Zalimin İbretlik Sonu


          Zalim bir padişah bir gün sefere çıkacakmış. Hizmetçiler yüz takım elbise getirmişler. Kibrinden hiç birini beğenememiş. Yüz birinci elbiseyi giymiş.

Yüz at getirmişler. Hiçbirini beğenmemiş. Yüz birinci ata binmiş. Halk sarayın çıkışında yolun iki tarafına yığılmış.

“- Padişahım çok yaşa!” diye tezahürata başlamış.

Padişah yeni atın üzerinde kabardıkça kabarıyor, kibirlendikçe kibirleniyormuş.

Birden bire nereden geldiği belli olmayan dilenci kılıklı, üstü başı yırtık pırtık birisi padişahın atının dizginlerinden yapışmış. Padişah öyle kızmış ki…

Hemen gürlemiş.

“- Çabuk çekil! Ey haddini bilmez dilenci! Sen kim oluyorsun da benim gibi dünyanın en büyük ülkesinin, kudretli padişahının yanına sokulup, atının dizginine yapışabiliyorsun! Derhal kafanı vurdururum. Gözüm görmesin! Hem o kadar muhafızı nasıl geçtin de yanıma kadar ulaştın?”

“- Ben o kimseyim ki bana silahlı muhafızlar, kilitli kapılar, demir duvarlar etki etmez. Ben her yere girerim! Yerin altına iner, göğün yüzüne çıkarım.”

“-  Yoksa sen Azrail misin?”

“- Hem de ta kendisi!”

“- Ne olur bana bir saat olsun izin ver de ailemle helâlleşeyim! Vasiyetimi yapayım. Sevdiklerimi son bir kez göreyim!”

“- Ey zalim sonun geldi. Bilmez misin Rabbimiz yüce Kur’an-ı Kerim’de buyuruyor. ‘Onların ecelleri geldiğinde ne bir saniye ileri ne bir saniye geri alınır.’

“- Yarım saat, 10 dakika veya beş dakika bir dakika izin veremez misin?”

“- Hayır, olmaz! Sen hiç Kur’an-ı Kerim okumadın mı?”

“- Ben Arapça bilmem! Deyip boynunu bükmüş padişah.

“- Kur’an-ı Kerim’i neden öğrenmedin? Arapça bilmene de gerek yoktu! Hiç âlimlerin sohbetine gitmedin mi? Hiç vaaz-hutbe, sohbet dinlemedin mi? Hiç ölümü düşünmedin mi?”

Padişah titreyerek;

“- Şey! Bazen Cuma ve Bayram namazlarına giderdim!” Deyip büzülmüş…

“- Cuma ve Bayram namazlarına bazen gidiyordun! Sefahate, eğlenceye, her gün gidiyordun! Şimdi de sonsuz yolculuğa gidiyorsun! Neler kazandın, neler kaybettin? Gör o zaman!” Deyip, zalim padişahın ruhunu kabzetmiş.

Padişah atının üzerinden yere yuvarlanmış, katılıp kalmış.

Halk korku ve heyecan içinde dalgalanmış.

“- Padişahımızın yeni atı çok azgınmış. Şahlanınca padişahımızı birden yere çarptı!” demişler.

Muhterem dostlar; her an her yerde ölüme hazır olmak gerekiyor. Bediüzzaman hazretleri buyuruyor.

“Ölümü öldürebilir misin? Kabir kapısını kapatabilir misin? Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısı kapatılmıyor... Öyle ise Kuran'ı Kerim’i dinle, hükmüne itaat et...”

Ahiret için daha çok çalışalım. Ebedi yaşayacağımız ahiret âlemini güllük gülistanlık edelim. Zaman değişti diyerek kendi kendimize saçma sapan bahaneler üretmeyelim! Zaman da değişmedi, Kur’an-ı Kerim de… Sadece insanlar değişti.

Ortalığı zulüm, bidat ve cehalet bulutları sardı. Müslümanlar dünyevileşti. Zevk ve sefahate alıştı. Ölüm ve ahiret unutuldu. Biz dine uyacağımız yerde dinimizi kendimize uydurduk. Sap ile saman karıştı.

İki cihan güneşi sevgili Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem Hadis-i Şerif’inde buyuruyor ki “Ümmetimin fesada uğradığı zamanda sünnetime yapışana yüz şehit ecri verilir.”

Değerli dostlar biz de efendimizin sünnetine sarılacağız. Ortalık sapık, bidatçi, reformcu kaynıyor. Dinimizi ehlisünnet âlimlerden ve kitaplarından öğreneceğiz. Sürekli nefis muhasebesi yapacağız. “Bugün Allah’ü Teâlâ için ne yaptım!” diye kendimize soracağız. Hatalarımıza tevbe edip pişmanlık duyacağız. Haramlardan kaçıp, farzları yapacağız. Gücümüzün yettiği oranda kalemimizle, dilimizle, malımızla, bedenimizle cihad edeceğiz. Çoluk çocuğumuzu dini Mübin’i İslam’a uygun yetiştireceğiz.

Hoşça kalın, dostça kalın, Allah’ü Teâlâ’ya emanet olunuz efendim!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Uzun Ömür İçin Dua

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)