Kuş Yemi

Kuş Yemi

Beyazıt kıraathanelerinden birinde bir arkadaş bekliyordum. Burası pek tenha idi. İki üç kişi, sönmüş sobanın yanında alçak sesle dertleşiyor, bir ihtiyar memur, burnunda gözlük, elinde bir gazete ile uyukluyordu. Kahvenin ortasında siyah Şam kumaşından tarihi çarşaf giymiş altmışlık bir büyük hanım gözüme ilişti. Yanında altın başlı bir erkek çocuğu, çocuğun elinde bir kafes vardı. Bu hanımda bir İstanbul hanımı tipi vardı.  Kahveciye yavaş sesle bir şeyler söylüyor, küçüğün elindeki kuş kafesini gösteriyordu.  Kahveci gazetenin üstünde uyuklayan ihtiyara seslendi: - Abidin Efendi! Sen kuş meraklısısın. Ucuz bir saka var, alır mısın? İhtiyar adam kuş sesini işitince gözlerini açtı; çocuğu yanına çağırarak kafesi eline aldı, dudaklarını bükerek: - Yaramaz, dedi. Büyük hanım üzgün ve manalı bir bakışla ihtiyarı süzdü: - Satacak değildik ama... Maaş çıkmadı da... - Orası öyle hanım... kuşa yaramaz dedim ama, yarasa da alacak değilim. Onlara dikkatle baktığımı gören kahveci yanımdan geçerken: - Allah kimseyi düşürmesin... Bu ihtiyar kadının genç bir damadı vardı, Balkan’da şehit oldu, geçen sene de kızı sizlere ömür vefat etti, torunu ile yanlız kaldı... Derhal gözümün önünde bir aile faciası canlandı: Yıllarca sürmüş uğraştan sonra bağlanan birkaç lira maaş aylardan beri çıkmıyordu. Vaktiyle çok iyi günler gördüğü büyükanne, yavaş yavaş bütün eşyalarını satıyor, nihayet sıra küçük saka kafesine geliyor. Ekmekçiye, mahalle bakkalına borç biriktikçe birikmiştir. Küçüğü aç bırakmamak için kuşu satmaktan başka çare yoktur. 
Bu eski kafesin içinde başını boynuna kıstırarak uğrayacağı akibeti düşünüyor gibi görünen zebun kuş para etmiyor. Fakat onun kıymetini bir de bu çocuğa sorarsanız. Büyükanne, torununu bu küçük dilsiz kardeşinden ayrılmaya razı etmek için kimbilir ne vakitsiz bir hayat dersi vermiştir?   Kuş satılmadı. Büyükanne yaşlarla dolu gözlerinin ucu ile torununa bakıyor, çocuk da görünüşte üzgün, fakat küçük yaramaz! Nafile, beni büyükanne gibi aldatamazsın. Hüzün taklidi yaparken gözlerinin içi gülüyor; kuşunu beğenmedikleri için seviniyorsun... Şimdi görürsün!  Kahveci vasıtasıyla Büyük hanımla pazarlığa girişiyorum. Kafesi istediği fiyata satın alıyorum. Büyük hanım, masa üstüne bıraktığım parayı birden bire alamıyor. Ona ağır geliyor. Yalnız içinden beş kuruşu alarak çocuğa veriyor: belli ki aralarında kuşun satılması için anlaşma yapılmış. Büyük hanım benimle maaş meselesini konuşuyor, maksadı söz arasında bu parayı gene farkında olmadan almaktır. Kısa cümlelerle hayatından bahse ediyor.  O kadar konuşuyoruz ki küçüğün uzun bir zaman aramızdan kaybolduğunu farketmiyoruz. O, biraz sonra elinde bir simit ile geliyor. Simitle karnını doyuracaktır.  Paranın yarısıyla da kuşuna yem almıştır. Büyükannesiyle konuşurken onu gözetliyorum. Küçük avucuna bir parça yem döküyor, kafese uzatıyor; kuş, belli ki onun elinden yem yemeğe alışmıştır, kafesin telleri arasından gagasını uzatıyor.  Çocuk bu durumdan istifade ederek onu tutmak, dilsiz kardeşinin gagasına bir veda busesi kondurmak istiyor.  Sonra beni eteğimden çekiyor, yaşlarla dolu parlak gözleriyle yüzüme bakarak rica ediyor: - Beyefendi, bu yem sizde kalsın, onu yedirirsiniz, olmaz mı? Yemi aldıktan sonra iade ediyorum: - Yavrum, bu kuşa ben bakamam, onu sana bırakayım da sen bak. Sonra büyüyünce alırım, olmaz mı? Büyük hanım bunu doğru bulmuyor, isyan edecek oluyor. - Büyük hanım, benim küçüğe yadigârım olsun, fakat ne olursa olsun bir daha onu satmamak şartıyla, diyorum.        
Reşat Nuri GÜNTEKİN

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Uzun Ömür İçin Dua

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)