Kayıtlar

Ocak 25, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Müminler Arasında Sevgi

Müminler Arasında Sevgi Ebû Hüreyre Radıyallahu Anh'dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: "Siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yaygınlaştırınız." (Müslim, İman 93.) Hadisten Öğrendiklerimiz 1. İman Cennetin anahtarıdır. Cennete mü'min olanlardan başkası giremeyecektir. Her pey¬gamberin ümmeti içinde mü'min olup, cennete girecekler vardır. Ancak İslâm'dan sonra diğer dinlerin hükmü ortadan kalkmıştır. 2. Sevgi iman’ın temelidir. Mü'minlerin birbirlerini sevmeleri dînî bir mecburiyettir. Karşılıklı sevgi gerçekleşmeden kâmil mü'min olunamaz. 3. Sevgi, kuru bir sözden ibaret değildir. O, kişiye yerine getirilmesi gereken bir takım sorumluluklar yükler. 4. Müminler arasında sevginin yayılması için çalışmak gerekir. 5. Sevginin yayılmasının birçok yolu vardır.

İmanın Tadını Taddıran Üç Özellik

İmanın Tadını Taddıran Üç Özellik Enes İbni Malik Radıyallahu Anh'den rivayet edildiğine göre Peygamber Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: "Üç özellik vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar: Allah ve Rasûlünü, herkesten fazla sevmek. Sevdiğini Allah için sevmek. Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek." (Buhârî, Îmân 9, 14; Müslim, Îmân 67.) Hadisten Öğrendiklerimiz 1- İmanın tadını çıkarabilmek için Allah ve Rasûlünü her şeyden fazla sevmek, sevdiklerini Allah için sevmek, imandan sonra küfre dönmeyi ateşe atılmak gibi kötü görmek ve böylesi bir bilinç içinde olmak gerek¬mektedir. 2- Bir kimseyi Allah için sevmek, onu karşılıksız sevmek demektir. 3- Küfre dönmesi için karşılaştığı baskılara direnen kimse, böyle davranmayandan daha üstündür.

Lüksten Uzak Bir Hayat Yaşamak

Lüksten Uzak Bir Hayat Yaşamak Hazret-i Ömer Radıyallâhu Anh’ın halîfeliği zamanında, Sûriye, Filistin, Mısır gibi beldeler fethedilmiş ve İran toprakları, baştanbaşa İslâm devletinin sınırlarına dâhil olmuştu. Bizans ve İran’ın zengin hazineleri Beytüʼl-mâlʼe akmaya başlamış, mü’minlerin refah seviyesi iyice yükselmişti. Fakat mü’minlerin emîri Hazret-i Ömer, devletin ihtişâmına, Beytü’l-mâlʼin zenginliğine ve ulaşılan refah seviyesine tamamen müstağnî bir gönül zirvesinde, yamalı elbisesiyle hutbe okuyordu. Bâzen borçlanıyor, sıkıntı içinde hayatını idâme ettiriyordu. Çünkü o, hazineden ancak kifâyet miktarı bir tahsisât almayı kabul ediyor ve bununla da zor geçiniyordu. Ashâbın ileri gelenleri, onun bu hâline daha fazla dayanamadılar. Halîfenin nafakasını artırmayı düşündüler. Fakat bunu teklif etmekten çekindikleri için Hazret-i Ömer’in kızı ve Allah Resûlü Sallâllâhu Aleyhi Vesellem’in zevcesi Hazret-i Hafsa Radıyallâhu Anhâ Vâlidemiz’e başvurdular. İsimlerini vermey

İman ve İslâm Hadis-i Şerif

İman ve İslâm Hadis-i Şerif Ömer İbnü'l - Hattâb radıyallahu anh şöyle dedi: Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in huzurunda bulunduğumuz sırada, elbisesi beyaz mı beyaz, saçları siyah mı siyah, yoldan gelmiş bir hali olmayan ve içimizden kimsenin tanımadığı bir adam çıkageldi. Peygamberin yanına sokuldu, önüne oturdu, dizlerini peygam¬berin dizlerine dayadı, ellerini (kendi) dizlerinin üstüne koydu ve; “- Ey Muhammed, bana İslâm'ı anlat!” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “- İslâm, Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın rasûlü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı (tastamam) vermen, Ramazan orucunu (eksiksiz) tutman, yoluna güç yetirebilirsen Kabe'yi ziyaret (hac) etmendir" buyurdu. Adam: “- Doğru söyledin!” dedi. Onun hem sorup hem de tasdik etmesi tuhafımıza gitti. Adam: “- Şimdi de imanı anlat bana!”, dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: "- Allah'a, melekle

Hz. Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem’in Eyüp Sultan'a Verdiği Öğütler

Hz. Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem’in Eyüp Sultan'a Verdiği Öğütler İstanbul'un manevî sultânı, halk arasında “Eyyûb Sultân” diye meşhûr olan Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensârî Radıyallahü Anh, bir gün Resûlullah Efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip dedi ki: “Ya Resûlallah! Bana öyle az ve öz bir nasîhat et ki, onu hem kafamda tutabileyim, hem de onunla amel edebileyim.” Peygamber efendimiz Aleyhisselâm Buyurdular ki: 01-   Halkın elinde olanlara göz dikme ve onlardan ümidini kes. Bu, zenginliğin ta kendisidir. 02-   Tamahtan sakın. Zira tamah peşinen fakirliktir. 03-   Namazı öyle kıl ki, sanki bu senin en son namazındır ve artık diri kalıp da diğer namazı kılamayacaksın. 04-   Sonradan mecbur kalıp da özür dileyeceğin bir ameli yapmaktan sakın. 05-   Kendin için istediğin (arzu ettiğin, sevdiğin) şeyi din kardeşin için de iste (arzu et, sev).”

Bana Dokunmayan Yılan Bin Yıl Yaşamasın!

Bana Dokunmayan Yılan Bin Yıl Yaşamasın! Üç arkadaş bir yaz günü yaya olarak yolculuk yapmak zorunda kalıyorlar. Biri Türk, biri Kürt, diğeri de Ermeni. Ama Ermeni olan aynı zamanda pa paz. Sıcak, bir süre sonra yolda susuyorlar. Etrafta su yok. Bağların olgun zamanı. "- İki salkım üzüm yiyelim de ağzımız ıslansın!" diye bir bağa giriyorlar. Bağın sahibi bir Türk ama onu görememişler. "- Kaç paraysa veririz?" diyerek yemeye başlamışlar. Bu sırada bağın sahibi gelmiş. Bakmış üç kişi üzümünü yiyor. Fena bozulmuş ama üç kişiyle de başa çıkamayacağını düşünmüş. Birine bakmış, kıyafetinden Ermeni ve papaz olduğu belli. Diğerine bakmış, konuşmasından Kürt olduğunu anlamış. Üçüncüsü de Türk. Dönmüş Ermeni'ye: "- Bak bu adam Türk, yesin malımı. Benim kanımdandır. Helâli hoş olsun! Bu da Kürt'tür ama din kardeşimdir. Sen niye yiyorsun benim üzümümü?" Demiş. Bu laf, üzerlerine sorumluluk yüklenmeyen Türk ve Kürt'ün hoşuna gitmiş.