Kayıtlar

Kısakürek etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

“Sübhanallahi ve bihamdihi sübhanallahi’l Azîm” Söylemenin Faziletleri

  “Sübhanallahi ve bihamdihi sübhanallahi’l Azîm” Söylemenin Faziletleri سُبْحَانَ اللَّهِ وَبِحَمْدِهِ سُبْحَانَ اللَّهِ العَظِيمِ ‘Sübhanallahi ve Bihamdihi Sübhanallahi’l Azim’   Hadis-i Şerifler’e göre günde en az 100 kere okunur.   Kabîsa b. Muharik Radiyallahü Anh anlatıyor: Bir gün Hz. Peygamber Sallallâhu Aleyhi Vesellem’e gittim. “Ey Kabîsa! Seni buraya getiren sebep nedir?” diye sordu. Ben de: “Yaşım ilerledi, kemiklerim inceldi, bu sebeple Allah’ın beni faydalandıracağı bir şeyi bana öğretmen için sana geldim!” dedim. Peygamber Efendimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem ona şöyle buyurdu: “Ey Kabîsa! ‘Şu dediklerimi yaparsan’, yanından geçtiğin her bir taş, ağaç ve toprak parçası mutlaka senin için Allah’tan bağışlamanı dilerler. Ey Kabîsa! Sabah namazını kıldıktan sonra, üç defa ‘Subhanellahi’l-azîm ve bi hamdihi’ duasını okuduğun zaman, körlükten, cüzamdan ve felçten muaf olacaksın. Ey Kabîsa! De ki: ‘Allah’ım! Ben senin nezdinde bulunan (l...

Veda

  Elimde, sükûtun nabzını dinle, Dinle de gönlümü alıver gitsin! Saçlarımdan tutup, kor gözlerinle, Yaşlı gözlerime dalıver gitsin!   Yürü, gölgen seni uğurlamakta, Küçülüp küçülüp kaybol ırakta Yolu tam dönerken arkana bak da, Köşede bir lahza kalıver gitsin!   Ümidim yılların seline düştü, Saçının en titrek teline düştü, Kuru yaprak gibi eline düştü, İstersen rüzgâra salıver gitsin!   Necip Fazıl Kısakürek Kuddise Sirrûh (1923)

Dua

Bende sıklet, sende letafet... Allahım, affet! Lâtiften af bekler kesafet... Allahım, affet! Etten ve kemikten kıyafet.,. Allahım, affet! Şanındır fakire ziyafet... Allahım, affet! Acize imdadın şerafet... Allahım, affet! Sen mutlaksın, bense izafet! Allahım, affet! Ey kudret, ey rahmet, ey re'fet! Allahım, affet! Necip Fazıl Kısakürek Kuddise Sirrûh (1982)

Canım İstanbul

  Canım İstanbul   Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.   İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim; benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.   Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur; Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.   Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale, Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.   İstanbul benim canım; Vatanım da vatanım...   İstanbul, İstanbul...   Tarihin gözleri var, surlarda delik delik; Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...   Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at; Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...   Şahadet parmağıdır göğe doğru minare; Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare?..   Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet; Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...   Manayı bul da bul! İlle İstanbul'da bul!   İstanbul, İstanbul...   Boğaz gümüş ...

O Erler ki...

O Erler ki...   O erler ki gönül fezasındalar, Toprakta sürünme edasındalar. Yıldızları tesbih, tesbih çeker de, Namazda arka saf hizasındalar.   İçine nefs sızan ibadetlerin, Birbiri ardınca kazasındalar. Bir ân yabancıya kaysa gözleri, Bir ömür gözyaşı cezasındalar.   Günü her dem dolup, her dem başlayan, Ezel senedinin imzasındalar. Her rengin silici aşk ötesi renk; O rengi kavuran beyzasındalar.   İçine nefs sızan ibadetlerin, Birbiri ardınca kazasındalar. Ne cennet tasası ve ne cehennem; Sadece Allah’ın rızasındalar.   Necip Fazıl Kısakürek Kuddise Sirrûh

Ölüm Güzel Şey

Resim
Ölüm Güzel Şey Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber... Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber? Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun! Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun! Kapı kapı, yolun son kapısı ölümse; Her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse! O demde ki, perdeler kalkar, perdeler iner, Azrail’e hoş geldin, diyebilmek de hüner... O dem çocuklar gibi sevinçten zıplar mısın? Toprağın altındaki saklambaçta var mısın? Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var; Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var! Ufka bakarlar; ölüm uzakta mı uzakta... Ve tabut bekler, suya inmek için kızakta... Sultan olmak dilersen, tacı, sorgucu, unut! Zafer araban senin, gıcırtılı bir tabut! Necip Fazıl Kısakürek

Geçilmez

Geçilmez Bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez;            Eşten, dosttan, sevgiliden ayrılmadan geçilmez. İçeride bir has oda, yeri samur döşeli; Bu odadan gelsin diye çağrılmadan geçilmez. Eti zehir, yağı zehir, balı zehir dünyada, Bütün fani lezzetlere darılmadan geçilmez. Varlık niçin, yokluk nasıl, yaşamak ne, topyekün? Aklı yele salıverip çıldırmadan geçilmez. Kayalık boğazlarda yön arayan bir gemi; Usta kaptan kılavuza varılmadan geçilmez. Ne okudun, ne öğrendin, ne bildinse berhava; Yer çökmeden, gök iki şak yarılmadan geçilmez. Geçitlerin, kilitlerin yalnız O'nda şifresi; İşte, işte o eteğe sarılmadan geçilmez! Necip Fazıl KISAKÜREK

Utansın!

Utansın! Tohum saç, bitmezse toprak utansın! Hedefe varmayan mızrak utansın! Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen! Çatlarsan, doğuran kısrak utansın! Eski çınar şimdi Noel ağacı; Dallarda iğreti yaprak utansın! Ustada kalırsa bu öksüz yapı, Onu sürdürmeyen çırak utansın! Ölümden ilerde varış dediğin, Geride ne varsa bırak utansın! Ey binbir tanede solmayan tek renk; Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın! Necip Fazıl Kısakürek Kuddise Sirrûh

Gel

Gel Yüzün bir sebepsiz korkuyla uçuk, O gün başucuma karalarla gel Arkanda, çepçevre, kızıl bir ufuk, Tepende simsiyah kargalarla gel Elinden, dal gibi düşerken ümit, Ne bir hasret dinle, ne bir ah işit; Bir yaprak ol, esen rüzgârlarla git, Kırık bir tekne ol, dalgalarla gel. Necip Fazıl Kısakürek