Peygamber Efendimiz Aleyhisselâm’ın İlâhî Ölçülere Riâyeti
Peygamber Efendimiz Aleyhisselâm’ın İlâhî Ölçülere Riâyeti
"Allah'a yemin ederim ki ben sizin Allah'tan en çok korkanınız ve O'na
en saygılı
olanınızım." (Buhârî, Nikâh, 1)
İlâhî ölçüler, Cenâb-ı Hakk'ın Sevgili Peygamberi'ne vahiy yoluyla
bildirdiği dünyâ ve âhirete âit hükümlerdir. Resûlullâh Sallallahü Aleyhi
Vesellem 'in peygamber olarak gönderilmesinin hikmeti, Allah Teâlâ'nın emir ve
yasakları çerçevesinde örnek bir hayât yaşamak ve böylece ilâhî emirlerin
insanlar arasında tatbikini sağlamaktır.
Resûlullâh Sallallahü Aleyhi Vesellem, bütün hayâtını ilâhî murâkabe
altında ve en yüce bir ihsan şuuru içinde geçirmiştir. Onun bu özelliği, hem
şahsı hem de diğer insanlarla alâkalı her husûsta, ilâhî ölçülere riâyetinde
tezâhür eder. Efendimiz'in bu husustaki muvaffakiyeti, Allah'a muhabbet ve
teslîmiyetin kendisinde derin ve köklü bir şekilde yer etmiş olmasından
kaynaklanmaktadır. İnsanların Allah'ı en çok bileni ve O'ndan en fazla korkanı
olması hasebiyle Allah Resûlü, O'nun emirlerine ve yasaklarına da en çok
titizlik gösteren kişi olmuştur.
İlahî Emirleri Uygulamadaki Titizliği
İlâhî emirler muhtelif ve derece derecedir. Bunun, ferdin bâtınına ve
zâhirine âit olanları bulunduğu gibi, onun kendisiyle, Rabbiyle, diğer insanlar
ve mahlukâtla alâkalı davranışlarına taalluk edenleri de vardır. Peygamber
Efendimiz, bu farklı derecelerdeki ilâhî ölçüleri, hepsine hakkını vererek îfâ
etmiş, istikâmet üzere bir hayât sürmüştür. Bütün zorluğuna rağmen, istikâmetin
her çeşidini şeriat, tarîkat, hakikat ve ma'rifet ehline model olacak şekilde
yerine getirmiştir. İlâhî ölçülerin şahsî hayâtını ilgilendiren kısımlarında
titiz davranmakla birlikte, özellikle ictimâî hayâtı ilgilendiren hususlarda bu
titizliği daha da artmıştır. Allah Resûlü'nün hayâtında, bu konuda birçok misâl
bulmak mümkündür.
Resûlullâh Sallallahü Aleyhi Vesellem'in ilâhî emirlere uymadaki titizliği,
husûsiyle kul hakkına taalluk eden hadlerin tatbîkinde görülmektedir. Efendimiz
Cenâb-ı Hakk'ın, "Eğer Allah'a ve âhiret gününe îmân ediyorsanız Allah'ın
emrini tatbik husûsunda suçlulara karşı bir acıma duygusu sizi almasın!.."
(en-Nûr 24/2) emrini dikkate alarak bu husûsta şöyle buyurmuştu:
"Siz Allah'ın had cezâlarını (akrabâlık ve diğer hususlarda) size
yakın olana da, uzak olana da tatbik edin. Allah'ın hükmünü uygulamaktan sizi
hiçbir kınayanın kınaması alıkoymasın." (İbn-i Mâce, Hudûd, 3)
"Allah'ın had cezâlarından birinin yerine getirilmesi, bir beldeye
kırk gece rahmet yağmuru yağmasından daha hayırlıdır." (İbn-i Mâce, Hudûd,
3)
Resûl-i Ekrem Efendimiz'in, Allah'ın emrettiği bir husûsta, O'nun emrini
tatbikte yavaş davranması veya bunun aksine hareket etmesi mümkün değildir. Bu
mevzu ile alakalı mühim bir hâdise şöyle cereyân etmiştir:
Benî Mahzûm kabilesinden hırsızlık yapan bir kadının durumu Kureyşlileri
çok üzmüştü. Onlar, bu konuyu Resûlullâh Sallallahü Aleyhi Vesellem ile kim
konuşabilir, diye kendi aralarında müzakere ettiler. Bâzıları, buna
Peygamberimiz'in çok sevdiği Üsâme bin Zeyd'den başka kimse cesâret edemez,
dediler. Üsâme, onların istekleri doğrultusunda Resûlullâh ile konuştu. Bunun
üzerine Efendimiz ona:
"- Allah'ın koyduğu cezâlardan birinin tatbik edilmemesi için aracılık
mı yapıyorsun?" diye sordu. Sonra ayağa kalktı ve halka şöyle hitap etti:
"Sizden önceki milletler şu sebeple yok olup gittiler: Aralarından
soylu, mevki ve makam sâhibi biri hırsızlık yapınca onu bırakıverirler, zayıf
ve kimsesiz biri hırsızlık yapınca da onu hemen cezâlandırırlardı. Allah'a
yemin ederim ki, Muhammed 'in kızı
Fâtıma hırsızlık yapsaydı, elbette onun da elini keserdim." (Buhârî,
Enbiyâ, 54; Müslim, Hudûd, 8, 9)
Allah Teâlâ, haksız yere cana kıymayı yasaklamış ve bunu bütün insanları
öldürmek kadar büyük bir günâh saymıştır. (el-Mâide 5/32) Rahmet peygamberi
olan Efendimiz de bu husûsta büyük bir hassâsiyet ve titizlik göstermiştir.
Bunun çarpıcı misâllerinden biri şu hâdisedir: Mikdâd bin Esved -radıyAllahü
anh- anlatıyor:
"Resûlullâh Sallallahü Aleyhi Vesellem'e dedim ki:
- Kâfirlerden bir adamla karşılaşsam ve onunla vuruşsak, o benim ellerimden
birini kılıçla koparsa, sonra da benim elimden kurtulmak için bir ağacın
arkasına sığınsa ve:
- Ben, Allah için Müslüman oldum, dese, böyle dedikten sonra onu
öldürebilir miyim, yâ ResûlAllah! Ne dersin? dedim. Resûl-i Ekrem Efendimiz :
“- Sakın onu öldürme!” buyurdu. Ben:
- Ey Allah'ın Resûlü! Adam benim iki elimden birini kopardı, ondan sonra
benden korktuğu için bu sözü söyledi, dedim. Bunun üzerine:
“- Sakın öldürme, eğer onu öldürürsen, o, senin kendisini öldürmezden
önceki durumundadır. Sen ise, onun o sözü söylemeden önceki durumuna düşersin!”
buyurdu." (Buhârî, Meğâzî, 12; Müslim, Îmân, 155)
Bunun bir benzeri de Üsâme bin Zeyd -radıyAllahu anhümâ-'nın kendisi ile
alâkalı naklettiği şu rivâyettir:
Resûlullâh Sallallahü Aleyhi Vesellem, bizi Cüheyne kabilesinin Hurâka kolu
üzerine göndermişti. Sabahleyin sularının başında iken onlara hücum ettik. Ben
ve Ensâr'dan bir kişi onlardan bir adama yetiştik. Üzerine yürüyünce, adam;
"Lâ ilâhe illAllah" dedi. Bunun üzerine Ensâr'dan olan arkadaşım ona
hücumdan vazgeçti; ben ise mızrağımı sapladım ve adamı öldürdüm. Biz Medine'ye
gelince, bu olay Peygamber Efendimiz'in kulağına gitti ve bana:
"- Ey Üsâme! “Lâ ilâhe illAllah” dedikten sonra adamı öldürdün
mü?" buyurdu. Ben:
- Yâ ResûlAllah! O, bu sözü sâdece canını kurtarmak için söyledi, dedim.
Efendimiz:
“- Lâ ilâhe illAllah” dedikten sonra, adamı öldürdün mü?" diye sözünü
tekrâr etti.
Diğer bir rivâyette:
"- Kalbini yarıp baktın mı ki, bu niyetle söyleyip söylemediğini
bilesin?" diye tekrar sordu. Bu sözü o kadar çok tekrarladı ki, ben, keşke
daha önce değil de şimdi Müslüman olsaydım, diye temennî ettim. (Buhârî, Diyât,
2; Müslim, Îmân, l58-159)
"Ey îmân edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayın,
dinleyin! Size selâm verene, dünyâ hayâtının geçici menfaatini gözeterek, “Sen
mü'min değilsin!” demeyin! " (en-Nisâ 4/ 94) âyeti bu hâdise üzerine nâzil
olmuştur. (Vâhidî, 175-177)
Sevgili Peygamberimiz, Allah Teâlâ'nın açık emri bulunan hususlarda, emre
kayıtsız şartsız teslîm olmak, şahsî bir kısım ictihad ve temâyüllerle hareket
etmemek gerektiğini bu hâdiselerdeki örnek davranışlarıyla bize göstermektedir.
Alıntı Kaynağı: www.dervisler.net
Yorumlar
Yorum Gönder