Kayıtlar

kapı etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Affeyle Allah’ım Kapına Geldim...

Affeyle Allah’ım Kapına Geldim...   Bu dünya boşmuş çok geç anladım, Affeyle Allah’ım kapına geldim... Uyandım rüyadan iş işten geçti. Affeyle Allah’ım kapına geldim...   Hayat tatlı sanıp, bitmez sanmıştım. Dünya sonsuz sanıp hep aldanmıştım. Geçici zevklere tam gaz dalmıştım. Affeyle Allah’ım kapına geldim...   Acılar, elemler geçer demiştim, Sefahate dalıp sarhoş olmuştum. Nerede eğlence hemen koşmuştum. Affeyle Allah’ım kapına geldim...   Mal can emanetmiş, hayat rüyaymış, Gafil ancak son nefeste anlarmış. Ömrü boşa harcar, sonra ararmış. Affeyle Allah’ım kapına geldim...   Bu dünyadan hiçbir vefa bulmadım, Nice gençler öldü, ibret almadım, İhtiyarlık çöktü hiç uslanmadım, Affeyle Allah’ım kapına geldim...   Ahmak nefsim kudurdukça kudurdu, Zaman fırtınası esti savurdu, Her saniye hayat bir damga vurdu, Affeyle Allah’ım kapına geldim...   Helâl haram demeden, para kazandım, Yaratanı unutup benimdir sandım, Nefis, ş

Ömür Kapısı Kapanmadan, Aklımızı Başımıza Alalım

Resim
                                          Ömür Kapısı Kapanmadan, Aklımızı Başımıza Alalım     Bir kadın, bir gün kucağındaki çocuğu ile birlikte bir mağaranın önünden geçerken içeriden gelen bir ses duyar. Bu ses ona: “- İçeri gir ve ne istersen al, ama en önemli olanı unutma!” Ayrıca: “- Sen çıktıktan sonra kapının bir daha asla açılmayacağını da dikkate almalısın. Ancak bu fırsatı kaçırma, ama yine de en önemli şeyi unutma!” diyordu. Kadın mağaraya girer ve büyük bir servetle karşılaşır. Masanın üzerindeki altın ve mücevherleri görünce şaşkına döner ve çocuğunu yere bırakarak; hemen büyük bir hırsla masanın üzerindekileri toplamaya başlar. Bu sırada o esrarengiz ses yine duyulur: “- Yalnız sekiz dakikan var!” demektedir. Sekiz dakika çabuk geçer, kadın toplamış olduğu kıymetli taşlar ve altınlarla birlikte mağaranın dışına koşar ve kapı kendiliğinden kapanır… Bu sırada çocuğunu içerde unutmuş olduğunun farkına varır, ama kapı bir daha açılmamak üzere kapanmış b

Cehennemin Yedi Kapısı Ve Bu Kapılardan Girmeye Sebep Olan Yedi Uzuv

  Cehennemin Yedi Kapısı Ve Bu Kapılardan Girmeye Sebep Olan Yedi Uzuv   Nefsin en çok etkili olduğu ve kolaylıkla kötülüğe kaydırabildiği uzuvlar yedi tanedir. Bunlar: Göz, kulak, dil, mide, ferç, el ve ayaktır. Günahların çoğu bu yedi uzuvla işlendiği için, cehennemin yedi kapısı bu yedi uzva göre bölünmüştür. O halde, bu uzuv kapılarından cehenneme gitmemek için onları haramlardan korumak ve her birini kendi vazifesinde kullanmak lazımdır. Gözün Vazifesi: Yaratanı daha iyi tanımak ve O’nu daha yakın hissetmek için her biri diğerinden daha acayip olan yaratıkları müşahede etmek, uymak ve yapmak için hayır işlerine bakmak, ilim ve marifet kazanmak için Kur’an, hadis ve dini kitapları mütalaa edip okumaktır. Dilin Vazifesi: Zikretmek, doğruları söylemek, irşat görevi yapmak, gerekli uyarılarda bulunmak, hayrı yaymak ve dargınları barıştırmaktır. Müminin konuşması zikretmek, bakması ibret almak, susması tefekkür etmek içindir. Midenin Vazifesi: Nimetin tadını duyunca, nimet

Sultanım Kapında Bana da Yer Ver!

Sultanım Kapında Bana da Yer Ver!   Çözülür dizimin bağı çözülür, Sultanım ismini duyduğum zaman… Gözyaşlarım sıra sıra dizilir, İsmini ağzıma aldığım zaman… Ezilir bedenim ruhum ezilir, Sultanım ismini duyduğum zaman…   Sultanım kapında bana da yer ver, Sancağın altına girdiğin zaman… Ne olur boynumu bükük bırakma, Mahşer günü sana geldiğim zaman… Ne olur boynumu bükük bırakma, Mahşer günü sana geldiğim zaman…   Bükülür ellerim dilim tutulur, Yüreğime kızgın hançer sokulur, Kurur dudaklarım nutkum alınır, İsmini ağzıma aldığım zaman… Ciğerlerim parça parça bölünür, Sultanım ismini aldığım zaman…

Bir Sadaka Kötülük Cinsinden Yetmiş Kapıyı Kapatır

Bir Sadaka Kötülük Cinsinden Yetmiş Kapıyı Kapatır Rasûlullah Sallallâhü Aleyhi Vesellem buyurdular: "Bir sadaka, kötülük cinsinden yetmiş kapıyı kapatır." (Hadis-i şerif, İbn-i Mübârek) Sadaka, sevap getirme ciheti ile dört yönlüdür; şöyle ki: 1- On kat sevap getiren sadaka. 2- Yetmiş kat sevap getiren sadaka. 3- Yedi yüz kat sevap getiren sadaka. 4- Yedi bin kat sevap getiren sadaka. On kat sevap getiren sadaka, fakirlere verilen sadakadır. Yetmiş kat sevap getiren sadaka, (muhtaç olan) akrabaya verilen sadakadır. Yedi yüz kat sevap getiren sadaka, (muhtaç olan) kardeşlere verilen sadakadır. Yedi bin kat sevap getiren sadaka, ilim sahiplerine (İlim talebelerine, Allah yolunda olanlara) verilen sadakadır. (Dürretü'l-Vâizîn, c.1, s.431)

El Kapısına Muhtaç Olmamak İçin Okunacak Dua

El Kapısına Muhtaç Olmamak İçin Okunacak Dua رَبِّ إِنِّي لِمَا أَنزَلْتَ إِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ Okunuşu: Rabbi innî limâ enzelte ileyye min hayrin fakîr. Anlamı: Ey Rabbim muhakkak ki ben, bana hayır olarak indirdiğin hayra muhtacım. Kaynak: Kasas suresi 24. ayet

El Kapısına Muhtaç Olmamak İçin Okunacak Dua

El Kapısına Muhtaç Olmamak İçin Okunacak Dua رَبِّ إِنِّي لِمَا أَنزَلْتَ إِلَيَّ مِنْ خَيْرٍ فَقِيرٌ Okunuşu: Rabbi innî limâ enzelte ileyye min hayrin fakîr. Anlamı: Ey Rabbim muhakkak ki ben, bana hayır olarak indirdiğin hayra muhtacım. Kaynak: Kasas suresi 24. ayet

Gidecek Başka Kapı mı Var ki?

Gidecek Başka Kapı mı Var ki? Bir tasavvuf talebesi vardır ki, hocasından çok istifade eder. Derecesi o kadar yükselir ki, “Levh-i mahvuz” u (olmuşların ve olacakların, zamandaki bütün anların ve mekândaki bütün varlıkların, kısacası, her şeyin yazılı bulunduğu ilâhî muhafaza levhası) dahi keşfedecek hale gelir. Bir bakar ki hocasının ismi şakiler arasında yazılıdır. Yani cehennemlikler listesindedir hocası! “Beni bu duruma getiren hocam ne hikmettir ki cehennemlikler arasında oluyor?” diye, üzüntüden deli divane olur, yataklara düşer... “İsminiz şakiler defterinde!” Talebe çok üzüntülüdür fakat hocasına da bu konudan hiç bahsedememektedir. Ancak daha fazla tahammül edemez ve bir gün durumu hocasına anlatmaya karar verir. Huzuruna varır ve yutkunarak şöyle der: -Efendim, maalesef durumunuza vâkıf oldum. İsminiz şakiler defterinde yazılı! Hocası acı bir tebessümle cevap verir: -Oğlum, senin gördüğünü, ben tam kırk yıldır görüyorum. Talebe bu sefer daha büyük bir hayretle

Kapıdaki Ölüm Meleği Azrail'dir

Kapıdaki Ölüm Meleği Azrail'dir Resulullah efendimiz artık son vasiyetlerine yapıyorlardı. Hazret-i Ali'ye; "Ya Ali! Zimmetimde filan Yahudi’nin şu kadar malı vardır. Asker hazırlamak için almıştım. Sakın onu ödemeyi unutma. Elbette zimmetimi kurtarırsın ve Kevser Havzı başında benimle görüşeceklerin birincisi sensin. Benden sonra sana çok zarar gelir, sabır edesin. İnsanlar dünyayı istedikleri vakit sen ahıreti seçesin" buyurdu. Hz. Üsame bu esnada. Resulullah efendimiz ona; "Allah’ü Teâlâ yardımcın olsun! Haydi, cenge git!" buyurdu. O da çıkıp ordusuna gitti. Âlemlerin efendisi, artık son nefeslerini veriyordu... Vakit iyice yaklaşmıştı... Allah’ü Teâlâ, Azrail aleyhisselama; "Habibime en güzel surette git! Eğer izin verirse ruhunu çok yumuşak ve hafif olarak al. İzin vermese geri dön!" diye vahiy etti. Azrail aleyhisselam, en güzel surette, insan kıyafetinde, sevgili Peygamberimizin sadethanelerinin kapısına geldi ve: "

İçeriden Açılan Kapı

İçeriden Açılan Kapı Kâinatın ışığı adı verilen tablo Londra Kraliyet Akademisinde sergileniyordu. İngiltere’de 18. yüzyılın ünlü ressamlarından olan William Holman Hunt’ın bu tablosunda, gece elinde bir fenerle bahçede duran filozof görünüşlü bir adam vardı. Adam bir eliyle feneri tutuyor, diğeriyle kapıya vuruyor ve içeriden bir cevap bekler halde duruyordu. Tabloyu inceleyen bir sanat eleştirmeni Hunt’a döndü: Güzel bir tablo doğrusu, ama anlamını bir türlü kavrayamadım dedi. Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? Kapı kolu çizmeyi unutmuşsunuz da… Hunt gülümsedi: adam sıradan bir kapıya vurmuyor ki… Dedi ve tablosunun anlamını açıkladı. Bu kapı, insan kalbini simgeliyor. Ancak içeriden açılabildiği için dışında kola gereksinim yoktur. Kim kıskanırsa kördür, kim nefret ederse sağırdır, kim kızarsa topaldır, yalnızca kim severse onun her şeyi tamdır. Yunan Atasözü Kalpten çıkan bütün yollar zirveye yönelir. Zirveye yanaştıkça da birbirine benzer. Zenginliğiniz ne

Yetiş! Yetiş! Koş, Yetiş! Cennet’in Kapıları Kapanıyor!

Yetiş! Yetiş! Koş, Yetiş! Cennet’in Kapıları Kapanıyor! -Yetiş! Yetiş! Yetiş! Diye bir ses duydum. Sanki rahmetlik annemin sesiydi… -Allah, Allah neye yetişeyim ki! Derken; -Cennetin kapıları kapanıyor! Dışarıda kalacaksın! Yıldırım gibi hatta yıldırımdan bile hızlı hareket etmelisin! Diye haykırıyordu. Öyle koşmaya başladım ki sanki yerde değil havada uçuyordum. Bir adımım beş on metre geliyordu. Şaşırmış kalmıştım. Normalde dizleri ağrıyan birisiyim. Bir adımım en çok 50-60 cm gelir. En çok 80 cm atabilirim. Fakat bana ne olmuştu ki öyle hızlı koşuyordum. Bir de baktım ki arkamda beni kovalayan canavarlar var. Dev bir aslan, Siyah bir kurt, boğa şeklinde bir canavar, Kırmızı bir yılan, … Arkalarında küçük küçük başkaları da vardı… Öyle korkmuştum ki yüreğim ağzıma geldi… Mesafeyi bir an önce açmak, onlardan kurtulmak istiyordum. Fakat o canavarlar da benim kadar hızlı koşuyorlardı. Canavarların nefeslerini ensemde hissederken, hem koşuyor hem de bir taraftan; -Allah

Balcı Dede

Balcı Dede Güzel konuşmak sanattır. Güzel ve etkili bir konuşma ile açamayacağımız kapı yoktur. Başkalarıyla kolay ve sağlıklı bir ilişki kurmanın en iyi yolu tatlı dil, güler yüzdür. Arkadaşlık, dostluk ve barış ancak böyle sağlanabilir.             Dükkânları karşı karşıya olan iki balcı varmış. Bunlardan biri dükkânında her zaman iyi cins bal bulundururmuş. Karşı komşusu daha düşük kalite bal sattığı halde dükkânı dolup dolup boşalırmış. Bizimki ise boş oturup dururmuş. Bu duruma çok üzülen balcı, kendisinin neden çok bal satamadığına akıl sır erdiremezmiş. Bir gün şehirde yaşayan ve arada bir kendisine de uğrayan yaşlı ve bilge kişiye durumu anlatmış.             Bilge kişi: -Dostum, demiş; sen bal satıyorsun ama suratın sirke satıyor.                                                                                             Mustafa Ruhi ŞİRİN

Nefsini Avlayan Hükümdar

Nefsini Avlayan Hükümdar Nur yüzlü bir ihtiyar, bastonuna dayanarak durdu. Uzun yoldan geliyordu. Yorulmuştu. Önünde durduğu ihti­şamlı yapı, Belh ülkesinin şanlı hükümdarı İbrahim bin Ethem'in saraydı. Sarayı süzerken kapı nöbetçileri, ne arıyorsun ihtiyar?" diye sordular. "Ben yolcuyum, bu gece konaklayacak bir kervansaray arıyorum. Herhalde burası uygundur" dedi. Nöbetçiler, "Sen yanlış gelmişsin baba, burası kervan­saray değil, hükümdarımızın sarayıdır" dediler. Nur yüzlü adam biraz durdu. O arada ne düşündüyse, "Hayır, ben kendimden eminim, burası kervansaraydır, burada gecelemek istiyorum. Tanrı misafiriyim!" diye diretti. Nöbetçiler ne söyledilerse ihtiyarı ikna edemediler ve qidip hükümdara durumu bildirdiler. İbrahim bin Ethem, "Bırakın gelsin bakalım, biz de tanıyalım şu ihtiyarı" diye emretti. Nuranî çehresiyle saraya girdiğinde adeta sarayı ay­dınlattı adam ve "Selâmün aleyküm" diyerek hükümdarı selâm

Allah’ü Teâlâ Kapısına Geleni Boş Çevirir mi?

Allah’ü Teâlâ Kapısına Geleni Boş Çevirir mi? Adamın biri her zaman yaptığı gibi saç ve sakal tıraşı için berbere gitti. Onunla ilgilenen berberle güzel bir sohbet başladılar. Değişik konular üzerinde konuştular. Birden Allah’ü Teâlâ la ilgili konu açıldı... Berber: -"Bak adamım, ben senin söylediğin gibi Allah’ü Teâlâ in varlığına inanmıyorum." Adam: -"Peki, neden böyle düşünüyorsun?" -Berber: "Bunu açıklamak çok kolay... Bunu görmek için dışarıya çıkmalısın. Lütfen bana söyler misin, eğer Allah’ü Teâlâ olsaydı, bu kadar çok hasta insan olur muydu, terk edilmiş çocuklar olur muydu? Allah’ü Teâlâ olsaydı, kimse acı çekmezdi. Allah’ü Teâlâ olsaydı, bunların olmasına izin vereceğini sanmıyorum..." Adam bir an durdu ve düşündü, ama gereksiz bir konuya girmek istemediği için cevap vermedi. Beraber işini bitirdikten sonra dışarı çıktı, dolaştı geri geldi. Tam o anda caddede saçı sakalı birbirine karışmış bir adam göründü. Adam bu kadar dağı