Kayıtlar

Mayıs 31, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hazret-i Osman’ın Radıyallahü Anh’a “Yahudi” Diyen Adam

  Hazret-i Osman’ın Radıyallahü Anh’a “Yahudi” Diyen Adam   Zengin bir adam vardı. Hazret-i Osman’ın Radıyallahü Anh’a düşmanı idi. Hatta O’na Yahudi bile derdi. İmâm-ı A’zam Rahmetullahi Aleyh hazretleri bunu duyup adamı çağırdı ve şöyle dedi: “- Senin kızını tanıdığım bir Yahudiye vermek istiyorum.” Adam şaşkınlık içinde kaldı. Hemen itiraz etti: “- Sen Müslümanların imamısın. Bir Müslümanın kızını bir Yahudiye nikâh etmeye nasıl cevaz verirsin? Ben katiyen kızımı Yahudi’ye vermem.” “- Sübhanallah! Kızını, bir Yahudi’ye vermeye râzı olmuyorsun da, Peygamber aleyhisselâmın iki kızını bir Yahudi’ye verdiğini nasıl söyleyebiliyorsun?” Adam bu cevap karşısında hatasını anladı. İmâm-ı A’zamın mübârek sözlerinin bereketiyle bozuk itikadından vaz geçip tevbe etti.

Açıl İstanbul Açıl

  Yüz bin er haykırıyor: “Ya Cennet, ya İstanbul” Açıl İstanbul açıl, nurlu şafaklı tan bul.   Zafere koşuyorlar, atlılar ve yayalar, Akına katılıyor, dervişler, evliyalar.   Akşemseddin kupkuru toprağa diz çöküyor, Allaha el açıyor, hıçkırıp yaş döküyor,   Genç Hünkâr da el açıp Haktan zafer diliyor Manzaradan belli ki, bir çağ sona eriyor.   Gönüllerde şehadet ne kefen, ne de makber, Sarsıyor temelinden suru: “Allahü ekber”   Ordu; silâhı kadar imanla da donanmış, İstanbul’un fethine ta yürekten inanmış.   Hak, katına çağırır burca sancak asanı, Kefensiz kabul eder Ulubatlı Hasan’ı.   Hilâl, bahar yaşarken, haçlıda bir hazın var. Dün çan çalan şehirde bugün artık ezan var.   Mehmetlerden bir Fâ­tih, Ha­san­lar­dan bir Ulu, Bu or­du­ya ya­kış­tı fet­het­mek İs­tan­bul’u...    Ah­met Ma­hir Pek­şen  

Kişi Sevdiği İle Beraberdir

Resül-i Ekrem Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’in hizmetkârı Enes ibni Malik Radıyalahu Anh anlatıyor: Birgün Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’le Mescid-i Nebevi’den çıkmış gidiyorduk… Adamın biri Mescidin önündeki gölgeliğin yanında: “- Ya Rasûlallah Sallallahü Aleyhi Vesellem! Kıyamet ne zaman kopacak?” dedi… Allah'ın sevgili elçisi ona bir soruyla karşılık verdi: “- Kıyamet için ne hazırladın?”, bakalım? Adam başını öne eğip düşündü: “- Ey Allah'in Elcisi! Benim farz ibadetler dışında öyle fazla orucum, namazım, verilmiş sadakam yok. Fakat ben Allah'ü Teâlâ’yı ve Rasûlü Sallallahü Aleyhi Vesellem’i çok seviyorum!” Resul-i Ekrem Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem de ona: - (El mer’ü mea men ehabbe) Sen sevdiklerinle beraber olacaksın! Buyurdular.

Allah’ü Teâlâ Onları Sever, Onlar Da Allah’ü Teâlâ’yı...

  Bir kimse, Allah’ü Teâlâ’yı, Rasulünü ve evliyasını seviyorsa, bilsin ki onlar da kendisini seviyor demektir. Büyüklerle, Allah adamlarıyla beraber olmak için, onları sevmek yeter. Ancak, hiçbir ibadet yapmayan ve hiçbir günahtan sakınmayan büyükleri asla sevemez. Seven sevdiğine itaat eder. Onlar gibi olamayız ama elimizden gelen gayreti göstermemiz şarttır... Hindistan evliyasının büyüklerinden Abdülaziz Dehlevi Kuddise Sirrûh hazretleri buyuruyor ki: Cenab-ı Hakkın rızasına kavuşmak, şeytanın aldatmasından kurtulmak için, silsile itibarıyla hocaları Resulullah efendimize dayanan bir evliyayı sevmek, onun tarafından sevilmek gerekir. Hadis-i şerifte, (Evliyanın kalbi nazargâh-i ilahidir. Böyle bir kalbde bulunana Hak teâlâ rahmet eder) buyuruluyor. Böyle bir kalbe girdikten sonra, maksadına kavuşmadan ölen kimse, kurtuluşa ermiş demektir; çünkü Kur'an-ı kerimde mealen, (Allah ve Resulüne hicret etmek üzere evinden ayrılıp yolda iken ölen, maksadına varmış gibi mükâfat