Kayıtlar

tepe etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Şehitler Tepesi Boş Kalmayacak

Şehitler Tepesi Boş Kalmayacak Şehitler tepesi boş değil, Biri var bekliyor. Ve bir göğüs, nefes almak için; Rüzgâr bekliyor. Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye; Yattığı toprak belli, Tuttuğu bayrak belli, Kim demiş meçhul asker diye? Destanını yapmış, kasideye kanmış. Bir el ki; ahretten uzanmış, Edeple gelip birer birer öpsün diye fâniler! Öpelim temizse dudaklarımız, Fakat basmasın toprağa temiz değilse ayaklarımız. Rüzgârını kesmesin gövdeler Sesinden yüksek çıkmasın nutuklar, kasideler. Geri gitsin alkışlar geri, Geri gitsin ellerin yapma çiçekleri! Ona oğullardan, analardan dilekler yeter, Yazın sarı, kışın beyaz çiçekler yeter! Söyledi söyleyenler demin, Gel süngülü yiğit alkışlasınlar Şimdi sen söyle, söz senin. Şehitler tepesi boş değil, Toprağını kahramanlar bekliyor! Ve bir bayrak dalgalanmak için; Rüzgâr bekliyor! Destanı öksüz, sükûtu derin meçhul askerin; Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye Yattığı toprak belli, Tut

Abdestin Çıktığı Yer

Resim
Abdestin Çıktığı Yer Cebel-i Rahme: Rahme Tepesi.  Burası, insanlık serüvenin başladığı yerdir. Hz. Âdem Aleyhisselâm ve Hz. Havva’nın yeryüzünde ilk defa buluştuğu yer. Hz. Âdem, cennette günah işler, yasak ağaca yürür ve meyvesinden yer. Sonra, “Bismillahirrahmanirrahim” “Rabbena zalemna enfusena Ve in lem tağfirlena ve terhemna lenekunenne minel hasirin” (Araf-23). Ayette buyrulduğu gibi, Hz. Havva ile birlikte , “Ya Rab, biz kendimize zulmettik. Eğer sen bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, kaybedenlerden oluruz Ya Rabbi!” diye feryat ederler. Allah, onları cennetten çıkarır. Hz. Âdem ile Havva, ilk defa bu dağın tepesinde buluşurlar. Hz. Âdem Aleyhisselâm ile Havva günahlarından dolayı gözyaşlarına boğulurlar, ağlarlar ve yalvarırlar: Ya Rabbi sana nasıl tevbe edelim, bize tevbeyi öğret. Allah’ü Teâlâ Hz. Âdem Aleyhisselâm ’a öğretir. “Ey Âdem, harama yürüdüğün ayaklarını topuklarınla beraber yıka. Yasak ağaca uzanan elini, harama uzanan elini d

Allah’ım!

Resim
Allah’ım! Bana öyle bir gönül ver ki: Bir kuruluşun tepe noktasında yetkili olsam bile, bunu asla başka şekilde kullanmamalıyım. Günlük yaşamda "ben" yerine, daha çok "sen" sözcüğünü kullanabileyim... Bana öyle bir sevgi ver ki: Sonsuz bir hazine gibi bitmesin, çoğalsın daha da sevdikçe, doldursun sarsın çevremi. Hatta düşmanlarımı da sevebileyim...            Bana öyle bir güç ver ki: Herkesten daha çok çalışabileyim, tutsak düşmeyeyim doğanın koşullarına, eşim ve çocuklarımı da mutlu et ki, mutluluğu başkalarına da götürebileyim... Bana öyle bir sağlık ver ki: Düşünebileyim, konuşabileyim. Bana öyle bir erdem ver ki: İbadet edebileyim, iyilik etmeyi ve sevinçten buğulanmış gözlerle, teşekkür edenlere; bir şey yapmadım, anımsamıyorum diyebileyim. Bana öyle bir yetenek ver ki: İyi eş, baba, anne, iyi komşu, iyi arkadaş, iyi vatandaş olabileyim. Bana öyle bir umut ver ki: Bugüne kadar yapmış olduğum hatalar için kara