sapı samanı. Ama yinede mutluyduk o zaman...   Güneş altında su gibi akardı terimiz. Yılan derisi gibi gavlardı sıcaktan derimiz. Akşam yatakta sır sır sızlardı her bir yerimiz. Yinede mutlu yaşardık o zaman...   Horoz ötümünde gider akşama dönerdik. Akşam öğünü için patetesi ateşe gömerdik. Gözümüz yatakta kalır mum gibi sönerdik. Yinede mutluyduk o zaman...   Bir yanda bostan,ırğatlık,harmanı yaylası. Azzik götürenin elinde helke.sırtında balası. İmece ile iş yapadı komşusu dayısı halası. Yorgunduk ama mutluyduk o zaman...   Go sabunla çıkarırdık sırtımızın kirini. Bir yerimiz ağrısa alıp getirirdik birini. Doktor yerine kullanırdık aspirini gırıpini. Yinede mutluyduk o zaman   Her dağ’da vardı yayla denen obamız. Akşam olunca meşeyle dolardı sobamı...

Berlin’de Hâkimler Varmış…

Resim
Berlin’de Hâkimler Varmış… Ünlü Alman kralı İkinci Friedrich, 1740’da kral olunca ülke yönetiminde ve adalet işinde de başarılı olur; ilk Alman yasa derlemesini hazırlatır ve eğitim alanında çeşitli yenilikler yaparak, Prusya’nın eğitim alanında bütün dünyada birinci olmasını sağlar. Zorunlu eğitimin mucididir. 5-14 yaş arasındaki bütün çocuklara uygulattığı bu eğitim sistemi zamanla tüm Avrupa’ya ve dünyaya yayılmıştır. Artık Prusya Kralı olan “büyük” Friedrich, Potsdam Ormanları’nda gezinirken bir değirmenin bulunduğu tepenin yanındaki alçak bir tepe üstünde durur ve oradaki değirmeni satın alarak yerine şanına yakışır muhteşem bir saray yaptırmak ister. Adamlarını değirmenciye gönderir. Yel değirmeninin kamulaştırılmasını ister. Ancak değirmenci araziyi satmaya razı olmaz. Bunun üzerine askerler değirmenciyi kralın huzuruna çıkarırlar. Kral, değirmenciye değirmenini satmasını ister. Değirmenci; “Satılık değil!” demiş. Kral birkaç katı fiyat teklif etmiş. Değir...

En Budala Kim?

En Budala Kim? Vaktiyle çok zengin ve yaşlı bir adam varmış. Malının, mülkünün yanında çuval dolusu parası da varmış. Gün gelmiş hastalanmış, ölüm döşeğine yatmış. Ölümünün yaklaştığını anlayınca dünyadaki tek varisi olan oğlunu yanına çağırmış ve şu vasiyette bulunmuş: -Oğlum! Şu sarı lira dolu iki çuvalı görüyorsun. Ben öldükten sonra bu iki çuvaldan biri senin olsun, onunla hayatını rahat bir şekilde sürdür. Diğerini ise dünyanın en budala adamını bulup ona vermeni istiyorum. Adam bu vasiyeti yaptıktan kısa bir süre sonra ölmüş. Oğlu babasının ölümünden sonra ilk olarak hemen babasının vasiyetini yerine getirmek istemiş. Sarı lira dolu çuvalı yanına alarak çıkmış yola. Başlamış dünyanın en budala adamını aramaya. Rastladığı kişilere soruyormuş: -Sen budala mısın, değil misin? Diye. Böyle bir soruyla karşılaşan kişilerin hepsi de hemen diklenerek: -Ne demek istiyorsun sen? Ben aklı başında bir adamım, diyorlarmış. Tabii adam da para verecek adamı bir türlü bulamıyorm...

Bir Zamanlar Ayaz Adlı Bir Köle Varmış

Bir Zamanlar Ayaz Adlı Bir Köle Varmış Bir zamanlar Ayaz adlı bir köle varmış. Takdir bu ya, köle bir gün Sultan Mahmud’un kölesi olmuş. Sultan, köleyi taşıdığı asil karakteri sebebiyle çok sevmiş. Derken Sultan’ın öylesine itimadını kazanmış ki, bütün sultanlığın haznedarı tayin edilmiş ve en kıymetli ve zarif mücevherler, taşlar ona emanet edilir olmuş. Bu gelişmeyi gören saraylılar ise durumdan pek rahatsız olmuşlar. Hasetleri ve kibirleri yüzünden, sözüm ona basit bir köleye böyle bir mevki verilmesini ve kendi rütbelerine çıkarılmasını bir türlü hazmedememişler. Bu duygular içinde, özellikle Sultan yakınlardaysa ondan gün geçtikçe daha çok şikâyet etmeye başlamışlar ve asil ruhlu kölenin itibarını zedelemek için ellerinden geleni yapmışlar. Bir gün Sultan’ın huzurunda bir saraylının diğerine şöyle dediği duyulmuş: – “Köle Ayaz’ın sık sık hazineye gittiğini biliyor musun? Onun mücevherlerimizi çaldığından adım gibi eminim. ” Sultan kulaklarına inanamamış. – “İşin aslını ...

Bir Tokada Çiçek Tarlası Satılır mı?

Bir Tokada Çiçek Tarlası Satılır mı? Zengin bir adamın haylaz bir oğlu varmış. Ceplerini parayla doldurur, eve köye uğramaz, akşama kadar serseri bir arkadaş gurubuna takılır, içki kumar nerede kötülük varsa onların peşinden koşarmış. Temiz kalpli baba çok üzülür ne kadar nasihat ederse de dinletemezmiş. Haylaz oğlu arkadaşlarına toz kondurmaz; -“Baba benim başım derde bile girse canım arkadaşlarım beni kurtarır, onlar benim yoluma ölüyor!” dermiş. Artık babasının canına tak etmiş. Üzüntüden yataklara düşmüş. Bir gün; -“Oğlum senin kaç arkadaşın var?” demiş. Oğlu; -“Babacığım çok fazla; onlarca, yüzlerce…” Babası da; -“İşe yaramadıktan sonra; milyon olsa neye yarar? Benim bir arkadaşım var, dünyalara bedel!” demiş. Oğlu gülerek; -“Babacığım bu yaşa gelmişsin, sadece bir arkadaş mı? Diye alay etmiş. Babası; -“Hakiki dost olsun da bir tane olsa da yeter!” Dedikten sonra; -“Bak oğlum, senin arkadaşların mı iyi, benim arkadaşlarım mı daha iyi?” “Deneyelim! Demi...

Birbirini Çok Seven İki Kardeş

Birbirini Çok Seven İki Kardeş Vaktiyle Birbirini Çok Seven İki Kardeş varmış. Büyüğü Halil. Küçüğü ise İbrahim… Halil, evli çocuklu, İbrahim ise bekârmış... Ortak bir tarlaları varmış iki kardeşin… Ne mahsul çıkarsa, iki pay ederlermiş. Bununla geçinip giderlermiş... Bir yıl, yine harman yapmışlar buğdayı. İkiye ayırmışlar. İş kalmış taşımaya. Halil, bir teklif yapmış. İbrahim kardeşim; Ben gidip çuvalları getireyim. Sen buğdayı bekle. Peki, abi demiş İbrahim... Ve Halil gitmiş çuval getirmeye... O gidince, düşünmüş İbrahim: -Abim evli, çocuklu. Daha çok buğday lazım onun evine Böyle demiş ve Kendi payından bir miktar atmış onunkine... Az sonra Halil çıkagelmiş. Haydi İbrahim. Demiş önce sen doldur da taşı ambara. -Peki abi! İbrahim, kendi yığınından bir çuval doldurup düşer yola. O gidince, Halil düşünür bu defa: Der ki: -Çok şükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var. Ama kardeşim bekâr. O daha çalışıp, para biriktirecek. Ev kurup evlenecek. Böyle düşüner...

Avlanmamış Ayının Postu

Resim
Avlanmamış Ayının Postu Parasız kalan iki arkadaş, bu durumdan kurtulmanın yolunu aramaya koyulmuş. Uzun tartışmaların sonunda, bir ayı vurup postunu satmaya karar vermişler. Paraya o kadar çok ihtiyaçları varmış ki, sanki ayıyı vurmuşlar da, postu ellerinde imiş gibi komşuları olan kürkçünün kapısını çalmışlar. ''Bizde bir ayı postu var ki görmelisin!'' demişler. ''İki kürk rahat çıkar. Başkaları şunca lira verdi ama biz vermedik. İstiyoruz ki komşumuza satalım.''  Sıkı bir pazarlıktan sonra, kürkçü ile anlaşıp postun parasını almışlar. Sonra da ormana avlanmaya çıkmışlar. Çok geçmeden karşılarına iri mi iri bir ayı çıkmış. Bakmışlar ki ayı postu yerine kendi postları gidecek. Biri hemen ağaca tırmanmış, diğeri ise kendini yere atıp ölü taklidi yapmaya başlamış.  Ayı az sonra gelmiş. Yerde yatan adamı evirip çevirmiş. Ağzını, burnunu, kulağını koklamış. Canlı mı ölü mü diye epey incelemiş, sonunda ölü olduğuna karar vermiş olmalı ki, çekip...

Akıllı Padişah ile Hünerli Adam

Akıllı Padişah ile Hünerli Adam Bir ülkede eğitime, adalete, çalışmaya, sorumluluk bilincine, yeni buluşlara, kabiliyet ve yeteneğe önem veren bir padişah varmış. O ülke başkentinde her yıl panayırlar düzenlenir; güzel ürün ve hayvan yetiştiren çiftçilere; bilim, kültür ve sanat alanında başarı gösteren şairlere, yazarlara, sanatçılara ve yeni buluş yapanlara; bilgi, yetenek ve spor yarışmalarında kazananlara; üstün gayret gösteren herkese devlet heyeti ve padişah tarafından büyük ödüller verilirmiş. Bir gün devlet heyetine tuhaf bir adam gelmiş. Çok büyük bir yeteneği olduğunu anlatmış. Adam bir tahtaya yan yana dizilip, sabitlenen yedi tane kuş yumurtasını; elli metre uzaktan gözleri kapalı olduğu halde küçücük taşlarla birer birer kıracağını söylemiş. Devlet heyeti bu adamı denemeye karar vermiş. Gerçekten de adam gözleri bağlı olduğu halde elli metre uzaktan birer küçük taş atarak yedi tane kuş yumurtasını, birbirine zarar vermeden sırayla kırıyormuş. - Heyet bu olağanüstü y...

Bu Çürük Ev Evde Kim Oturacak

Bu Çürük Ev Evde Kim Oturacak  Zengin bir iş adamının yanında çalışan işinin ehli bir marangoz varmış. Patronuna yıllarca hizmet etmiş, emekliliği gelince patronuna gidip: "Şirketinizde yıllarca çalıştım, artık emekli olmak istiyorum demiş. Patronu da: Senden son bir isteğim var, bir ev daha yap; anahtarını teslim ettiğin gün emekli ol. Demiş. Marangoz peki deyip ayrılmış. Ve başlamış evi yapmaya. Marangoz bir yandan çalışıyor bir yandan da ben emekliği hak etmişim yeni bir iş vermeye ne gerek var? Zenginlerin gözünü doyurmak mümkün değil… Diyor; yıllarca patronunun ekmeğini yediğini aklına bile getirmiyormuş. Son işin bir an önce bitmesi için hızlı hızlı, gelişi güzel çalışıyormuş. Nihayet bitirip anahtarı teslim etmiş. Patron da: Allah'ü tealâ razı olsun. Bu evi sana yıllarca verdiğin emeklerine karşı hediye ettim. Ayrıca emekli ikramiyeni de alacaksın, hakkını helâl et! Diyerek anahtarı iade edip ayrılmış. Bunu duyan marangoz tam anlamıyla şok olmuş. Yaptığı bu...

ACELE KARAR VERMEYİN

ACELE KARAR VERMEYİN Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış... Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış… "Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı" dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: "Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler... İhtiyar: "Karar vermek için acele etmeyin" demiş. "Sadece at kayıp" deyin, "Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç, arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez." Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmeden ...