Kayıtlar

Ahmet etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Müslümanlar’ı İslam Dininden Uzaklaştırmak

Resim
Müslümanlar’ı İslam Dininden Uzaklaştırmak   “Sizden Müslümanlar’ı Hristiyan yapmanızı istemiyoruz. Sizin asıl göreviniz Müslümanlar’ı İslam dininden uzaklaştırmaktır. Doğumlarından ölümlerine kadar haç takmasınlar, kiliseye gitmesinler, vaftiz olmasınlar ama Hristiyan gibi yaşasınlar. Bunu çağdaşlık adı altında yapın. Allah’ı ve Peygamber’i tanımayan bir nesil büyük işlerle idarelerle uğraşmaz; idealsiz, dinsiz, mefkûresiz yaşarlar. Rahatı, tembelliği parayı ve nefislerini sever; arzu ve şehvetlerini tatmin için uğraşırlar. Müslümanları vaftiz etmek için boş yere çabalayıp durmayalım. Başka yollar başka çareler deneyelim. İslam memleketlerinde girişeceğimiz faaliyetlerde onlara, Hristiyan adetlerini, Hristiyan bayramlarını, Hristiyan kültürünü, Hristiyan ahlâkını aşılayalım. Bir Müslüman’ın doğumundan ölümüne kadar kimliğinde Müslüman yazabilir, fakat bir Hristiyan gibi yaşayarak cami önündeki teneşire yatmalıdır. Kiliseye gelmesine gerek yok varsın camiye gitsin. Ama bir Müslüm

Aşkın Sardı Ben Neyleyim

  Aşkın Sardı Ben Neyleyim Bu sırrı kime söyleyim, İçimdeki şu yarayı, Muhammed’e arz edeyim! Muhammed’e Muhammed’e, Canlar kurban Can Ahmed’e… Taktım boynuma fermanı, Bozmam ben ahdi dermanı. Haber salın Muhammed’e, Oldum ben onun hayranı. Muhammed’e Muhammed’e, Canlar kurban Can Ahmed’e… Nideceğim, nideceğim, Şu dünyadan gideceğim. Nasihat kar etmez bana, Muhammed’e döneceğim, Muhammed’e Muhammed’e, Canlar kurban Can Ahmed’e…

Ecel

Ecel   Hazret-i Azrail gelip yanıma, Habersiz karşıma duracak bir gün! Nazlı beslediğim tatlı canıma, Ummadığım anda kıyacak bir gün!   Bir Yâsîn okuyun, gelmesin şeytan! O mel’undur benim belimi büken, Hak yolu dururken bâtıla çeken, Ana sûretine girecek bir gün!   Ruh çıkınca kalır bir kuru beden, Olmaz beni bir gün misâfir eden, Şu fâni dünyadan eli boş giden Ahrette cezâsını çekecek bir gün!   Çenemi bağlarlar, evlâdım, yârim, Kimseler işitmez, ah ile zârım, Bütün amelimden yok ise kârım, Topuzu başıma vuracak bir gün!   Hanım figân eder, çocuklar ağlar, Kimi peştamalı belime bağlar, Sıcak su koymayın, tenimi dağlar, Dostlarım kefene saracak bir gün!   Götürürken birkaç suâl sorulur, Günâh sevap, büyük defter dürülür, Sonra başucumda telkin verilir, Münker-Nekir suâl soracak bir gün!   Kimisi iyi der, kimisi kötü, Kimi der ki; ağır geldi tabutu, Göğsümün üstünde zambağın otu, Açılıp çiçeği solacak bir gün!  

Ladikli Ahmed Ağa

Resim
Ladikli Ahmed Ağa Doğumu Ve Ailesi 1304 (1888) yılında Konya Vilayetinin Sarayönü Kazasına bağlı, Lâdik (Halıcı) Kasabasında dünyaya gelir. Babasının adı Mehmet, annesinin adı Emine'dir. Yusuflar Sülâlesindendir. Üç erkek bir kız olmak üzere dört kardeştir. Yıllarca çobanlık yaptığından dolayı muhitinde ÇOBAN AHMET olarak tanınmıştır. Sonradan Elma soyadını almıştır. Manevi bir yolla kendisine “Hüdâî” adı verilmiştir: Ol Mevla’m koymuştur Hüdâî adım, Melekler ederler gökte feryadım, Mevla’mın aşkından almışım tadım, Yansa da ayrılmaz haktan Hüdâî… Hatice Hanımla evlenmiştir. İkisi oğlan dördü kız olmak üzere altı tane çocuğu vardır. Hâlâ hayatta olan çocuk ve torunları vardır. Okur-Yazarlığı Hikmeti ilahi ÜMMÎDİR (Okuma yazması yoktur). Bu durumunu şu beytinde dile getirmektedir: Bir Üstaddan okumadım, yol nedir erkân nedir? İım-i Zahir okumadım, kalpteki bürhan nedir? Ey beni yaratan Hüda’m, cümle bilgi sendedir… Dertliler geldi

Güçlü Beyin

Ahmet Yıldız’ın “Güçlü Beyin” Kitabındaki 10 Kritik Bilgi 1. Washington Üniversitesinden Geraldine Dawson’ın Major Depresyon hastası olan annelerin çocukları üzerinde yaptığı önemli bir araştırmada çevrenin beynin gelişiminde çok önemli olduğunu göstermektedir. Dawson, major depresyon hastası olan annelerin çocuklarının beyinlerini incelemiştir. Bu çocukların beyinlerinin ön sol lobunda fiziksel anormallikler tespit etmiştir. Bu anormalliğin nedenini ise hasta annelerin çocuklarına daha az gülmeleri, heyecan dolu bir hayat sunamamaları ve hayat sevgisini aşılayamamaları olduğunu tespit etmiştir. Çocukların beyni çevrelerinden etkilenmişti. Bu çocuklar için artık yapacak bir şey yok mudur? 2. 1980’li yıllarda Harvard Tıp Fakültesi uzmanlarının bir Romen yetimhanesindeki bebekleri incelemesi sonucu elde ettiği veriler sevginin önemini göstermektedir. Bu yetimhanenin sevgiden yoksun, kasvetli ve soğuk ortamında yetiştirilen bebeklerin bedensel ve zihinsel gelişimlerinde sorunlar g

İstanbul'a Dev Bilim Merkezi Geliyor

Resim
İstanbul'a Dev Bilim Merkezi Geliyor Türkiye'nin birçok ilkini bünyesinde barındıran (ilk özel teşebbüs) “İstanbul Bilim Merkezi, Üsküdar’da ekim ayında açılıyor “İstanbul Bilim Merkezi Üsküdar”ın, İstanbul’u bilim ve teknoloji turizminin yeni merkezi yapması hedefleniyor. Kurum, Her yıl en az 500 özel ve yetenekli çocuk ve gencin bilimsel araştırma yapmasına, uluslararası yarışmalara katılmasına ve geliştirdiği projenin patent alımına destek sağlanacak. Asal Bilim Yönetim Kurulu Başkanı Esat Ertaç Erbesler, “Ülkemizde de bilim insanı sayısı ve niteliğini artıracak global merkezlere ihtiyaç var. Bu amaçla, Üsküdar’da kurulan Bilim Merkezi, özellikle gençlerin bilimsel çalışmalarına imkan sağlayacak, inovasyon odaklı bir kompleks olacak” dedi. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “3 ay içinde Türk Uzay Ajansı”nın açılacağını açıklamasına paralel bu yıl içerisinde İstanbul’da dev bir bilim merkezi de hizmete giriyor… İstanbul Üsküdar’da (E-5 üzeri Göztepe kav

Osmanlı’da Ok Atışı

Osmanlı’da Ok Atışı Ok atılacağı zaman, büyüklerden birkaç kişi iki fırka olur, karşı karşıya dururmuş. Birinci ok atılınca, birinci fırka;     •    Ok elinden bir! İkinci fırkada;     •    Eresin kemale, olasın pir! Diye yüksek sesle bağırırlarmış. İkinci ok atılınca birinci fırka:     •    Ok elinden iki! İkinci fırka da:     •    Sana lazım olsun peyki! Dermiş. Oklar böyle atıldıkça karşılıklı sözler devam edermiş.     •    Ok elinden üçe!     •    Görmesin pazıların güç!     •    Ok elinden dört!     •    Düşmanının başına dert!     •    Ok elinden beş!     •    Olasın pirelere eş! On ikinci ok atılınca:     •    On iki imamı hürman aşkına! “Ruhları şad olsun!” oklarımız tamam oldu, denilirmiş.

İyi Arkadaş

İyi Arkadaş Ahmet Câmî Hazretleri; İyi bir arkadaşın nasıl olacağını anlatırken buyurdu ki: Tanıştığınız, görüştüğünüz, berâber olduğunuz kimsenin iyi arkadaş mı, kötü arkadaş mı olduğunu anlamakta dikkat edilecek husus ve ölçü şöyledir: Gördüğünüz, görüştüğünüz, berâber olduğunuz, birlikte oturup, kalktığınız kimse, sizin Allah’ü teâlâyı hatırlamanızı ve unutmamanızı, O'nu dil ve gönül ile anmanızı sağlıyor, bunu tâzeliyor ve kalbinizi uyanık tutuyorsa, işte o iyi arkadaştır. Ama beraber olduğunuz kimse, Allah korusun Cenab-ı Hakkı ve O'nun zikrini size unutturuyorsa, gerçekten bil ki, o kimse kötü arkadaştır. Ondan sakınmak elbette çok lâzımdır. (Ondan, yırtıcı aslandan kaçar gibi hattâ daha çok kaçmalıdır.) Çünkü aslanın yapacağı, olsa olsa canını almaktır. Aslan insanın canını alabilir, onu öldürebilir. Fakat îmânına zarar veremez. Kötü arkadaş ise, insanın hem îmânının ve hem de canının gitmesine, onun ebedî felaketine sebeb olur. İyi bir arkadaş, iki cihân içi

Dostluğun Öyküsü

Resim
Dostluğun Öyküsü Ahmet ve Nihat adında iki arkadaş varmış. Aynı okulda okuyorlarmış. Ahmet İstanbul'da yaşayan, evi, arabası yeterince parası olan biriymiş. Nihat memleketten İstanbul'a gelmiş zor şartlar altında yaşayarak okuyormuş. Bunlar zamanla daha da iyi arkadaş olmuşlar. Ahmet Nihat'ın durumuna üzülüyor, yardım yolları arıyormuş. Nihat'ı evine almış. Yedirmiş içirmiş. Cebine para koymuş. Üstünü giydirmiş. Kendine aldığı yeni kıyafetleri bile ona vermiş. Artık beraber gül gibi yaşayıp gidiyorlarmış. Bir gün Ahmet camdan dışarı bakıyormuş. Karşıdan gelen, uzun süredir hayran olduğu ve yakında açılmak istediği kızı görmüş. Ve sonra arkadan Nihat'ın onu takip ettiğini. Nihat eve gelmiş ve Ahmet'e o kızdan çok hoşlandığını aralarını yapıp yapamayacağını sormuş. Ahmet kendisinin de ondan hoşlandığını söyleyememiş. Arkadaşının üzülmesini istememiş çünkü. Aralarını yapmış. Derken zamanla okul bitmiş. Nihat bir süre sonra Kayseri'ye Vali olmuş. Evi arab

İlm-i Siyaset

İlm-i Siyaset Şam’da bir medresede ilim tahsil eden bir Molla Ahmet varmış. Bir gün memleketinden bir tanıdığı ziyaretine gelerek annesinin selamını iletmiş. Annesi oğluna, babasının Hakkın rahmetine kavuştuğunu, kendisinin yalnız başına kaldığını, artık oğlu yeteri kadar tahsil gördüyse yanına gelmesini ve şu ahir ömründe oğlunun birkaç gün de olsa hayrını görmek istediğini bildirmiş. Bu haberi alan Molla Ahmet bir tarafta babasının ölümünden duyduğu üzüntü, diğer yanda annesinin yalnız başına yaşayakalmasından duyduğu kaygı, koştura koştura medresenin baş müderrisinin kapısını çalmış. Baş müderris Ahmet’e telaşının sebebini sormuş. Aldığı kötü haberi hocasıyla paylaşan Molla Ahmet hocasına, artık ilim tahsilini tamamlamış olduğunu, hocası ona bir icazetname yazarsa gidip memleketinde annesinin hizmetini görmek istediğini söylemiş. Başını biraz kaygılı kaygılı sallayarak Ahmet’i dinleyen hocası ona, ilim tahsilini tamamladığını ama henüz “ İlm-i siyaset” tahsilini yapmadığın