Kayıtlar

Anadolu etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İsrail’in Hedefi Anadolu Toprakları!

Resim
İsrail’in Hedefi Anadolu Toprakları! Türkiye kamuoyunda ortak görüş: İsrail’in hedefi Anadolu toprakları! Ortadoğu'nun çıbanı İsrail'in kanlı saldırıları bütün dünyanın tepkisine rağmen durdurak bilmezken, siyonist rejimin Türkiye üzerindeki kirli emellerine ilişkin çarpıcı bir araştırma yayınlandı. Terör devleti İsrail’in Gazze’de 100 günü aşan soykırım saldırıları devam ediyor. İsrail Başbakanı Netanyahu’nun, tahrif edilmiş Tevrat’taki Yeşaya kehanetini işgal ordusuna işaret ettiği terör operasyonlarında İsrail’in “arzı mevud-vaat edilmiş topraklar”, “Büyük İsrail” gibi kirli emelleri sürekli tekrarlanıyor. Türkiye’nin Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu topraklarının bir kısmını da kapsayan arzı mevud hayaline ulaşmak için kanlı ve kirli faaliyetler icra ettiği belirtilen İsrail’in bu yöndeki hedefi, Türkiye kamuoyunda da geniş yankı buluyor. Siyonistlerin Gözü Anadolu Topraklarında! Areda Survey araştırma şirketi, İsrail’in Türkiye toprakları üzerindeki hedeflerini

Anadolu Toprağı

Anadolu Toprağı Senelerce sana hasret taşıyan, Bir gönülle kollarına atılsam. Ben de bir gün kucağında yaşayan, Bahtiyarlar arasına katılsam... Yalnız senin tatlı esen havanda, Kendi milli gururumu sezerim. Yalnız senin dağında ve ovanda, Başım gökte, alnım açık gezerim. Hürüm derim, eskisinden daha hür, Zincirinle bağlansa da ayağım. Şimdikinden daha ferah görünür, Zindanında bile olsa durağım... Bir gün olup kucağına ulaşsam, Gözlerimden döksem sevinç yaşını. Sancağımın gölgesinde dolaşsam, Öpsem... Öpsem toprağını taşını. Orhan Seyfi Orhon

Bir Anadolu Velî'si Yunus Emre (Kuddise Sirrûh)

Bir Anadolu Velî'si Yunus Emre (Kuddise Sirrûh) Bilindiği üzere, târihî olaylar ve tarîhî şahsiyetler kendi dönemleri içinde ele alınır ve öyle değerlendirilirler. Yûnus Emre de târihî bir şahsiyettir, târihin belli bir döneminde yaşamış, bir misyon icrâ etmiş ve her fânî gibi o da mukadder vakit gelince, emânetini Hakk’a teslim ederek ebediyete intikâl etmiştir. Fakat o öyle bir şahsiyettir ki, küçücük cirmine rağmen, Şeyh Gâlip’in ifâdesiyle “merdüm-i dîde-i ekvân” olan yâni “varlık âleminin gözbebeği olan İnsan” ı ve onun tüm sorunlarını dert edinmiş, bu kutlu varlığın şu dünyâ denilen fânî âlemde acı ve ızdırap çekmesine gönlü râzı olmamış; onu, bu içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtarmanın yollarını aramış; bulduğu hakîkatleri, karşılaştığı her insanla paylaşmış; şu âleme “hoş bir sedâ” bırakarak, görevini tamamlamanın mutluluğu içinde ebediyete yelken açmıştır. Araştırmalar, Yûnus Emre’nin 1240-1320 târihleri arasında yaşadığı ve 80-82 yaşında öldüğü şeklin

Allah’ü Teâlâ’ya Tevekkül Edin

Allah’ü Teâlâ’ya Tevekkül Edin Moğolların Anadolu umumi valisi Baycu Noyan Konya'yı muhasara etti. Konyalılar gayet sıkıntılı ve ıstıraplı günler yaşadı. Muhasaranın kaldırılması için Mevlânâ hazretlerinin huzuruna çıkıp; "Efendim! Bize merhamet ediniz. Baycu Noyan bildiğiniz gibi Konya'yı muhasara etti. Çoluk-çocuğumuzla gayet sıkıntıya düştük. Korku içinde yaşıyoruz. Şayet bize yardım etmezseniz sonumuz felâket olur. Çünkü Baycu Noyan hangi şehri fethettiyse halkı kılıçtan geçirip mallarını yağmaladı. Bu işe bir tedbir istirham ediyoruz." dediler. Mevlânâ; "Siz Allah’ü Teâlâ’ya tevekkül edin. Doğru bir itikat ile Cenab-ı Hakk'ın evliyasını vesile ederek dua edin. İnşallah sıkıntınız def olur." buyurdu. Sonra şehirden dışarı çıkıp meydanın ortasında durdu. Kıbleye dönerek namaz kılmaya başladı. Etrafta binlerce Moğol askeri vardı. Baycu Noyan'a kocaman bir çadır kurmuşlardı. Askerler hemen komutanlarına koşup; "Şehirden yaşlı bir

Sağ Cebin De Sol Cebe Borcu Mu Olurmuş!

Sağ Cebin De Sol Cebe Borcu Mu Olurmuş! “Saf çocuğu masum Anadolu” ’nun tabirine uygun bir genç okulu bitirip polis olmuş. İlk olarak da Fâtih – Balat Karakolu’nda işe başlamış. İlk gününü masasını düzelterek, çekmecelerini, dolabını yerleştirerek geçirdikten sonra, akşam hizmetli masasına gelmiş. Bir miktarı parayı uzatıp: -“Al!” demiş, “Bugünkü hasılattan payın!” Şaşırmış bizimki: -“Ne hasılatı, ne payı? Kim gönderdi bu parayı?” Aldırmamış hizmetli, “Al işte!” demiş, “Bu parayı baba gönderdi!” -“Kimdir bu baba?” -“Bu karakolun komiseri!” -“Yok, hemşerim, ben öyle bilmediğim parayı almam!” -“Sen bilirsin” demiş adam ve çıkıp gitmiş. Ertesi sabah aniden Fethiye Karakolu’na tayin olduğunu öğrenmiş zavallı genç. Ne yapsın, gitmiş bir gün de oraya yerleşmekle uğraşmış. Akşama kadar masasını düzeltmiş, eşyalarını yerleştirmiş, akşam olunca yine birisi parayla çıkagelmiş. -“Al bu parayı baba gönderdi!” -“Hangi baba?” -“Karakolun komiseri.” -“Yok, ben öyle bilm

Böyle İmam Olur Mu Demeyin

Böyle İmam Olur Mu Demeyin             Halil İbrahim Hoca ilâhiyatı bitirince şirin bir Anadolu köyüne atandı. Nüfusu 500 civarında az göç veren şirin mi şirin bir köydü. İlköğretim okulunda çevre köylerden taşınanlarla birlikte 130 civarında öğrenci vardı. Köyün camisi çok eskiydi. Yağmur yağınca eski halılar ıslanıyor cemaatin çoğu namazı dışarıda kılmak zorunda kalıyordu. Sabahleyin 80 yaşlarında Hacı Sami, 59 yaşında Kara Yakup, 67 yaşında Ali Galip Amca’dan ibaret 3 cemaat vardı. Cuma sabahları 5- 10 kişiye çıkıyordu. Genç imam tatlı sohbetleri ve güler yüzü ile herkese kendini sevdirdi.             Cuma vaazlarına bir hafta önce hazırlanıyor, çok eser okuyor, en ateşli konuşmaları hazırlıyordu. Diğer vakit namazlarında da bir ayet, bir hadis-i şerif açıklamaya çalışıyordu.  Mümkün olduğu kadar güncel konuları; neden geri kaldık, nasıl kalkınırız, çalışkanlık, eğitim, bilim ve teknoloji… Konularını işliyor halkın imanını güçlendirecek konulara ağırlık veriyordu. Daha son