Kayıtlar

Ekim 5, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ah Dostum Bilmez Miydin Bir Gün!

Ah Dostum Bilmez Miydin Bir Gün!  Ah dostum!  Bilmez miydin ki, bir gün...  Hadi oğlum, dersine çalışsana! " dedi, yalvaran gözlerle annesi...  - "Bir gün" dedi ve uyumasına devam etti çocuk.  Zaman su gibi akıp geçti. Bir-iki yıl hazırlık kursu aldıktan sonra üniversiteye girebildi. Bir gün fakülte arkadaşlarının;  - "Bizimle cumaya gelmeye ne dersin?" teklifine,  - "Siz gidin bir gün olur ben de giderim." diye kaçamak bir cevap verdi.  İkinci sınıfa geçemeden fakülteden atıldı,  - "Bir gün" olup da çalışmak nasip olmadığından... İşsiz güçsüz dolaşırken, bir arkadaşı elinden tutup onu bir işe yerleştirdi...  Gün geldi, evlendi, çocukları oldu... Arkadaşı;  - "Çocuklarına imandan, ahlâktan, kültürden bahsetsen, çok boş yetişiyorlar." dediğinde,  "Daha küçükler, hele büyüsünler." dedi.  Çocuklar büyüyüp, sorular sormaya başlayınca, onlara geçiştirici cevaplar vermeye çalıştı

Yolun Kenarına Diken Eken Adam

Yolun Kenarına Diken Eken Adam Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekti. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başladı. Gelip geçenler:   - "Bu dikenleri sök, insanları rahatsız etmesinler." demeye başladılar. Fakat adam bunları duyuyor fakat aldırmıyordu. Bir gün Allah'ın bir velisi ona:   - "Mutlaka bu dikenleri sök." dedi.   Adam itiraz etmedi.   - "Evet mutlaka bir gün sökerim." dedi.   Adam ha bire yarın yarın dedikçe dikenler büyüyüp kuvvetleniyordu.   Veli adama:   - "Ey vaadinde durmayan adam, sök şu dikenleri bu işi sürüncemede bırakma." dedi.   Adam:   - "Babacığım, bir hayli gün var, bugün olmazsa yarın, bir gün mutlaka bu işi yapacağım." dedi.   Allah'ın Celle Celâlüh velisi bunun üzerine şu sözleri söyledi:   - "Sen, hep yarın diyerek bu işi erteliyorsun, fakat şunu bil ki her geçen gün o dikenler büyüyüp güçleniyor, dikenleri sökecek o

Sudanlı Mücahid Zenci Musa (Rahmetullahi Aleyh) Kimdir?

Resim
Sudanlı Mücahid Zenci Musa (Rahmetullahi Aleyh) Kimdir? Osmanlı’da Bir Zenci Musa Vardı, Bilir misiniz?   Sudan’da bir yiğit doğar. O topraklarda yaşanan olumsuz koşullar ve kıtlıktan dolayı doğan çocuklar genelde hep zayıftırlar. Ama dünyaya gelen bu yiğit diğer çocuklara nazaran daha yapılı ve olumludur. Babasının ölümü üzerine o yiğidi dedesi büyütür. Daha iyi şartlarda yaşaması için onu, Sudan’dan Kahire’ye götürür. Burada yaşamaya devam ederlerken, dedesinin hep bir Osmanlı hayranı oluşu torununa da yansır ve torununu bir Osmanlı Türk’ü gibi yetişmesini ister. İstanbul’a göndermeye karar verir. İstanbul’a varır ve müthiş bir Türkçe öğrenir. O artık dedesinin büyük arzusunu yerine getirir. Arkadaşlarından onu ayıran bir özelliği vardır. İri cüssesi ve siyah teni, bu yüzden ona Sudanlı Zenci Musa diye seslenirler… Sene 1919’dur. “Mondros Mütakeresi” imzalanır ve itilaf kuvvetleri İstanbul’u işgal eder. Bir gün Karaköy gümrüğünde, İngiliz kuvvetleri komutanı General Ha

Milk-i Bekâ'dan Gelmişem

Milk-i Bekâ'dan Gelmişem Milk-i Bekâ'dan gelmişem, Fani cihanı neylerem! Ben Dost cemalin görmüşem, Huri cinanı neylerem... Vahdet meyinin cür'ası, Maşuk elinden içmişem! Ben dost kokusun almışam, Misk-i Reyhanı neylerem… İsmailim, hak yoluna, Canımı kurban eylerem. Çünkü bu can kurban imiş, Koçu, kurbanı neylerem… Derviş Yunus maşukuna, Vuslat bulunca mest olur. Ben şişeyi çaldım taşa, Namusu, ârı neylerem…

Âşık Uyuyunca

Âşık Uyuyunca  Aşığın âşık, sevgilinin sevgili olduğu eski zamanlarda zavallı bir âşık vardı. O vaadinde duran gerçek bir âşıktı. Uzun seneler sevgilisine bağlanmış onun kulu kölesi olmuştu. Nihayet yıllar sonra sevgilisinden bir haber geldi.  Sevgili ona:  - "Gel falan odada gece yarısına kadar bekle gece yarısından sonra sen çağırmadan ben geleceğim."  diye ona haber yolladı.  Bunu duyan âşık kurbanlar kesti. Ziyafetler verdi. Söylenen o günde denilen odaya giderek beklemeye başladı.  Gece yarısını geçince sevgili söz verdiği gibi çıkıp geldi. Fakat bu sırada âşık beklemekten usanmış uykuya dalmıştı. Sevgili bunu görünce eteğinden bir parça kesip:   - "Sen çocuksun bunlarla oynarsın."  diye birkaç cevizle beraber aşığın cebine koyup gitti.  Âşık neden sonra uykusundan sıçrayıp uyanınca yanında duran etek parçasını ve cebindeki cevizleri gördü. Eyvahlar ederek saçını başını yolmaya başladı.  - "Yazıklar olsun, bütün kötülükleri

Susuz Adamın Hali

Susuz Adamın Hali   Bir ırmağın kenarında çok yüksek bir duvar vardı, o duvarın üstünde susuz bir adam duruyordu. Suya yetişmesine duvar mani oluyordu. Zavallı adam su için, sudan çıkmış balık gibi çırpınıp duruyordu.   Birden aklına geldi duvardan bir kerpiç kopararak suya attı. Suyun sesi kulağına çok tatlı ve hoş geldi. Suyun tatlı sesi adamın kulağına bir sevgili sesi gibi tatlı geldi, adamı sarhoş etti. Bunun üzerine adam duvardan taşlar, kerpiçler kopararak suya atmaya başladı. Bunun üzerine su adama seslendi.   "- Ey adam bana niçin taş atıyorsun, bundan sana ne fayda var?" dedi.   Adam yanık bir sesle cevap verdi.   - "Ey su bu işin bana iki faydası var, onun için bu işten vazgeçmem. Birinci faydası suyun sesi susuzun kulağına en güzel bir musiki gibi gelir, ikincisi de kopardığım her taş, her kerpiç duvarı biraz daha alçaltıp, beni suya yaklaştırıyor." dedi.