Kayıtlar

akıllı etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

En Akıllı Adam

En Akıllı Adam Bir keşiş dünyanın en akıllı adamını bulmak için diyar diyar geziyormuş. Sıra Nasreddin Hoca’nın köyüne gelmiş ve köylülere sormuş. - Sizin köyün en akıllı adamı kim? Demiş. Köylüler de: - Nasreddin Hoca demiş. Bunun üzerine keşiş köy meydanında Hoca ile görüşmeye başlamış ve eline bir çomak almış yere bir daire çizmiş, Nasreddin Hoca da çomakla daireyi ortadan ikiye bölmüş, keşiş bir doğru daha çizerek daireyi dörde bölmüş, Hoca da dörde bölünmüş dairenin üç dilimine çarpı işareti koymuş, keşiş elleriyle aşağıdan yukarıya doğru hareket yapmış, Hoca da yukarıdan aşağıya yapmış ve keşiş büyük bir hayranlıkla Hoca’yı tebrik etmiş. Olup bitenden bir şey anlamayan halk kesişe ne olduğunu sormuş.   Keşiş de: - Bu adam gerçekten dünyanın en akıllı adamı, yere dünya çizdim; o ortadan ekvator geçer dedi, ben dünyayı dörde böldüm o da dört de üçü sudur dedi, ben yerden buharlaşma sonucunda ne olur dedim o da yağmur yağar dedi. Bu sefer hocaya neler olduğunu so

Akıllı Kimmiş

Akıllı Kimmiş Bir gün zengin birisi, Şakîk hazretlerine, Gelip şöyle söyledi, o gün kendilerine: Dedi ki: “Ey efendim, ben zengin bir kimseyim, Her ihtiyacınızı, karşılamak isterim.” Bu teklîfi dinleyip, buyurdu ki: “Kardeşim! Olabilir ve lâkin, şartlarım vardır benim. Bana verdiğin için, malın noksanlaşırsa, Veya hırsız gelip de, malların çalınırsa, Yâhut da vaz geçersen, ilerde bu fikrinden, Bir kabâhatim ile, dönersen niyetinden. Yâhut vefât edersen, bir gün âni olarak, Nafakasız kalırsam, o zaman ne olacak? Bütün bu hususlarda, temin edersen beni, Derhâl kabûl ederim, senin bu teklifini, Zîrâ şu ân rızkımı, verir ki öyle bir zât, Bütün bu hususlara, kefildir kendi bizzat. Saçar ihsânlarını, mahlûkatın hepsine, Yine bir zarar gelmez, O’nun hazînesine. Her canlının rızkını, verir de fazla fazla, Yine hazînesinde, azalma olmaz asla. Hem o kadar çoktur ki, şefkât ve merhameti, Kulları yapsalar da, her türlü kabâhati.

Aç Gözlü İnsan

Aç Gözlü İnsan Halinden yoksul olduğu anlaşılan bir adan, deniz kenarında oltayla balık tutuyordu. Tesadüfen oradan geçmekte olan ülkenin padişahı bu gariban adamla ilgilendi ve ona. -“Oltana ben burada iken ilk takılan şey ne olursa sana onun ağırlığınca altın vereceğim, ” dedi. Biraz sonra oltaya takıla takıla ortası delik bir kemik takıldı. Hükümdar balıkçıya, -“Ne yapalım, şansın bu kadar, oltana ağır bir şey takılmadı” diyerek alıp sarayına götürdü. Saraya varınca adamlarına, balıkçıya elindeki kemiğin ağırlığınca altın vermelerini emretti. Kemiği terazinin kefesine koydular, öbür kefesine de altın koymaya başladılar. Beş, on, yirmi, elli diyerek altınları koydular ama kemik yerinden oynamıyordu. Görünüşte dört beş altını zor tartar göründüğü halde, tahminlerin on misli üzerinde altın koydular kemik bana mısın demedi. Altını doldurmaya devam ettiler, terazinin kefesi doldu taştı ama kemik tarafı yerinden kımıldamıyordu. Bunda bir sır olduğunu anladılar. Ulemadan bi

Üç Soru

Üç Soru Rivayete göre bir gün bir kişi ünlü filozof Sokrates'in yanına gelip der: -"Senin arkadaş olduğun birinin hakkında bazı şeyler duydum. Bunları sana haber vermek istiyorum ki arkadaşın hakkında gerçekleri bilesin!". Sokrat onun ricasına tepki vermeden önce diyor: -"Acele etme, duyduklarını bana konuşmaya vaktin olacak. Ama istiyorum ki bundan önce sana üç soru sorup cevabını öğreneyim. Eğer uygun olursa, dostumun hakkında bildiklerini bana söylersin ". Adam anlaşıp Sokrates'in sorularını bekliyor. Sokrat birinci soruyu sorar: -"Bana söyleyeceğin konunun doğru olduğunu muhtemelen biliyor musun? Bunu kendi gözlerinle mi gördün, yoksa birilerinden mi duydun?” Adam cevap verir: -“Doğruyu söyleyecek olursam, tam doğru olmasına emin değilim. Bir kişi bunları bana konuşup anlattı". Sokrat diyor: -"İyi. Demek ki, söyleyeceğin şeyin tam doğru olduğuna emin değilsin, büyük ihtimalle yalan ve iftira da olabilir.” -“O zaman

Bu Adam Buraya Nasıl Gelmiş

Bu Adam Buraya Nasıl Gelmiş Televizyon izlerken birilerine bakıp da "Ya bu adam bu sığlıkla (Bu basit kafayla) nasıl buralara kadar gelebilmiş" diye düşündüğünüz oldu mu hiç? Ya da işyerinizde sizinle aynı ya da daha üst aşamada bir görevde olan bazıları, sizde büyük bir şaşkınlık uyandırdı mı? Onlara bakıp "Bu cahillik, kendini bilmezlik, nasıl fark edilmez?" diye iç geçirdiniz mi? Justin Kruger ve David Dunning adlı iki ABD'li bu hissi çok yaşamış olacak ki, iki psikiyatri uzmanı, 10 yıl kadar önce bir teori ortaya attı: "Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır." Ve bunun üzerine bir araştırma başlatıldı. Fizyolojik ve zihinsel alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgulara ulaşıldı: ·         Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler. ·         Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir. ·         Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların

Akıllı Padişah ile Hünerli Adam

Akıllı Padişah ile Hünerli Adam Bir ülkede eğitime, adalete, çalışmaya, sorumluluk bilincine, yeni buluşlara, kabiliyet ve yeteneğe önem veren bir padişah varmış. O ülke başkentinde her yıl panayırlar düzenlenir; güzel ürün ve hayvan yetiştiren çiftçilere; bilim, kültür ve sanat alanında başarı gösteren şairlere, yazarlara, sanatçılara ve yeni buluş yapanlara; bilgi, yetenek ve spor yarışmalarında kazananlara; üstün gayret gösteren herkese devlet heyeti ve padişah tarafından büyük ödüller verilirmiş. Bir gün devlet heyetine tuhaf bir adam gelmiş. Çok büyük bir yeteneği olduğunu anlatmış. Adam bir tahtaya yan yana dizilip, sabitlenen yedi tane kuş yumurtasını; elli metre uzaktan gözleri kapalı olduğu halde küçücük taşlarla birer birer kıracağını söylemiş. Devlet heyeti bu adamı denemeye karar vermiş. Gerçekten de adam gözleri bağlı olduğu halde elli metre uzaktan birer küçük taş atarak yedi tane kuş yumurtasını, birbirine zarar vermeden sırayla kırıyormuş. - Heyet bu olağanüstü y

En Büyük Eksiğimiz Nedir?

En Büyük Eksiğimiz Nedir Biraz şundan bundan sohbet edelim de sorunun cevabını sonra verelim. Mecbur muyum? Mecbur muyuz? Aldığım sıfır malların birçoğunu evde kendim tamir ediyorum. Mecbur muyum? İnternet bağlantısını sağlayan yerli Jak aldım. Sık sık gevşiyor. Kenarına karton sıktırarak kullanıyorum. Bu mal dünya pazarlarında gider mi? Gitmez… Gitse de geri gelir. 3 tane cep telefonu şarj cihazı aldım. İkisini geri verdim. Çalışıyor fakat gevşek geliyor. Şarj etmiyor. Bir tanesini pense ile eğerek bükerek tamir ettim. Kımıldatarak zor çalışıyor. İki tane yerli harici bellek kablosu aldım. İkisi de çalışmıyor. Geri verdim. Para mı Avrupa’ya Japonya’ya vermeye mecbur muyum? Buna benzer daha onlarca örnek var. Paramızı elin gâvuruna vermek zorunda mıyız? El cevap: Mecburuz. Buradan sakın şu anlaşılmasın. Bütün Türk malları kalitesizdir. Bazen çok güzel yerli mallar alıyoruz. Tıkır tıkır çalışıyor. Kalitesi de güzel. Bundan da son derece memnun oluyoruz. Sanayi bakanlığımız