Kayıtlar

bir gün etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Bir Kalbe İki Sevgi Sığar mı?

Bir Kalbe İki Sevgi Sığar mı? Fudayl Hazretleri bir gün küçük çocuğunu kucağına aldı, sevdi ve bağrına bastı. Çocuk: –“Babacığım beni seviyor musun?” dedi. Fudayl Hazretleri: –“Evet”, dedi. Çocuk: –“Peki, Allah–ü Teâla'yı seviyor musun?” dedi. Hazreti Fudayl; –“Tabiî seviyorum”, dedi. Çocuk: –“Peki, kaç tane kalbin var?” dedi. Fudayl; –“Bir tane”, deyince, çocuk: –“Ey babacığım! Bir kalbe iki sevgiyi nasıl sığdırabiliyorsun?” dedi. Hazret–i Fudayl, küçük çocuğunun bu derin manalı sözleri, kendi kendine söylemediğini, Allah–ü Teâlâ'nın söylettiğini anlayarak yavrusunu kucağından bırakarak eliyle başını dövmeye başladı ve bundan sonra her an Allah–ü Teâlâ ile meşgul olacağına söz verdi. Oğluna da: –“Ey oğlum! Sen ne güzel vaizsin”, deyip bağrına bastı ve: –“Seni hakikî sevgilinin izni ve emri ile seviyordum”, buyurdu.

Motivasyon Olmazsa Olmaz!

Motivasyon Olmazsa Olmaz! Ünlü bir iş adamı, bir gün çelik işleyen fabrikalarından birini denetliyordu, fabrikasından yeterince verim alamadığını düşünüyordu, bunun nedenini ustabaşına sordu:  – Ustabaşı, sen becerikli birisin neden fabrikadan yeterince verim alamıyoruz? Ustabaşı cevap vermiş: – Patron, bütün işçilere göz açtırmadım, çok çalıştırdım az çalışırlarsa işten atmakla dahi tehdit ettim. Fakat yeterince verim alamadık. İş adamı fabrikadaki işçilerden birine sordu: – Bugün kaç ton çelik işlediniz? – on iki İş adamı fabrikanın görünen bir yerine büyükçe 12 yazdı ve çıkıp gitti. Gece vardiyasının işçileri geldiklerinde 12 rakamı ne anlama geliyor diye sordular. Gündüz vardiyası işçileri de: – Patron bugün bize kaç ton çelik işlediğimizi sordu, 12 ton diye cevap verdik, buraya 12 yazdı ve gitti. Ertesi gün iş adamı tekrar fabrikaya geldi. Yazdığı 12 rakamı silinmiş ve yerine 15 yazılmıştı. Gündüz vardiyası işçileri geldiklerinde 15 yazısını gördüler. Gece v

İstemesini Bilen Her Şeye Kavuşur

İstemesini Bilen Her Şeye Kavuşur             Adamın biri bir gün Sultanla görüşmek için güç-bela bir randevu alır. Sultan adamı kabul ederek, ona isteğini sorar. Adam epey methi senadan sonra bir av köpeği istediğini söyler. Sultan çok sinirlenir, ama köpeğin verilmesini emreder. Adam köpeği aldıktan sonra: ''Ey Sultanım ben bu köpekle ava çıkacağım. Takdir edersiniz ki köpeğin peşinden yaya olarak koşamam!'' der. Bunun üzerine Sultan bir de at verilmesini emreder. Bu defa adam: ''Bu atı verdiniz, ama ben at bakımından hiç anlamam!'' der. Sultan, adamın istekte bulunma tarzından hoşlanır. Bunun için bir de at bakıcısı ya da köle verilmesini söyler. Adam istifini bozmadan: ''Ey Sultanım ben önemli değilim de bu at bakıcısına kim yemek yapacak?'' diye sorar. Adamın bu tavrı Sultanın iyice hoşuna gider. Sultan bir de cariye verilmesini söyler. Bu defa adam: ''Ey Sultanım, bu kadar insanı başıma biriktirdi

Hanımlar İçin En Hayırlı Durum

Hanımlar İçin En Hayırlı Durum Hz. Ali Radiyallahü Anh şöyle anlatır: “Bir gün Hz. Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem bize, ‘Bir kadın için en hayırlı durum hangisidir?’ diye sordu. O anda bir cevap veremedim. Fâtıma Radiyallahü Anha’nın yanına dönünce; “Ey Muhammed’in Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem kızı! Hz. Rasulullah Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem bize bir mesele sordu, nasıl cevap vereceğimiz bilemedik!” dedim. Fâtıma Radiyallahü Anha, “Ne sordu?” dedi. Ben, “Bir kadın için en hayırlı durum hangisidir?” diye sordu, dedim. Fâtıma Radiyallahü Anha, “Bunun cevabını bilemediniz mi?” dedi. Ben de “Hayır, bilemedik!” dedim. O zaman Fâtıma Radiyallahü Anha, “Bir kadın için en hayırlı durum, (bir zaruret hali hariç) onun yabancı bir erkeği görmemesi; yabancı bir erkeğin de onu görmemesidir” dedi. Akşam olunca Hz. Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem ile birlikte oturuyorduk. Ben, Peygamber Efendimiz’e Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem’e; “Ey

Bin Aynalı Tapınak

Bin Aynalı Tapınak “Hindistan’ da yüksek bir dağın doruğuna yapılmış “Bin Aynalı Tapınak” adlı görkemli bir tapınak vardı. Günlerden bir gün bir köpek dağa tırmandı, tapınağın merdivenlerinden çıkarak “Bin Aynalı Tapınak” a girdi. Tapınağın bin aynalı salonuna geçtiğinde bin tane köpek gördü. Korkarak tüylerini kabarttı, kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırdı, korkutucu hırıltılar çıkararak dişlerini gösterdi. Ve bin köpek de tüylerini diktiler, kuyruklarını bacaklarının arasına alıp korkunç sesler çıkartıp dişlerini gösterdiler, Köpek paniğe kapılarak tapınaktan kaçtı. Ve o andan itibaren bütün dünyanın tehlikeli, korkunç köpeklerle dolu olduğuna inandı. Bir süre sonra bir başka köpek gelip dağa tırmandı. O da tapınağın merdivenlerinden çıkıp “Bin Aynalı Tapınak” a girdi. Tapınağın bin aynalı salonuna geldiğinde bin tane köpekle karşılaştı ve çok sevindi. Kuyruğunu salladı, neşeyle oradan oraya zıpladı ve köpekleri oynamaya çağırdı. Bu köpek tapınaktan çıktığında dü

Ben Çekilirim

Ben Çekilirim Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hoş görülü filozofa: -“Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem.” der. Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir: -“Ben çekilirim.”

Dünyayı terk etmek

Dünyayı terk etmek İnsan, ne kadar güçlü olursa olsun, neyi olursa olsun, evi, işi, aşı, dostu ve eşi, hepsi bir gün hiç olacak, kabre ancak kefeniyle girecektir. Peygamber efendimiz, Dünya sizi terk etmeden, siz dünyayı terk edin! Buyuruyor. Madem o bizi terk edecek, biz onu terk edelim. Dünya bizi terk edince aklımız başımıza gelirse de, o zaman bir daha dünyaya dönemeyiz. Ölmek felaket değil, öldükten sonra başına gelecekleri bilmemek, tedbirini almamak felakettir. Ahirette nereye gitmek istiyorsak, ona göre hazırlık yapmalıyız. Orada Cennet ve Cehennemden başka yer yoktur. Cennete girmek için, doğru iman sahibi olmak ve dine uymak gerekir. Allah için sevmek, Allah için nefret etmek, iyiliği tavsiye etmek, kötülükten men etmek… Haşa zulüm etmez kuluna Huda’sı; İnsanın çektiği kendi cezası (Alıntı)

Cennete İlk Giren Kocasına Sadık Kadındır

Cennete İlk Giren Kocasına Sadık Kadındır Hazreti Fatıma-tüz Zehra Radiyallahü Anha Hazretleri bir gün babası Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem'e: — Babacığım Cennet’e en önce kadınlardan kim girecek? Diye sordu. Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem: — Falan mahallede bir kadın var. O kadın ilk Cennet’e girecek kadındır, buyurdular. Hazreti Fatıma Radiyallahü Anha çok merak etmişti: — Benden de mi evvel girecek babacığım? Diye sordu. Hazreti Peygamberimiz: — Senden de evvel girecek, istersen git de bir tanış. O zaman sen de neden önce onun gireceğini öğrenirsin, buyurdular. Hazreti Fatıma Radiyallahü Anha'nın o kadın hakkındaki merakı iyice artmıştı. Bir gün kadının evini sora sora buldu, kapısını çaldı, içerden ihtiyar bir kadın sesi duyuldu: — Kim o? Hazreti Fatıma Radiyallahü Anha, kendisini tanıtıp görüşmek istediğini söylediğinde kadın: — Canım sana feda ey Allah Resulünün kızı. Sizinle çok görüşmek arzu ederdim. Fakat dışarı çıkmadığım

Çiçek Değil, Çocuk Yetiştirdiğini Unutma

Resim
Çiçek Değil, Çocuk Yetiştirdiğini Unutma Kapı komşum David’in beş ve yedi yaşında iki çocuğu var. Bir gün yedi yaşındaki oğlu Kelly’ye benzinle çalışan çim biçme makasıyla nasıl çim biçildiğini öğretiyordu. Makinayı çim üzerinde nasıl döndüreceğini öğretirken eşi Jan, David’i bir soru sormak için içeri çağırdı. David içeri girince, Kelly makinayı çalıştırdı ve çimlerin ortasındaki çiçek tarhına daldı. Çiçek tarhı bir anda mahvolmuştu. David döndüğünde gördüğü manzara karşısında çılgına döndü. Bütün komşuların çok beğendiği, ilmik ilmik kendi elleriyle yaptığı çiçek tarhı yoktu artık. David tam sesini yükseltmeye başlamıştı ki, Jan dışarıya çıktı ve David’e:  “- David, çiçek değil, çocuk yetiştirdiğini unutma!”  dedi. Jan bu sözleriyle bana ana baba olarak önceliklerimizin ne olduğunu çok güzel anımsattı. Çocukların kendileri ve benlik saygıları, kırabilecekleri ya da hasar verebilecekleri herhangi bir fiziksel nesneden çok daha önemlidir. Bir futbol topunun kı

Zalimin İbretlik Sonu

           Zalim bir padişah bir gün sefere çıkacakmış. Hizmetçiler yüz takım elbise getirmişler. Kibrinden hiç birini beğenememiş. Yüz birinci elbiseyi giymiş. Yüz at getirmişler. Hiçbirini beğenmemiş. Yüz birinci ata binmiş. Halk sarayın çıkışında yolun iki tarafına yığılmış. “- Padişahım çok yaşa!” diye tezahürata başlamış. Padişah yeni atın üzerinde kabardıkça kabarıyor, kibirlendikçe kibirleniyormuş. Birden bire nereden geldiği belli olmayan dilenci kılıklı, üstü başı yırtık pırtık birisi padişahın atının dizginlerinden yapışmış. Padişah öyle kızmış ki… Hemen gürlemiş. “- Çabuk çekil! Ey haddini bilmez dilenci! Sen kim oluyorsun da benim gibi dünyanın en büyük ülkesinin, kudretli padişahının yanına sokulup, atının dizginine yapışabiliyorsun! Derhal kafanı vurdururum. Gözüm görmesin! Hem o kadar muhafızı nasıl geçtin de yanıma kadar ulaştın?” “- Ben o kimseyim ki bana silahlı muhafızlar, kilitli kapılar, demir duvarlar etki etmez. Ben her yere girerim! Yerin altına

Geçmişini Unutmayan İnsan

Geçmişini Unutmayan İnsan Bir gün zengin bir tacir, kendine, tanıdığı yoksul bir aileden evlât edinmek için bir çocuk alır. Zaman içinde çocuğa çok alışır. Çocuk her gece bir yere gidip gelmektedir. Çocuktan şüphelenen yardımcı işçiler çocuğu takibe çıkar. Görürler ki çocuk her gün bir depoya gider. Yardımcılar bunu tacire bildirir ve tacir çok sinirlenir, Oğlunu yanına çağırır ve sinirli bir şekilde oğluna sorar; -“Sen o depoda ne saklıyordun?” Oğlu ise, -“Benim geçmişim çok sefil geçmişti, ama şimdi çok zenginim buna rağmen ben geçmişimi hiç bir zaman unutmam. O depoda çarıklarım var. [1] Her gece o çarıkları giyiyorum.” Ve kendime; -“Sakın eski fakir halini hiç unutup da kibirlenme! Allah’ü Teâlâ seni tekrar fakir yapabilir!” diyorum! Dedi. Bunu duyan tacir çok şaşırdı ve evlâtlığına; -“Bana geçmişimi unutmamamı hatırlattın bu yüzden sana çok teşekkür ederim. Seni yanlış anladık. Hakkını helâl et! ” Dedi. [1] Çarık: Eskiden ayakkabı yaygın değildi. Fakirlerde

Ey Kardeş Yolcuyuz

Ey Kardeş Yolcuyuz   Ey kardeş yolcuyuz hazırlansana; Bu fâni dünyadan göçeriz bir gün… Ölümden kurtuluş yoktur insana, Omuzlar üstünde geçeriz bir gün...   Duydun mu ecele çare bulanı, Bu dünya üstünde bâkî kalanı, Hazırla kendine lâzım olanı, Elveda bayrağı açarız bir gün...   Azrail vadesi dolanı bilir, Davetsiz konuktur her eve gelir, Dostların ağlarlar düşman sevinir, İyiyi kötüyü seçeriz bir gün...   Kazanla teneşir haberci olur, Ölümün etrafta çabuk duyulur, İpekler sırmalar hepsi soyulur, Beş arşın kefeni biçeriz bir gün...   Musalla dediğin bir mihenk taşı, Şahittir insana eşi yoldaşı, Âkılsen kefeni başında taşı, Evlâd-ü iyâlden kaçarız bir gün...   Bineğin tabuttur unutma sakın, Kapının önüne gelmesi yakın, Rızası olmazsa Cenâb-ı Hakk'ın, Âleme dehşetler saçarız bir gün...   Mezârdır fâninin en son durağı, İmanın nurudur onun çerâğı, Melekler getirir bize burağı, Cennet-i a'lâya uçarız bir gün...

Gün Doğmadan Neler Doğar

Zalim Bir Kral, bir gün; avdan dönüyormuş. Şehrin girişinde güzel bir ev görmüş. Evin bahçesi çok hoşuna gitmiş. Bahçeye bakarken bahçede güzel mi güzel bir kadın gezinmiyor mu? Kadına dikkatlice bakmış, genç kadının endamına, güzelliğine hayran kalmış. Kral saraya döner dönmez baş veziri huzuruna çağırmış ve şöyle demiş: -Ben bu memleketin kralıyım,  benden başka büyük yok, mal benim, makam benim, şan benim, şeref benim. Bugün şehrin girişinde güzel bir bahçe bahçede de güzel bir kadın gördüm. Kadına âşık oldum. Ne yapıp yapıp buna bir çare bulun, tez elden bu güzel kadını bana getireceksiniz! Bu güzel kadın benim olmalı! Haydi, çabuk olun, bir şeyler yapın!” Diye emirler vermiş… Baş vezir “hay hay efendim, hemen hallederiz” deyip gitmiş. Kadını araştırmış. Bir marangozun karısını olduğunu öğrenen baş vezir sinsi bir plan kurup marangozun yanına gelmiş. -Kralımızın emri var, yarın sabaha kadar 100 tane ceviz sandık yapacaksın, yoksa seni zindana atarız, belki de asarız!&quo