Kayıtlar

İlâhî etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Yâ İlâhî Sen Vâr İken Ben Kime Yalvarayım?

  Yâ İlâhî Sen Vâr İken Ben Kime Yalvarayım?   Kıl 'inâyet cânıma ölmezden önden öleyim Maksûdum sensin benim cânımda pinhân bulayım Sen beni reddeyleme vechinde dâim durayım Yâ ilâhî sen vâr iken ben kime yalvarayım?   Ehl-i derdem derdime senden gerek dermân bana Zâtını zikr etmeğe senden gerek bürhân bana Şol sıfatın bilmeğe senden gerek 'irfân bana Yâ ilâhî sen vâr iken ben kime yalvarayım?   'Akl-ı kâsır derdmendem bildiğim budur benim Her nefesde dâimâ bu tevhidim "Hû"dur benim Hasretinden gözlerimden dökülen sudur benim Yâ ilâhî sen vâr iken ben kime yalvarayım?   Kimse bilmez hâlimizi sen bilirsin yâ ilâh Senden artık kim bile ahvâlimiz ey pâdişâh Bu suâle bin cevâb senden gerekdir pâdişâh Yâ ilâhî sen vâr iken ben kime yalvarayım?   Kim severse ben anın derdine dermânım dedin Gizli değil gün gibi rûhumda pinhânım dedin 'Âşıkın zikr etdiği tevhidde 'ayânım dedin Yâ ilâhî sen vâr iken ben kime yalvar...

Aşk bir Şem’-i İlâhîdir

  Aşk bir Şem’-i İlâhîdir   Aşk bir şem’-i ilâhîdir benim pervânesi, Şevk bir zencîrdir gönlüm anun dîvânesi   Mahrem-i râz olalı gamzenle oldu hâtırım, Âşinânın âşinâ bîgânenin bîgânesi…   Zühd-i huşku bezm-i nûş-â-nûşdan fark eylemez, Böyledir erbâb-ı hâlin meşreb-i rindânesi…   Âlem-i âbın sevâd-ı hâki hep pür-feyz olur, Çeşme-i hûrşîd-i hikmetdir hum-ı mey-hânesi…   Ol nigâh-ı çeşm-i zehr-âlûddan mey-nûş-ı nâz, Ben humâr-ı nergis-i şehlâsının mestânesi…   El-hazer gâfil bulunma hançer-i hâbîdeden, Güft-gûy-ı katldir dâ’im anun efsânesi…   Mahrem-i halvet-sarây-ı zevkı ol Gâlib’de gör Başkadır rez duhterinin meşreb-i ferzânesi…   Şeyh Galib Rahmetullahi Aleyh

İlâhî Ente Maksûdî Ve Rıdâke Matlûbî

  İlâhî Ente Maksûdî Ve Rıdâke Matlûbî   إلَهِيِ اَنْتَ مَقْصُودِي وَرِضَاكَ مَطْلوُبِي Okunuşu: ilâhî ente maksûdî ve rıdâke matlûbî Anlamı: “Yâ Rabbi, benim hedefim, muradım, maksûdum sensin!; benim bütün taleb ettiğim, istediğim şey, senin rızana ermek; sen benden razı ol diye, onu istiyorum!”   Birincisi:  (İlâhî ente maksûdî) Ma’rifetullaha işaret ediyor, “Ben ma’rifetullaha sahib olmak istiyorum, Allah’ü Teâlâ’nın arif kulu olmak istiyorum!” İkincisi:  (ve rıdâke matlûbî)  “Allah’ü Teâlâ’nın rızasına, rızâ-i ilâhiye ermek istiyorum!” demektir.  

İnsan, İlâhî Ölçülerle Terbiye Edilmediği Takdirde…

İnsan, İlâhî Ölçülerle Terbiye Edilmediği Takdirde… Mîrâc esnâsında Cebrâîl Aleyhisselâm ile Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem azap içinde bir grup insan görmüşlerdi. Önlerinde, güzelce pişmiş leziz et yemekleri ile çiğ ve kokuşmuş leşler vardı. Fakat onlar, o güzelim yemekleri bırakıp pis ve kokuşmuş leşleri yiyorlardı. Allah Rasûlü, bunların kim olduğunu sorduğunda Cebrâîl Aleyhisselâm şu cevabı verdi:   “– Onlar ümmetinden helâl hanımını bırakıp da harâm olan kadına giden erkeklerle, kocasını bırakıp haram olan erkeklere giden kadınlardır.” (Heysemî, I, 67, 68) İşte insan, ilâhî ölçülerle terbiye edilmediği takdirde, nefs kedisi, rastladığı bir fareye gönlünü kaptırıverir ve onun peşinde helâk olup gider. Firavun ve Nemrud’un hayatlarına bakıldığında hep küçücük bir fare hükmündeki hevesler uğruna nice zulüm ve katliamlar yaptıkları görülecektir.

Peygamber Efendimiz Aleyhisselâm’ın İlâhî Ölçülere Riâyeti

  Peygamber Efendimiz Aleyhisselâm’ın İlâhî Ölçülere Riâyeti   "Allah'a yemin ederim ki ben sizin Allah'tan en çok korkanınız ve O'na en saygılı olanınızım." (Buhârî, Nikâh, 1) İlâhî ölçüler, Cenâb-ı Hakk'ın Sevgili Peygamberi'ne vahiy yoluyla bildirdiği dünyâ ve âhirete âit hükümlerdir. Resûlullâh Sallallahü Aleyhi Vesellem 'in peygamber olarak gönderilmesinin hikmeti, Allah Teâlâ'nın emir ve yasakları çerçevesinde örnek bir hayât yaşamak ve böylece ilâhî emirlerin insanlar arasında tatbikini sağlamaktır. Resûlullâh Sallallahü Aleyhi Vesellem, bütün hayâtını ilâhî murâkabe altında ve en yüce bir ihsan şuuru içinde geçirmiştir. Onun bu özelliği, hem şahsı hem de diğer insanlarla alâkalı her husûsta, ilâhî ölçülere riâyetinde tezâhür eder. Efendimiz'in bu husustaki muvaffakiyeti, Allah'a muhabbet ve teslîmiyetin kendisinde derin ve köklü bir şekilde yer etmiş olmasından kaynaklanmaktadır. İnsanların Allah'ı en çok bileni ve O...

İlâhî Ente Maksûdî Ve Rıdâke Matlûbî Ne Demek?

İlâhî Ente Maksûdî Ve Rıdâke Matlûbî Ne Demek? اِلَهِى اَنْتَ مَقْصُودِي، وَرِضَاكَ مَطْلُوبي. (İlâhî ente maksûdî ve rıdâke matlûbî) اِلَهِى اَنْتَ مَقْصُودِي “Yâ Rabbi, benim hedefim, muradım, maksûdum sensin!” Ma’rifetullaha işaret ediyor, “Ben ma’rifetullaha sahib olmak istiyorum, Allah’ın arif kulu olmak istiyorum!” وَرِضَاِكَ مَطْلُوبي   “Yâ Rabbi! Benim bütün taleb ettiğim, istediğim şey, senin rızana ermek; sen benden razı ol diye, onu istiyorum!” “Allah’ın rızasına, rızâ-i ilâhiye ermek istiyorum!” Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN Rahmetullahi Aleyh

İlâhî Ahlâk

İlâhî Ahlâk İnsaf ve iz’an sahibi her insan, kendisine bir bardak su ikrâm edene bile teşekkürü bir vicdan borcu addeder. Fırsat düştüğünde o şahsın iyiliğine muâdil bir iyilikle karşılık verir. Hâl böyleyken insanoğlunun, bütün nîmetlerin asıl ikrâm edeni olan Rabbine karşı alık ve abus kalması; akıl, iz’an ve vicdan dışıdır. Öte yandan, Cenâb-ı Hakk’ın nîmetlerine muâdil bir iyilikle karşılık verebilmek de, bütün sermâyesi “hiçlik” olan insanoğlu için mümkün değildir. Fakat Cenâb-ı Hak sonsuz lutuf ve merhametiyle bizim en küçük bir hayrımıza bile -ihlâsımız nisbetinde- on mislinden yedi yüz misline kadar fazlasıyla mükâfat vermektedir. Bu, O’nun “Şekûr” sıfatının muktezâsıdır.4 Âyet-i kerîmelerde buyrulur: وَاللّٰهُ شَكُورٌ حَل۪يمٌ   “…Allah çok mükâfat verendir, cezâlandırmakta acele etmeyendir.” (et-Teğâbün 17) فَأِنَّ اللّٰهَ شَاكِرٌ عَل۪يمٌ “…Şüphesiz ki Allah (yapılan hayrı) kabul eder (mükâfâtını bol bol verir) ve (o hayrı) hakkıyla bilir.” (el-Bakara...

Kimin Yanındayız?

Kimin Yanındayız? “–Ey Rabbim! Ben bu günahları işlemedim. Hem benim mevkiim, makamım, durumum böyle günahları işlemeye müsait değildi.” İlâhî cevap çok mânidar:  “–Ey kulum, senin dediğin doğrudur. Sen bu günahları işlemedin. Ama senin yanında oldukların, tarafında oldukların bu günahları işlediler. Sen de o günahları işleyenleri sevdin ve râzı oldun. Dolayısıyla sen de onlara ortak olmuş oldun.’’ Bu tefekkürle idrake yansıyan hususlar gösteriyor ki; aklımızı ve duygularımızı iyi kullanıp, nerede, hangi safta ve kimin yanında olduğumuzun farkında olmalıyız. Hak dostlarından İmâm-ı Şiblî Hazretleri de ne güzel söylemiş:  “–Allah Teâlâ bize mahşerde soracak: «Ey kulum! Dünyada Ben seninleydim, ya sen kiminleydin?»’’ Evet kiminleyiz? Allah ile beraberliğin şuurunda mıyız? Bu şuurla O’nun dostlarıyla birlikte bir kul olabiliyor muyuz? Âyet-i kerîmedeki; “Ey îman edenler! Allah’tan korkun da sâdıklarla beraber olun.” (et-Tevbe, 119) fermanına riâyet edebiliy...