Kayıtlar

Rum etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Hıristiyan Rum Nasıl Müslüman Oldu?

Hıristiyan Rum Nasıl Müslüman Oldu? Mevlâna Kuddise Sirrûh’a göre iman veya kullukta temel, korkudur: Bir gün Hıristiyan Rum usta, Mevlâna Kuddise Sirrûh’aun evini tamir ediyormuş. Müritlerden bazıları ona şaka yollu: - "Niçin Müslüman olmuyorsun? Dinlerin en iyisi İslâm dinidir" , demişler. Rum usta: - "Elli seneye yakındır ki İsa dinindeyim. Dinimi terk etmek için ondan korkuyor ve utanıyorum" , demiş. Bu sırada Mevlânâ içeri girmiş ve: - "İmanın sırrı korkudur. Her kim Allah’tan korkarsa, o, Hıristiyan da olsa din sahibidir, dinsiz değildir." diyerek asıl tehlikenin dinsizlik ve imansızlık olduğunu işaret etmişti. Bunu duyan Hıristiyan usta derhal iman etmiş ve Müslüman olmuştur.

Rum Elçisi

Rum Elçisi     "Rum elçisi, Medine-i Münevvere'ye siyasi bir görüşme için gelir. Halife Hz. Ömer'in sarayını sorar. Sorduğu kimseler:     "Halife'nin köşkü yoktur. Onun parlak bir gönül sarayı vardır. Kendisinin dünyaya ait yalnız, fakirlerin ve gariplerin barındığı gibi bir kulübesi vardır." derler.     Rum elçisinin bu sözler üzerine dehşeti ve hayreti artar. Yükünü, atını, hediyelerini başıboş bırakır. Hz. Ömer Farûk' aramaya koyulur. Her tarafta Halife'yi sorar. Hayretle kendi kendine:     "Demek dünyada böyle bir hükümdar var ki, aynı rûh gibi, etrafın nazarından gizli kalıyor!..." diye mırıldanır Halife'ye ram olmak için, O'nu aramaya devam eder...     Bir Arap kadın:     "İşte senin aradığın Halife, şu hurma ağacının altındadır! Herkes yatakta, döşekte yatarken; O, bunların zıddı olan kumların üzerindedir! Git de, hurma ağacının gölgesinde yatan zıll-i ilahi'yi (Hakk'ın gölgesini) gör!..." der

Rum Elçisi

Rum Elçisi "Rum elçisi, Medine-i Münevvere'ye siyasi bir görüşme için gelir. Halife Hz. Ömer Radiyallahü Anh’in sarayını sorar. Sorduğu kimseler: "Halife'nin köşkü yoktur. Onun parlak bir gönül sarayı vardır. Kendisinin dünyaya aid yalnız, fakirlerin ve gariblerin barındığı gibi bir kulübesi vardır." derler. Rum elçisinin bu sözler üzerine dehşeti ve hayreti artar. Yükünü, atını, hediyelerini başıboş bırakır. Hz. Ömeir Farûk'u Radiyallahü Anh  aramaya koyulur. Her tarafta halife'yi sorar. Hayretle kendi kendine: "Demek dünyada böyle bir hükümdar var ki, aynı rûh gibi, etrafın nazarından gizli kalıyor!" diye mırıldanır Halife'ye ram olmak için, O'nu aramaya devam eder... Bir Arap kadın: "İşte senin aradığın Halife, şu hurma ağacının altındadır! Herkes yatakta, döşekte yatarken; O, bunların zıddı olan kumların üzerindedir! Git de, hurma ağacının gölgesinde yatan zıll-i ilahi'yi (Hakk'ın gölgesini) gör!" de

Ebûl Vefa Hazretleri

Ebûl Vefa Hazretleri İstanbul’un alındığı, Bizans’ın yıkıldığı yıllardır. Ama Akdeniz huzursuzdur hâlâ. Rodoslu çapulcular Bahr-ı Sefid’in çıbanıdırlar. Evet, bu adada güzel üzüm yetişir ve nefis zeytin olur. Ama ada sakinleri bağla bahçeyle uğraşmaz. Ticaretten ve sanattan da uzaktırlar. İyi bildikleri tek iş vardır: “Yol kesmek!” O yıllarda Rodoslu haydutlar ticaret gemilerini yağmalar, sahil köylerini basarlar. Zahmetsiz kazandıklarını saza, şaraba yatırırlar. Liman kenarındaki batakhaneler eşkıya kaynar. Bu işrethanelere abone olabilmenin tek yolu vardır: Daha fazla soygun yapmak, daha fazla can yakmak. İşte günün birinde, içinde Ebûl Vefa hazretlerinin de bulunduğu hac kafilesi şakilerin saldırısına uğrar. Mübâreğin kaybedecek bir şeyi yoktur. Hepi topu üç beş ölçek hurma, birkaç testi zemzem. Ama korsanlar insan sarrafıdırlar. Müminlerin ona gösterdiği hürmeti gözden kaçırmazlar. Böylesi asil biri para etse gerektir. Öyle ya, Osmanlı âliminin uğruna neler vermez k

Hırsız Evliya – Yahya Efendi

Hırsız Evliya – Yahya Efendi Ortaköy Rumlarının gönüllerini İslam’a çelip çaldığı için Hırsız Aziz, (Hırsız Evliya) derlermiş Rumlar Yahya Efendi’ye. Kosta adında bir Rum Kaptan varmış, şarapçılık yaparmış, çok da içtiği için ayık anı olmazmış. Ama Yahya Efendi’yi nerde görse, eline kapanırmış. Yahya Efendi de sırtını sıvazlayarak. – Kastın ne Kosta? Niye harap ediyorsun kendini bu kadar? Der gönüllermiş. Bir böyle, iki böyle derken bir gün Marmara Adalarının birinden Ortaköy’e şarap taşırken deniz kabarmaya, dalgalar teknesini tokatlamaya başlamış. Derken fırtına kasırgaya, kasırga kıyamete dönüşmeye başlayınca, kabaran, köpüren, taşan rahmet deryasında sırılsıklam olan Kosta, riyasız bir gönülle, içten içe, dıştan dışa, resmen de alenen de hep sevip saydığı Yahya Efendi’ye yönelerek: – Elimden tut Aziz Yahya, çek sahile beni, sana bir küp şarabım var, hepsi feda olsun sana… Diye içten içe yana göynüye Ortaköy’e ulaşınca, Kosta’yı sevenlerden birisi: – Geçmiş olsun

Vatan, Vatan! Canım Vatan! Sen Gitme, Canım Gitsin!

Resim
Vatan, Vatan! Canım Vatan! Sen Gitme, Canım Gi tsin! Kıymetli Dostlar; imandan sonra en kıymetli şey vatandır. Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki “Hubbul vatan, minel iman! Vatan sevgisi imandandır.” (Acluni, Keşfu’l-Hafa, 1/345, no: 1102) Vatan öyle kutsal, öyle güzel ve önemli ki… Anlatmak için cilt cilt kitaplar yetmez. Müslüman’ın en büyük görevi imandan sonra vatanını korumaktır. 1492’de İspanya Engizisyon’undan kaçan Yahudilere Osmanlı Devleti kapılarını açtı. Kuzey Irak’taki Kürt kardeşlerimizi Saddam korkuttu. Binlercesine sınırımızı açtık. Suriye’de Esad Kürt, Türk, Arap milyonlarca kişiye katliam yaptı, sınırımızı açtık. Komünizm sonrası Ruslar ve Romenler aç kaldı; binlercesine kapımızı açtık. Bu örnekler saymakla bitmez… Artık savaşlar cephede değil, cephe gerisinde yapılıyor. Emperyalizmin adı örtülü emperyalizm oldu. Zaten her gün; Siyonistler, Haçlılar, Dış güçlerin piyonları: Dış güdümlü Terör örgütleri, (Dhkp/C, Pkk, Pyd, İşid… vb.), Dış güdümlü İşadamları, D