Kayıtlar

kuş etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Profesör ve Öğrenci

Profesör ve Öğrenci   Üniversite yemekhanesine giren bir öğrenci tüm yerler dolu olduğundan gidip üniversite profesörünün oturduğu masaya oturmuş. Profesör kaşlarını çatarak: “- Öküzler ve kuşlar aynı masada oturamaz!” Öğrenci: “- O zaman ben uçuyorum...” Profesör cevaba çok sinirlenmiş, sınavda öğrenciye takmış ve sınavını başarısız geçmesi için elinden geleni yapmış. Yalnız sınavda öğrenci tüm soruları mükemmel bir şekilde cevaplamış. Profesör öğrenciye: “- Sana son bir soru soracağım!”, demiş. “- Yolda yürürken iki torba bulduğunu hayal et, birinde akıl var, diğerinde ise para var. Hangi çuvalı alırsın?” Öğrenci: “- Para olan çuvalı seçerdim...” Profesör: “- Ben akıl olan çuvalı seçerdim...” Öğrenci: “- Normal! Kimde ne eksikse onu seçer...” Profesör çok sinirlenmiş, öğrencinin not defterini alıp içine "öküz" yazmış. Öğrenci nota bakmadan odadan çıkmış. Bir dakika sonra öğrenci kapıyı aralamış: “- Sayın profesör, imzanızı atmışsınız, f

Kör Yılanla Ona Hurma Taşıyan Kuş

  Kör Yılanla Ona Hurma Taşıyan Kuş   Sonradan iyi amel ve temiz ahlâkı ile kendisini tanıyan Müslümanlar’ın Kanaat’ına göre veliler mertebesine yükselmiş olan bir zat doğru yola girmeden önceki halini bize şu ibret dolu sözlerle anlatıyor: Ben eskiden bir eşkıya idim. Dağ başında gelip geçenlerin yolunu keser; silâh ucu ile zorla aldığım yolcu malları ile geçimimi temin ederdim. Bir çete arkadaşımla Dicle Nehri’nin kenarından geçerken iki hurma ağacı gördüm. Ağaçlardan biri meyveli öbürü de kupkuru idi. Ağaçlara yakından dikkatle bakarken iki ağaç arasında gidip gelen bir kuş gözüme ilişti. Kuş, önce meyveleri salkım salkım sarkan yaş hurma ağacına varıyor; gagasına bir iki hurma takarak kuru hurma ağacına varıyor. Kuru dallar arasında bir müddet kaldıktan sonra, tekrar dönüp meyveli hurma ağacına geliyor ve arkasından yaş ve olgun hurmaları gagasına aldıktan sonra yine kuru ağacın dalları arasında bir yere uçuyordu. Kuşun ağaçtan ağaca durmadan uçması ve meyveli ağaçtan aldığ

Gönlüm Bir Kuş Oldu Uçtu Kâbe’ye

  Gönlüm Bir Kuş Oldu Uçtu Kâbe’ye   Gönlüm bir kuş oldu uçtu Kâbe’ye, Mübarek ravzanı göreyim diye, Esti deli rüzgâr savurdu beni, Yetiş ya Muhammed gönlüm dardadır…   Azrail başıma geldiği zaman, Dilim tutulur konuşamam, Ruhum bedenden çıktığı zaman, Yetiş ya Muhammed gönlüm dardadır…   Ey habibi sultan sana gelmişim, Kapında köleyim ben divaneyim, Aşkın kor ediyor şu bedenimi, Yetiş ya Muhammed gönlüm dardadır…   Gönlüm bir kuş oldu uçtu Kâbe’ye, Mübarek ravzanı göreyim diye, Esti deli rüzgâr savurdu beni, Yetiş ya Muhammed gönlüm dardadır…   Muhtacız sana nefes gibi, Derdime tabipsin ilaç gibi, Sensin ümmetinin solmayan gülü, Yetiş ya Muhammed gönlüm dardadır…

Kuş ve Namaz

Kuş ve Namaz İsa aleyhisselam bir gün deniz kenarından geçerken nurdan yaratılmış bir kuş gördü. İnsan ona baktığı zaman nurunun aydınlığından gözünü açamazdı. Kuş gidip kendini çamura batırdı ve gidip denize girdi ve yine tertemiz olup parladı. Denizden çıkıp yine çamura battı ve gelip denize girip temizlendi. Bu hal tam beş sefer tekrar etti. İsa Aleyhisselam: "Bu kuş neden kendini çamura batırıyor, sonra çıkıp denize giriyor ve temizleniyor?" diye kuşun haline şaşırdı. Allahü Zülcelal, İsa Aleyhisselam'a şöyle vahyetti: "Ya İsa! O, namazın temsilidir. Ahir zaman peygamberi Muhammed Aleyhisselam’ın ümmeti namaz kıldığı zaman, aynı o kuşun denizde temizlenip nurlandığı gibi, hatalarından temizlenip nurlanacak. Yine hata yaparsa aynı kuşun çamura girmesi gibi zulmetle kaplanacak ve namaz kıldığı zaman tertemiz olacak. İşte namaz, insan için böyle kıymetlidir." Rabbim hakkıyla kılanlardan eylesin. Okuduysanız paylaşalım, Bu güzel kıssayı h

Bir Yer Düşünüyorum

Resim
Bir Yer Düşünüyorum Bir yer düşünüyorum, yemyeşil, Bilemem neresinde yurdun. Bir ev günlük güneşlik, Çiçekler içinde memnun... Bahçe kapısına varmadan daha, Baygın kokusu ıhlamurun. Gölgesinde bir sıra, der gibi: – Oturun! Haydi, çocuklar, haydi, Salıncakları kurun! Başka dallarsa, eğilmiş: – Yemişlerimizden buyurun! Rüzgâr esmez, konuşur: – Uçurtmalar uçun, çamaşırlar kuruyun. Mesut olun, yaşayın, Ana baba evlât torun… Ziya Osman SABA

Asi Kadın ve İri Gagalı Kuş

Asi Kadınla Sert Gagalı Kuş Dul bir kadının birinin tek bir oğlu vardı. Günün birinde genç delikanlı ağır bir hastalığa yakalanır. İki gözü iki çeşme, oğlunun yastığı başında ağlayarak uykusuz geceleri ağaran tanyerine bağlarken oğluna şifa vermesi için Allah’ü Teâlâ’ya durmadan dua ediyordu.  Bir gün oğlu iyileştiği takdirde canlı olarak yedi günlüğüne mezara girmeyi Allah'ü Teâlâ’ya adadı. Günlerden bir gün kadının neredeyse ümidini tamamen keseceği bir sırada genç delikanlı iyileşiverdi. Kadın hudutsuz sevinçler içinde Allah'a şükürler ediyorsa da tatbiki oldukça zor ve hatta tehlikeli adağını yerine getirmeye yanaşmıyordu.  Bir gece rüyasına giren meçhul bir ses kadına sert ve ciddî bir ifade ile "Oğlun iyileşti. Şimdi adağını yerine getirmen lâzım. Yoksa Allah'ü Teâlâ’nın musibetleri bitmez. Başına daha ağır bir belâ gelecektir!" Diye seslenir. Kadın, Allah’ü Teâlâ’ya verdiği sözden kaçmayacağını anlayınca biricik oğlunu yanına çağırarak durumu

Hazreti Süleyman Aleyhisselâm ve Kanadı Kırılmış Kuş

Hazreti Süleyman Aleyhisselâm ve Kanadı Kırılmış Kuş "Hz. Süleyman zamanında bir kuş, kanadını bir sofînin kırdığından şikâyet ile Hz. Süleyman ’ a gelmi ş . Hz. S ü leyman da o ku ş un ş ik â yet ç i oldu ğ u sof î yi huzuruna getirtip sormu ş : - Bak, bu kuş senden şikâyetçi. Niye bu kuşun kanadını kırdın? Sofî cevap vermiş: - Sultanım, Allah bu mahlûkatı bizim emrimize musahhar kılmıştır. Ben bu kuşu avlamak istedim, önce kaçmadı. Yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacakken kaçmaya çalıştı. O esnada da kanadını incittim. Ona kaçması için fırsat verdim, fakat o bekledi. Adeta “ Gel beni tut, ne istiyorsan yap, ” dedi. Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa hitaben demiş ki: - Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Neticede sen hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun. Kuş, Hz. Süleyman ’ a şö yle cevap vermi ş : - Efendim,

Kuş Cıvıltısını Görebilmek

Kuş Cıvıltısını Görebilmek   Bir adam, ilk kez gittiği küçük bir kasabada tam bir yabancı olarak geziniyordu. Yol kenarında duran bir arabanın yanına gitti ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa sordu: - Parkın hemen yanı başında bir fırın varmış, onu arıyorum. Buraya çok yakın bir yerde olduğunu söylediler.   Çocuk, arabanın pencerisini iyice açtı ve bir süre sonra cevap verdi: - Ben de yabancısıyım buraların ama galiba sağ tarafa doğru gitmeniz gerekiyor. Adam bu kez başka bir soru sordu çocuğa: - Madem sen de yabancısın, söyler misin, böylesi bir tahminde nasıl bulunabildin? Bu soruya çocuk, gülümseyerek cevapladı: - Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? Bakın, kuş cıvıltıları da o yönden geliyor zaten. Çocuğun bu cevabını adam yeterli bulmadı: - İyi ama, dedi, bu ıhlamur kokusu ve bu kuş cıvıltıları, yalnızca bir ya da iki ağaçtan da gelebililir. Onların geldiği yönde ille de bir park bulunması gerekmez ki... Çocuk, bir kez daha gülümseyerek karşılık verdi: - Bir

Kuş Yemi

Kuş Yemi Beyazıt kıraathanelerinden birinde bir arkadaş bekliyordum. Burası pek tenha idi. İki üç kişi, sönmüş sobanın yanında alçak sesle dertleşiyor, bir ihtiyar memur, burnunda gözlük, elinde bir gazete ile uyukluyordu. Kahvenin ortasında siyah Şam kumaşından tarihi çarşaf giymiş altmışlık bir büyük hanım gözüme ilişti. Yanında altın başlı bir erkek çocuğu, çocuğun elinde bir kafes vardı. Bu hanımda bir İstanbul hanımı tipi vardı.  Kahveciye yavaş sesle bir şeyler söylüyor, küçüğün elindeki kuş kafesini gösteriyordu.  Kahveci gazetenin üstünde uyuklayan ihtiyara seslendi: - Abidin Efendi! Sen kuş meraklısısın. Ucuz bir saka var, alır mısın? İhtiyar adam kuş sesini işitince gözlerini açtı; çocuğu yanına çağırarak kafesi eline aldı, dudaklarını bükerek: - Yaramaz, dedi. Büyük hanım üzgün ve manalı bir bakışla ihtiyarı süzdü: - Satacak değildik ama... Maaş çıkmadı da... - Orası öyle hanım... kuşa yaramaz dedim ama, yarasa da alacak değilim. Onlara dikkatle baktığımı gören kahveci

Sevr Mağarasındaki Kuş

Sevr Mağarasındaki Kuş Peygamber Efendimiz hicret ettikleri zaman yanlarında Ebu Bekir Sıddık Radiyallahü Anh ile beraber yola çıkmışlar ve takipçilerden kurtulmak için bir mağaraya sığınmışlardı. O mağarada üç gün üç gece gibi bir zaman kaldılar. Bu arada mağaranın ağzında duran bir kuş Hazreti Ebu Bekir'in dikkatini çekti: - Ya Resûlallah yeryüzündeki bütün canlı varlıkların rızkı Allah üzerine olduğuna göre, bu kuşun birkaç günden beri hiçbir şey yemeden durduğunu görüyor ve hayret ediyorum, bunun sebebi nedir acaba? Diye sordu. Bu esnada Cebrail aleyhisselâm gelip Hazreti Ebu Bekir'in isterse kuş ile konuşabileceğini haber verdi. Peygamber Efendimiz de Cebrail'in söylediklerini Hazreti Ebu Bekir'e söyledi. Hazreti Ebu Bekir, kuşla konuşmaya başladı: - Ey kuş! Sen ne yiyip ne içersin, bunu bana Allah'ın izniyle açıkla! Dedi. Kuş bir müddet baygın vaziyette yere düştü ve daha sonra kalkıp: - Ya Eba Bekir! Bunu bana sorma! Bu Allah'la

Kuşun öğüdü...

Kuşun öğüdü... Tamahkâr biri, küçük bir kuş yakalar. Kuş dile gelip der ki: - Beni ne yapacaksın? - Kesip yiyeceğim. - Benim bir lokmacık etimle ne karın doyar, ne de derde deva olur. Beni bırakırsan sana 3 mühim nasihatte bulunurum. - Nasihatleri söyle bırakırım. - Birini, elindeyken, ikincisini şu ağaca konunca, üçüncüsünü tepeye varınca söylerim. - Peki, birincisini söyle! - Elinden çıkan şeye üzülüp hasretini çekme! Ağaca konunca der ki: - Olmayacak şeylere inanma! Kuş tepeye varınca da der ki: - Sen ne ahmaksın. Benim kursağımda 50’şer gramlık 2 inci vardı. Beni kesseydin bunlara mâlik olacaktın. İnci sözünü duyar duymaz, tamahkâr adam, hemen oraya yıkılıp kalır. Eyvah, diyerek dövünmeye başlar. Sonra der ki: - Haydi son nasihatini söyle! - Sen 2 nasihati hemen unuttun. Son sözün faydası olmaz. - Söyle belki bunu unutmam. - (Elden çıkan şeye üzülme!) dedim, beni bıraktığına üzüldün. (Olmayacak şeye inanma!) dedim, etimle, kemiğimle, 100 gram,

Uçak

Uçak Bir kadın, uçakta zenci bir adamın yanında oturuyordu. Durumdan rahatsızlığını belli edercesine, hostesten başka bir yer bulmasını istedi, zira öylesine antipatik birinin yanında oturamazdı. Hostes, tüm uçağın dolu olduğunu fakat birinci sınıfta yer olup olmadığına bakacağını söyledi. Diğer yolcular şaşkınlık ve tiksintiyle olayı izliyorlardı, bu kadının sadece terbiyesizliğ ine değil, bir de birinci sınıfta yolculuğu devam edeceğine şahit oluyorlardı. Zavallı adamcağız çok kötü bir durumda olmasına rağmen cevap vermemeyi tercih etti. Bu kadın, birinci sınıfta ve o adamdan uzak uçabileceğinden tatmin olmuş, hostesin dönmesini bekliyordu. Birkaç dakika sonra geri gelen hostes, kadına: "Çok özür dilerim gerçekten de uçakta boş yer yok... Birinci sınıfta bir yer bulduğum için mutlu oldum... Bu yeri bulmak biraz zamanımı aldı, zira bu değişiklik için pilottan izin almam gerekiyordu. Hiç kimse sorun yaratan bir diğerinin yanında oturmak mecburiyetinde tu