Kayıtlar

elma etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Kızıl Elma

  Kızıl Elma   Kutlu olsun seferimiz İstikamet Kızılelma Şahlansın her neferimiz İstikamet Kızılelma   Zeytin Dalı berekettir Özgürlüğe harekettir Afrin üstü harekattır İstikamet Kızılelma   Korksun bizden soysuz itler İnsin gökten tüm şehitler Bozkurt ruhlu koçyiğitler, İstikamet Kızılelma   Var oldukça bayrakta al Yerde son Türk, gökte hilal Gerçek olsun diye hayal İstikamet Kızılelma   Fırat Nehri kanlı çağlar Musul, Kerkük kara bağlar Yol ver bize karlı dağlar İstikamet Kızılelma   Düşmanı bastırmak için, Haini susturmak için Zulme kan kusturmak için İstikamet Kızılelma   Bizim elden farkımız bu Destanımız, türkümüz bu Üç bin yıllık ülkümüz bu İstikamet Kızılelma   Daha deniz daha ırmak Yakışır mı Türk'e durmak Gökler çadır, güneş bayrak İstikamet Kızılelma   Bin düşman az bir hain çok Türk'e Türk'ten başka dost yok, Altın yayda üç gümüş ok, İstikamet Kızılelma   Oğuz Han'd

Kırmızı Elmayı Gösterince

Kırmızı Elmayı Gösterince        Cenâb-ı Hak; bir kuluna hidâyet ve îmânda sebat murâd ederse, o kimseye rahmet-i ilâhiyye gelir.        Azrail aleyhisselâm bir müminin rûhunu almak istediğinde o rûh,        “Sen bununla mı emrolundun? Sana itaat edemeyeceğim” der.        O zaman Azrail aleyhisselâm:        “Evet, ben bununla vazîfelendirildim” buyurduğunda, rûh kendisinden delîl, alâmet ister.        Ve der ki;        “Allahü teâlâ beni yarattı ve şu cesedime koydu. Bu zaman sen orada yoktun. Şimdi beni almak istiyorsun.”        Allahü teâlâ buyurur ki;        “Kulumun rûhunu, canını aldın mı?”        Azrail aleyhisselâm,        “Yâ Rabbî, kulun şöyle şöyle demekte, alabileceğime dâir benden delîl (burhan) istemektedir” diye arzedince:        Allahü teâlâ buyurur ki;        “Kulumun rûhu doğru söylemektedir. Ey Azrail! Şimdi Cennete git. Oradan bir elma al, delîl ve burhanındır. Onu kulumun rûhuna göster.”        Azrail aleyhisselâm buyurulanı yapar. Ce

Baban O Elmayı Isırmasaydı…

Baban O Elmayı Isırmasaydı… Hanefî Mezhebinin imamı olan İmâm-ı Âzam namıyla mâruf Numan b. Sabit’in babası Sabit hazretleri, henüz gençlik yıllarında daha evlenmemiş iken, günün birinde bir dere kenarında abdest alıyordu. O sırada derenin sularına kapılıp gelen irice, kıpkırmızı bir elma gördü. Elmayı canı çekti ve gayri ihtiyari olarak uzanıp elmayı aldı ve ısırdı. Isırdığı anda kafası dank etti. Çünkü helâl yiyecek konusunda son derece hassas olan, yediğine ve içtiğine azami derecede dikkat eden Sabit hazretleri; nereden geldiğini, kime ait olduğunu bilmeden, sahibinden izinsiz olarak bu elmayı ısırmıştı. Fevri hareket ettiği için hata ettiğini anladı, elmanın sahibini bulup helâlleşmesi gerektiğini düşündü. Zira o ısırıkla beraber az da olsa elmanın suyunu yutmuştu. Hemen elmanın sahibini bulmak için harekete geçti. “Bu elmayı dere getirdiğine göre, belli ki derenin kenarındaki bir bahçede bulunan elma ağacından düşmüştür” diye düşündü. Ve suyun geldiği yöne doğru yürüdü

Çoban ve Elma Ağacı

Çoban ve Elma Ağacı Yaşlı çoban sürüsünü otlatmak için yaylaya çıktığında tepeye yakın bir elma ağacının altında dinlenir ve eğer mevsimiyse, onunla konuşarak: "Hadi bakalım evladım, derdi. Bu ihtiyarın elmasını ver artık".    Ve bir elma düşerdi, en güzelinden, en olgunundan. Yaşlı adam sedef kakmalı çakısını çıkartarak onu dilimlere ayırır ve küçük bir tas yoğurtla birlikte ekmeğine katık ettikten sonra, babasından kalan Kur'an'ını okumaya koyulurdu.    Çoban, bu ağacı yirmi yıl kadar önce diktiğinde sık sık sular, bunun için de büyükçe bir güğüme doldurduğu abdest suyundan geriye kalanı kullanırdı.    Elma ağacının kökleri, belki de bu sularla kuvvet bulmuş ve kısa sürede serpilip meyve vermeye başlamıştı.    Çoban o zamanlar henüz genç sayıldığından şöyle bir uzandı mı, en güzel elmayı şıp diye koparırdı. Fakat aradan geçen bunca yıl içinde beli bükülüp boyu kısalmış, ağacınkiyse bir çınar gibi büyüyüp göklere yükselmişti. Ama boyu ne olursa

Bir Damla Elma Suyuna İki Yıl Hizmet Eden Genç

Bir Damla Elma Suyuna İki Yıl Hizmet Eden Genç İmam-ı Azam Rahmetullahi Aleyh Efendimizin babası Numan bin Sabit Hazretleri, henüz gençliğinin baharındayken, bir dere kenarında abdest alır. Bir de bakar ki suda yüzerek bir elma geliyor. Elmayı alıp ısırır. Elmanın suyu dişlerine dokununca, birden bire kendini toparlar. “Ben ne yaptım! Bu elmanın elbette bir sahibi var. Benim olmayan bir elmayı nasıl olur da sahibinden izinsiz ısırırım,” der. Bir anlık gafletinden uyanır. ve suyun akıp geldiği tarafa yürümeye başlar. Bakar ki güzel bir bahçe var. Bu ısırdığım elma, bu bahçeden diyerek, bahçe sahibini bulur. Helâllik istemek üzere: “-Efendim! Bu elma sizin ağaçlardan düşmüş olacak. Şu akan derede buldum. Gaflet ile elmayı alıp ısırdım. Elmanın bedelini vereyim! Ne isterseniz yapayım, yeter ki hakkınızı helâl edin!" Diyerek rica eder, yalvarır. Bahçe sahibi: “Hayır, helâl etmem! Eğer bana iki yıl boyu çalışırsan o zaman düşünürüz belki helâl ederim.” İmam-ı Azam Rahm