Zalim Kadın İle Fakir Kocası
Zalim Kadın İle Fakir Kocası
Kıtlık
yıllarında fakir bir adamın zalim ve şirret bir karısı vardı. Zalim Kadın sık
sık kocasının fakirliğini yüzüne kakar o mazlum salih zata olmadık işkenceler
yapardı.
Fakir
adam salih bir zat idi. Karısının huysuzluklarına sabreder
“-
Bu benim sınavım!” der katlanırdı. Zavallı
adam sürekli en ağır işlerde çalışarak evini kıt kanaat geçindirmeye çalışıyor;
ne kadar para kazansa bile zalim cadıya yaranamıyordu.
Aslında
zalim kadının ip eğirme, kazak örme, yün kumaş dokuma gibi sanatları vardı;
kocasından bile fazla para kazanıyordu; fakat öyle hırslı ve açgözlü idi ki
kendi kazandığı paranın kuruşuna dokunmuyor; kocasının parasından da para
katarak kocasından habersiz altın alıyor sandığında saklıyordu.
Kadın
ikide bir;
“-
Unutma! Babamdan kalan evde oturuyorsun, bu ev benim! Falanca kadar olamadın;
bak onların evi ve eşyaları daha güzel; onlar bizden daha iyi geçiniyor!” diye zavallı adamın beyninin etini yiyordu.
Adam
artık bu zulümlere alışmış, ağzını bıçak açmadan sabrediyordu.
Salih
adamın çileli hayatı böyle akıp giderken bir sene ağır bir kış oldu. Zavallı adam
günlerce iş bulamadı. Artık eşi yemek bile vermiyor verse bile artanlardan
önüne sinirli sinirli bırakıp gidiyordu. Adam çöplerden bulduğu atıklarla
karnını doyuruyordu.
Artık
kış sona ermiş bahar yağmurları başlamıştı. Fakat işler bir türlü açılmamıştı.
Adam
bir sabah işe giderken;
“-
Yine bu akşam boş gelirsen, eve de almam haberin olsun!” dedi.
Adam
sessizce evden ayrıldı. O gün yine çarşı pazar döndü dolaştı, iş aradı bir
türlü bulamadı. Çaresiz eli boş evin yolunu tuttu. Sinirden küplere binen zalim
kadın;
“-
Defol, istemem artık! Bu gece dışarıda yat da aklın başına gelsin” diye kocasına kapıyı açmadı.
Sessizce
ayrılan Salih Adam çarşıda bir süre dolaştıktan sonra camiye sığındı. O gece
camide yattı.
Gece
yağmur başladı, adam cami halılarına sarılarak zor şer uyuyabildi.
Kocasını
kovan şirret kadının öfkesi geçmemişti.
“-
Bu gece cezanı çek de gör, para kazanmamanın ne demek olduğunu!” diyerek söyleniyordu.
Gece
yarısı kadının kapısı şiddetle vuruldu. Kadın kocasının geldiğini sanarak;
“-
Kapıyı kırsan yine açmayacağım!”
diye homurdandı. Kapının çalınışı hiç kocasının çalışına benzemiyor; çok şiddetli
vuruluyor; bir taraftan da tanımadığı bir ses;
“-
Çabuk açın!” diye haykırıyordu. Kadın korkudan
titreyerek; kapıya geldi:
“-
Siz kimsiniz? Diye sordu.
“-
Bir yabancı, Tanrı misafiri… Dışarıda kaldım, çabuk aç, yoksa kapıyı kırarım, açmazsan
evi de yakarım!”
Kadın
korkudan titriyor ne yapacağına karar veremiyordu. Baktı ki kapı kırılacak, mecburen
açtı.
Adam
içeri girer girmez;
“-
Bu evin erkeği yok mu? Çabuk beni saklayın! Zaptiyeler peşimde, beni
yakalayacak!” dedi.
Kadın;
“-
Eşim bu gece bir akrabasına gitti, ben ve çocuklarım varız!” dedi.
Adam
kadına ve ağlaşan üç çocuğu şöyle bir baktı.
“-
Derhal çocukları yatır! Karnım da çok aç! Sakın yemek yok deme!” Dedi.
Kadın
kocasına vermediği yemekleri bir bir sofraya koyuyordu. Adam hızlı hızlı
karnını doyurdu. Sonra kadına dönerek:
“-
Seninle işimiz var çabuk hazırlan!”
Dedi.
Kadın
durumu anlamış ağlamaya başlamıştı. Adam hızlı bir şekilde hançerini çıkarıp
havada parıldatarak;
“-
Seni de çocuklarını da öldürürüm. Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Bu güne
kadar birçok kişi öldürdüm! Zaptiyeler o yüzden peşimde!” diye haykırdı.
(Yaratanın
da sabrı taşmış olacak ki; zalim kadına zalim bir terörist musallat olmuştu…)
Kadının
korkudan yüreği ağzına geldi; içten içe;
“-
Keşke kocam burada olsaydı, ben ne yaptım?”
diyor ağlamaya devam ediyor, bir taraftan da eline bir şey geçerse adamın
kafasına vurmayı düşünüyordu.
Adam
kadının sağa sola bakındığını hissedince;
“-
Sakın bir şey yapayım deme, seni delik deşik ederim!” Diye haykırdı. Sonra da ağzını bile silmeden kadına saldırdı.
Kapı
tekrar gümbür gümbür çalınmaya başladı. Dışarıda birkaç kişinin sesi
duyuluyordu.
Kadın;
“-
Acaba kocam mı?” diye ümitleniyor; terörist
ise çok korkuyordu.
Kapı
çat diye açılınca üç kişi içeriye saldırdı. Meğerse gelenler zaptiyelerdi.
Teröristin izini çamurlu yolda takip etmişler kapıya kadar gelmişlerdi.
Yıllardır aranan adam nihayet bulunmuştu. Kadını da adamı da yakaladılar. Kadın
ne kadar;
“-
Evime zorla girdi” dediyse de anlatamadı.
Ağlayan çocuklara babalarını sordular.
Küçük
Ali atılarak;
“-
Bu akşam; “Para kazanmamışsın” diye annem babamı evden kovdu! Dedi.
Zaptiye;
“Vay
zalim kadın, Allah belânı versin! Demek kocanı kovup, teröristi eve aldın ha!” dedi.
Hüngür
hüngür ağlamaya devam eden kadın;
“-
Kocamı kovduğum doğru… Bir hata yaptım, fakat bu adam evime zorla girdi!” dedi.
Zaptiye
çavuşu kadına kızarak;
“-
Sen kocanı kovmaya hata mı diyorsun! Allah seni ıslah etsin! Bir Müslüman kadın
hiç kocasını evden kovar mı?”
Sabahleyin
ikisini de mahkemeye çıkardılar.
Kadı,
idamı önceden onaylanmış olan azılı teröristi asılmak üzere zaptiyelere teslim ederek:
“-
Bu azılı teröristin; yarın sabah güneş doğarken idam edileceğini halka duyurun!” dedi.
Kadını
ise: “Kocasını kovmak, evinde terörist saklamak, zinaya teşebbüs” suçlarından
yargılamaya başladı.
Kocası
da camide bulunarak getirildi. Onun da ifadesi alındı. Salih zat hanımından
davacı olmadığını söylediyse de; zalim şirret kadın ne kadar ağlayıp sızladıysa
da “idam” cezasına çarptırıldı.
O
şirret kadın hüngür hüngür ağlayarak verdiği ifadesinde;
“-
Kocamı evden kovduğum doğru fakat bu terörist evime zorla girdi, az kalsın
namusumdan da oluyordum! Namusum kurtuldu ya… Beni asın, ipimi de kendim
çekeyim! Ben bunu fazlasıyla hak ettim! Çünkü melek gibi kocama çok zulüm
ettim! Ben hem yün kumaş dokuyorum, hem kazak örüyorum iki sanatım var. Kendi
kazandığım parayla altın alıp biriktirdim. Kocamın kazandığını yedik, yine de
gözüm doymadı. Kalbimi ruhumu para hırsı bürümüştü… Ne olur beni çabuk asın…” diye gözyaşı döküyordu.
Kocası
ne kadar;
“-
Ben şikâyetçi değilim”, dediyse de kadıya
anlatamadı. Zalim kadın kocasının kendisi hakkında verdiği iyi niyetli
ifadelerle daha da yıkıldı.
İdamdan
çok, “Kocasını ne kadar üzdüğünü onunla nasıl helâlleşeceğini, haklarını
nasıl helâl ettireceğini” düşünüyordu.
O
ülkenin Padişahı çok adil birisiydi. Hiçbir idam kararını dikkatlice okumadan
imzalamazdı. O kadının idam kararını da dikkatle okudu. Zalim kadın ve Salih
kocasını ikisini de huzuruna çağırarak dinledi. Zalim kadına çok kızdı. Salih
adamı bahçıvanbaşılığa tayin etti; çocuklarını da medresede kendisi okutmaya
karar verdi.
İdam
kararını onaylayıp onaylamamayı üç gün boyunca tekrar tekrar düşündü. Sonunda
adalet konseyini topladı. Onların da teker teker fikirlerini aldı.
“Zalim
Kadın”ın idamı onaylandı. Ertesi sabah
güneş doğarken idam edilmeden önce son isteği soruldu.
Şirret
kadın kocasını çağırarak;
“Sandığımda
koca bir altın kesesi var, sen ve çocuklarım onu gönül rahatlığıyla harcayın!
Sana çok kötü davrandım, ben hakkımı size helâl ettim, siz de helâl edin” dedi.
(Nihayet
adalet yerini bulmuş, şirret kadın hak ettiği cezaya çarptırılmıştı…)
Ve
zalim kadın ertesi gün güneş doğarken ipte sallandırıldı.
Salih
zat ise bahçıvan başı olduğu için rahat bir hayat sürüyordu. Fakir ama saliha
bir hanımla evlendi. Yeni eşi o kadar iyi kalpli idi ki… Çocuklara üvey anne
değil öz annesinden daha iyi bakıyor; salih kocasının bir dediğini iki etmiyor; geceleri teheccüd namazına bile kaldırıyordu.
Yazar: Yaşar AKKAŞ
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSil