Kayıtlar

zalim etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Âlim ile Zalim

  Âlim ile Zalim   Vakti zamanında bir zalim vardır. Adam dizi dizi haksızlıklar etmiş, nice zavallıları acımasız zulmüyle pençesi altında inim inim inletmiştir. Sayısız derecede yoksul ve düşkünlerin ocaklarını söndürmüş ve ettiği zulümleriyle ülkesinde adını “azgın zalim” e çıkarmıştır. İşte bu zalim, bir gün işi icabı etrafında saygı ve sevgiyle anılan Allah bağlısı bir âlime ziyarete gider. Kapıyı çalıp içeri girdiğinde dünyadan el-etek çekmiş bulunan âlim, kendisini görmesin diye yüzünü örter. Kapıyı açan oğlu zalimin zulmünden korktuğu için, “- Kusura bakmayın, babam, çok hasta, ne yaptığını bilmiyor. Her halde farkında olmadan yüzünü örtmüş olacak. Yoksa sizin teşrif ettiğinizi bilseydi hiç yüzünü örter miydi? Babamın namına sizden özür dilerim!”, der. Bunları tek tek duyan Allah'ü Teâlâ aşığı âlim ortaya atılarak şöyle haykırır: “- Oğlum, neden yalan söylüyorsun? Ben hasta masta değilim. Allah'ü Teâlâ’ya şükürler olsun hiçbir şeyim yok. Fakat böyle zulmüyle de

Zalim Bir Vali

Zalim Bir Vali   "Zalim bir vali vardı. Bu vali bir gün adamlarını göndererek Hasan Basri Rahmetullahi Aleyh Hazretleri'ni yakalatmak istedi. O da bir vakit ders verdiği Habib-i Acemi Rahmetullahi Aleyh Hazretleri'nin kulübesine gelip saklandı. Valinin adamları geldi ve hışımla: - Hasan Basri Rahmetullahi Aleyh'i gördün mü? Diye sordular. O gayet sakin: - Evet, dedi. - Nerede? - İşte şu kulübemde... Adamlar kulübeye daldı, fakat bir türlü Hasan Basri Rahmetullahi Aleyh Hazretleri'ni bulamadılar. Dışarı çıkınca tehdit edip: - Ya şeyh, niçin yalan söylüyorsun? Dediler. - Ben yalan söylemedim, dedi. Siz göremedinizse, benim suçum ne? Tekrar girdi, aradı, fakat bulamadılar. Onlar gidince, Hasan Basri Rahmetullahi Aleyh Hazretleri: - Ey Habib! Biliyorum ki Rabb'im senin hürmetine beni onlara göstermedi. Fakat yerimi niçin söyledin, hocalık hakkı yok mudur? Dedi. Hazreti Habib Rahmetullahi Aleyh mahcub bir şekilde: - Ey Üstadım! Sizi bulam

Mazlumun Gönlünden Yükselen Ateş Zalimleri Yakar…

  Mazlumun Gönlünden Yükselen Ateş Zalimleri Yakar…   Zalimlerden biri, fakirlerin odunlarını bedelsiz olarak alır, zenginlere zorla ve pahalı pahalı satardı. Ariflerden biri bir gün yanından geçiyordu. Onun bu halini görünce şöyle dedi:   “- Sen yılan mısın ki kimi görsen sokuyor, baykuş musun ki nereye otursan harabeye çeviriyorsun? Halkı zulümle inletirken Hak’tan hiç korkmaz mısın? Bu zulümden vazgeç de göğe beddua çıkmasın!”.   Zalimin bu sözden canı sıkıldı, kaşlarını çattı, arifin yüzüne bile dönüp bakmadı. Nihayet bir gece mutfağından odun ambarına ateş sıçrayarak bütün varını yoğunu yaktı, yumuşak döşekten sıcak kül üzerine oturmak zorunda kaldı.   Nasıl olduysa aynı ârif oradan geçiyordu. Adam yanındakilere yakınıyor, şöyle diyordu: “- Nasıl olduğunu ve bu ateşin nereden geldiğini bir türlü anlayamadım.”   Bunu duyan ârif cevap verdi:   “- Fukaranın yanan yüreklerinden.”   Gönül yarasından sakınmak gerekir, çünkü onun cihanda merhemi yoktur. Elin

Zalimden Korkunca Okunacak Dua

Zalimden Korkunca Okunacak Dua رَضِيتُ بِاللهِ تَعَالَى رَبًّا، وَبِالاِسْلَامِ دِيناً، وَبِمُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَبِيَّا وَرَسُولاً، وَبِاالقُرآنِ الكَرِيمِ إِماَماً وَحُكْماً. O kunuşu: Radîtü billahi teâla Rabben, vebi’l-İslâmi dinen ve bi Muhammedin nebiyyen ve Rasûlen ve bi’l Kur’ân-i elKerimi imâmen ve hükmen.” Desin! Anlamı: “Rab olarak Allah’ı Teâlâ’yı din olarak İslam’ı, peygamber ve Rasûl olarak Hazreti Muhammed’i Sallallahu Aleyhi Vesellemi ve kendime rehber ve hüküm kaynağı olarak Kur’an-ı Kerim’i seçtim ve razı oldum.” Kaynak: Ebü’l-Leys es- Semerkandî (Radiyallahü Anh) – İhlas, Riya ve Günlük Dualar (Ahmed, Nesâi, Ebu Dâvud, Tirmizi, Müslim, İbnu Mâce, Dua)           Ravi: İmran Bin Hureyr, Ebû Meclez’den rivayet ediyor.

Allah’ü Teâlâ Zalimleri Sevmez!

Allah’ü Teâlâ Zalimleri Sevmez! Rivâyete göre hükümdârın biri, ihtişamlı bir saray yaptırır. Bir Allah’ü Teâlâ dostunu dâvet edip sarayın her yerini kemâl-i edeple gezdirir. Sonra da: “‒ Efendim, sarayı nasıl buldunuz, bir eksiği-kusuru var mı?” diye sorar. O Allah’ü Teâlâ dostu: “‒ Sarayın dünyevî ihtişâmı gerçekten de göz kamaştırıyor. Kısaca her şey mükemmel. Yalnız bir eksiği var.” der. Bu cevâbı hiç beklemeyen hükümdar şaşırır ve hayret içinde sarayın ne eksiği olduğunu sorar. O Allah’ü Teâlâ dostu, şu ibretli cevabı verir: “– Bekâsı yok!..” Ardından da şu îkazda bulunur: “‒ Şâyet sen bu sarayı kendi mülkünle yaptırmış isen, bil ki Allah’ü Teâlâ israf edenleri sevmez. Yok eğer, devlet hazinesinden masraf ederek yaptırdıysan, bu takdirde de unutma ki Allah’ü Teâlâ zâlimleri sevmez!..”

Meydan Zalime Kalır Yiğidim!

Meydan Zalime Kalır Yiğidim! Dağlardaki mücahitler ölünce, Kişi yaratana arka dönünce, Kalpte iman ateşi sönünce, Meydan zalime kalır yiğidim! Kalır yiğidim sen uyuyorsan, Kalır yiğidim sen uyanmazsan, Yüce davana sen sarılmazsan, Meydan zalime kalır yiğidim! Müslüman sıfatı kimlikte yazarsa, Her önüne gelen kanun koyarsa, Ümmet-i Muhammed böyle uyursa, Akan gözyaşımız dinmez yiğidim! Dinmez yiğidim sen uyuyorsan, Dinmez yiğidim sen uyanmazsan, Yüce davana sen sarılmazsan, Meydan zalime kalır yiğidim! Müslüman uyanık olmalı her zaman, Davasına sadık çıkmalı her an, Ölmek var ki dönmek yok bu davadan, Davana sarıl zafer senin mü’min! Kalır yiğidim sen uyuyorsan, Kalır yiğidim sen uyanmazsan, Yüce davana sen sarılmazsan, Meydan zalime kalır yiğidim !

Zalim Kadın İle Fakir Kocası

Zalim Kadın İle Fakir Kocası Kıtlık yıllarında fakir bir adamın zalim ve şirret bir karısı vardı. Zalim Kadın sık sık kocasının fakirliğini yüzüne kakar o mazlum salih zata olmadık işkenceler yapardı. Fakir adam salih bir zat idi. Karısının huysuzluklarına sabreder “- Bu benim sınavım!” der katlanırdı. Zavallı adam sürekli en ağır işlerde çalışarak evini kıt kanaat geçindirmeye çalışıyor; ne kadar para kazansa bile zalim cadıya yaranamıyordu. Aslında zalim kadının ip eğirme, kazak örme, yün kumaş dokuma gibi sanatları vardı; kocasından bile fazla para kazanıyordu; fakat öyle hırslı ve açgözlü idi ki kendi kazandığı paranın kuruşuna dokunmuyor; kocasının parasından da para katarak kocasından habersiz altın alıyor sandığında saklıyordu. Kadın ikide bir; “- Unutma! Babamdan kalan evde oturuyorsun, bu ev benim! Falanca kadar olamadın; bak onların evi ve eşyaları daha güzel; onlar bizden daha iyi geçiniyor!” diye zavallı adamın beyninin etini yiyordu. Adam artık bu zulüml

Zalimden Korkunca Okunacak Dua

Zalimden Korkunca Okunacak Dua رَضِيتُ بِاللهِ تَعَالَى رَبًّا، وَبِالاِسْلَامِ دِيناً، وَبِمُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نَبِيَّا وَرَسُولاً، وَبِاالقُرآنِ الكَرِيمِ إِماَماً وَحُكْماً. O kunuşu: Radîtü billahi teâla Rabben, vebi’l-İslâmi dinen ve bi Muhammedin nebiyyen ve Rasûlen ve bi’l Kur’ân-i elKerimi imâmen ve hükmen.” Desin Anlamı: “Rab olarak Allah’ı Teâlâ’yı din olarak İslam’ı, peygamber ve Rasûl olarak Hazreti Muhammed’i Sallallahu Aleyhi Vesellemi ve kendime rehber ve hüküm kaynağı olarak Kur’an-ı Kerim’i seçtim ve razı oldum.”[1] Kaynak: [1] Ebü’l-Leys es- Semerkandî (Radiyallahü Anh) – İhlas, Riya ve Günlük Dualar (Ahmed, Nesâi, Ebu Dâvud, Tirmizi, Müslim, İbnu Mâce, Dua)     Ravi: İmran Bin Hureyr, Ebû Meclez’den rivayet ediyor.

Zalim Padişah İle Sadık Dervişin Hikâyesi

Zalim Padişah İle Sadık Dervişin Hikâyesi İşittim ki, bir fakir, padişah huzurunda doğru bir söz söylemiş, bu söz o büyük padişaha dokunmuş, incinmiş. Azametini, kudretini göstermek için, fakiri zindana attırmış… Fakir, hapishanede iken, dostlarından biri o fakire gizlice: “A kardeş, demiş sen de o sözü söylememeliydin!” Buna karşılık fakir: “Cenabı hakkın emrini tebliğ etmek ibadettir. Zindandan korkmam, çünkü zindan bir saatlik bir iştir!” cevabını vermiş. Fakir dostun bu konuşmalarını padişahın adamlarından birisi duymuş ve hemen padişaha yetiştirmiş. Padişah gülmüş: “Zavallı yanlış düşünüyor; zindan bir saatlik iştir diyor. Bilmiyor ki o hapishanede ölecektir.” demiş Bu sözde padişahın kölelerinden biri tarafından fakirin kulağına fısıldanmış. Fakir o köleye şöyle demiş: “Tarafımdan padişaha söyle. De ki, ben hiç müteessir değilim. Bence zaten dünyanın kendisi bir saatliktir, ziyade değildir. Beni elimden tutup hapisten çıkaracak olsan sevinme

Âlim ile Zalim

Âlim ile Zalim Vakti zamanında bir zalim vardır. Adam dizi dizi haksızlıklar etmiş, nice zavallıları acımasız zulmüyle pençesi altında inim inim inletmiştir. Sayısız derecede yoksul ve düşkünlerin ocaklarını söndürmüş ve ettiği zulümleriyle ülkesinde adını azgın zalime çıkarmıştır. İşte bu zalim, bir gün işi icabı etrafında saygı ve sevgiyle anılan Allah bağlısı bir âlime ziyarete gider. Kapıyı çalıp içeri girdiğinde dünyadan el-etek çekmiş bulunan âlim, kendisini görmesin diye yüzünü örter. Kapıyı açan oğlu zalimin zulmünden korktuğu için, - Kusura bakmayın, babam, çok hasta, ne yaptığını bilmiyor. Her halde farkında olmadan yüzünü örtmüş olacak. Yoksa sizin teşrif ettiğinizi bilseydi hiç yüzünü örter miydi? Babamın namına sizden özür dilerim, der. Bunları tek tek duyan Allah aşığı âlim ortaya atılarak şöyle haykırır: - Oğlum, neden yalan söylüyorsun? Ben hasta masta değilim. Allah'a şükürler olsun hiçbir şeyim yok. Fakat böyle zulmüyle destanlar yazan kötü k

Zulüm Ve Azgınlık

Zulüm Ve Azgınlık Rivayet olunur ki padişahlardan biri bir gün ava çıkar. Av esnasında çok güzel bir bahçeye rastlar. Oraya doğru gider kapıyı çaldığında Kapıyı genç yaşta bir cariye açar. Gelen misafiri gördüğü için ona bir bardak nar suyu ikram etmek için içeri girer ve az sonra elinde bir tas dolusu nar suyu getirir. Padişah Nar suyunu içer ve kendisindeki susuzluk bir anda gider. Nar suyunun lezzetine hayran olan padişah, cariyeye bu içecek için kaç nar sıktığını sorar; cariyede sadece bir tek nar sıktığını söyler. Daha sonra padişah bahçeye doğru gözlerini diker, Oranın manzarasından ve içerisindeki kuşlardan ve çiçeklerin güzelliğinden çok etkilenir ve cariyeye sorar: “Burası için ne kadar vergi veriyorsunuz?” Cariyede soruyu soran kişinin padişah olduğunu bilmeksizin vermiş oldukları vergiyi söyler. Padişah içinden buranın vergisinin artırılması gerektiğini düşünür ve bu konuda kafasını meşgul ederken tekrar susadığını fark eder ve cariyeden aynı şekilde bir nar suyu da

Küfre Sebep Olan Bazı Söz Ve İşler

Küfre Sebep Olan Bazı Söz Ve İşler 01- Allah’ü Teâlâ’ya layık olmayan şey söylemek. Mesela bir kimse bir işi yaptığı halde, (Allah biliyor ki yapmadım) demek. Yahut yapmadığı bir şey için (Allah biliyor ki yaptım) demek. Böyle söylemek Allah’ü Teâlâ’yı hâşâ cahillikle suçlamak olur. 02- Allah akıllıdır, şuurludur, iyi düşünür demek. Böyle demekle Allah’ü Teâlâ yaratıklara benzetilmiş oluyor. 03- Peygamberleri küçültücü şey söylemek, onunla alay etmek. Mesela Hz. Âdemi kastedip (İlk insan vahşi idi) demek. Veya bir evliyayı peygamberden üstün bilmek. Yahut peygamberin dediği doğru ise biz kurtulduk demek. Bir kimseye (Öküz aleyhisselâm) demek. (Yalnız Kur'an), (Kur’an’dan başka kaynak tanımam), (Kur’an’dan başka kaynağa lüzum yok), (Peygamber postacıdır, vazifesi bitmiştir), (Peygamberimizden sonra Resul gelmez ama nebi gelir) gibi sözler küfürdür. Yani bu şekilde söyleyen ve inanan kâfir olur. 04- Peygamber efendimizden sonra başka bir peygamberin geleceğini caiz görmek.

Zalimin İbretlik Sonu

           Zalim bir padişah bir gün sefere çıkacakmış. Hizmetçiler yüz takım elbise getirmişler. Kibrinden hiç birini beğenememiş. Yüz birinci elbiseyi giymiş. Yüz at getirmişler. Hiçbirini beğenmemiş. Yüz birinci ata binmiş. Halk sarayın çıkışında yolun iki tarafına yığılmış. “- Padişahım çok yaşa!” diye tezahürata başlamış. Padişah yeni atın üzerinde kabardıkça kabarıyor, kibirlendikçe kibirleniyormuş. Birden bire nereden geldiği belli olmayan dilenci kılıklı, üstü başı yırtık pırtık birisi padişahın atının dizginlerinden yapışmış. Padişah öyle kızmış ki… Hemen gürlemiş. “- Çabuk çekil! Ey haddini bilmez dilenci! Sen kim oluyorsun da benim gibi dünyanın en büyük ülkesinin, kudretli padişahının yanına sokulup, atının dizginine yapışabiliyorsun! Derhal kafanı vurdururum. Gözüm görmesin! Hem o kadar muhafızı nasıl geçtin de yanıma kadar ulaştın?” “- Ben o kimseyim ki bana silahlı muhafızlar, kilitli kapılar, demir duvarlar etki etmez. Ben her yere girerim! Yerin altına

Sultan Alparslan'ın 10 liderlik Sırrı

Resim
Sultan Alparslan'ın 10 liderlik Sırrı 1-Önce heybetinle fethet, sonra bileğinle Selçuklu kaynaklarında Sultan Alparslan’ın fiziksel özelliklerine dair çok detaylı bilgiler olmamakla birlikte, en azından kendisiyle ilgili belirli bir fikre ulaşmamızı sağlayacak kayıtlar mevcuttur. Buna göre insaflı bir zat olan Sultan Alparslan, iyi ahlaklı ve “sevimli yaratılışlı”ydı. Yakışıklıydı. Son derece heybetli olup “zor ve korkulu zamanlarda bile” heybetini muhafaza ederdi. “Eşsiz bir cihangir”di. İri yarıydı ve kaynaklara bakılırsa haddinden fazla uzun boyluydu. “Ebu Şucâ” (yiğitliğin babası) ve Adûdüddevle (devletin pazusu, koruyucusu) gibi künye ve lakaplarında görülen ibareler, kuşkusuz Sultanın fiziksel özellikleriyle de ilgiliydi. Kendisine bağlı hükümetler ya da diğer devlet hükümdarları tarafından Sultan’a gönderilen elçiler onun heybeti karşısında korkuya kapılırlardı. Sakalları o kadar uzundu ki, hiçbir zaman hedefinden şaşmamasıyla bilinen okunu atarken kendisine mani