Bir Damla Elma Suyuna İki Yıl Hizmet Eden Genç

Bir Damla Elma Suyuna İki Yıl Hizmet Eden Genç

İmam-ı Azam Rahmetullahi Aleyh Efendimizin babası Numan bin Sabit Hazretleri, henüz gençliğinin baharındayken, bir dere kenarında abdest alır. Bir de bakar ki suda yüzerek bir elma geliyor. Elmayı alıp ısırır. Elmanın suyu dişlerine dokununca, birden bire kendini toparlar.
“Ben ne yaptım! Bu elmanın elbette bir sahibi var. Benim olmayan bir elmayı nasıl olur da sahibinden izinsiz ısırırım,” der. Bir anlık gafletinden uyanır. ve suyun akıp geldiği tarafa yürümeye başlar. Bakar ki güzel bir bahçe var. Bu ısırdığım elma, bu bahçeden diyerek, bahçe sahibini bulur.
Helâllik istemek üzere:
“-Efendim! Bu elma sizin ağaçlardan düşmüş olacak. Şu akan derede buldum. Gaflet ile elmayı alıp ısırdım. Elmanın bedelini vereyim! Ne isterseniz yapayım, yeter ki hakkınızı helâl edin!" Diyerek rica eder, yalvarır.
Bahçe sahibi:
“Hayır, helâl etmem! Eğer bana iki yıl boyu çalışırsan o zaman düşünürüz belki helâl ederim.”
İmam-ı Azam Rahmetullahi Aleyh ’in babası Numan bin Sabit Rahmetullahi Aleyh “Ahirette ceza çekmektense iki yıl çalışmak evlâdır, baş üstüne!” der.
Yılmadan yorulmadan iki yıl sadakatle çalışır. İki yıl dolunca bahçe sahibinin yanına gider.
“Efendim bugün son günümdür; iki sene doldu. Hakkınızı helâl edin de gideyim!” Bahçe sahibi:
“Hakkımı son bir şartla helâl ederim! Onu da yaparsan gidebilirsin. Benim bir kızım var. Gözleri görmez, kulakları işitmez, dili lâldir, elleri sakat bir iş yapamaz, ayakları sakat yürüyemez. Bu kızımla nikâhlanırsan o zaman helâl ederim, yoksa etmem! Der.
Numan bin Sabit Rahmetullahi Aleyh hiç düşünmeden bahçe sahibinin o şartına da;
“Peki, baş üstüne!” der. Numan bin Sabit Rahmetullahi Aleyh’in ailesine de haber verilir. Düğün hazırlıkları yapılır, ziyafetler verilir, nikâh kıyılıp damat gerdeğe girer. Bir de bakar ki; sapasağlam, ayın on dördü bir gelin!”
Numan bin Sabit Rahmetullahi Aleyh;
“Olamaz, bir yanlışlık var!” Diyerek dışarı fırlar. Hemen kayınpederine koşar.
“Aman efendim! Siz bana, gözsüz, kulaksız, elsiz, dilsiz, ayaksız bir kızım var demiştiniz. Hâlbuki sapa sağlam, dünyalar güzeli bir gelinle karşılaştım!” der.
Kızın babası:
“Hayır, evlât yanlış biri ile karşılaşmadın! Beni iyi dinle! Benim kızım harama bakmaz, gözleri kördür. Haram şeyler dinlemez kulakları sağırdır. Dedikodu, gıybet, nahoş şeyler söylemez dili lâldır. Elleriyle haram işlemez, elleri sakattır, haram yerlere gitmez, ayakları sakattır. Tam da kızıma senin gibi bir iman ve takva ehli damat arıyordum ki, Allah’ü Teâlâ karşıma seni çıkardı. Seni iki yıl çalıştırdım. Gerçekten samimi birisi mi yoksa rol yapan birisi mi diye? Kızımın sıfatlarının tam tersini söyledim. Gerçekten hakkını helâl ettirmek isteyen birisi mi diye? Esas olan sen hakkını helâl et! Elmanın bir damla suyuna iki yıl bana hizmet ettin! Hiç görmeden dünyanın en sakat denen kızıyla evlenmeyi kabul ettin! Artık benim de oğlum oldun! Yanlış gelin dediğin o güzel kız senin helâlindir. Allah’ü Teâlâ’dan size ömür boyu mutluluklar dilerim. Sizden sizler gibi takva ehli torunlar bekliyorum.”
Numan bin Sabit Rahmetullahi Aleyh kayın babasının ellerini öperek gerdeğe girer.
İşte İmam-ı A’zam Efendimiz Rahmetullahi Aleyh böyle bir anadan ve babadan meydana geldi. İmam-ı A’zam Rahmetullahi Aleyh çocuk iken, üç günde Kur’an-ı Kerimi hatmetti ve koşa koşa eve geldi.
Annesine:
“-Anneciğim! Üçüncü gün Kur’an-ı Kerimi, hatmettim” diyerek annesinin boynuna sarıldı.
Annesi:
“-Oğlum! Eğer baban, o elmayı izinsiz ısırmasaydı, sen Kur’an-ı Kerimi bir günde hatmedecektin” dedi.
Şimdi biz ümitsizliğe kapılmayalım. Bu kadar noksanlarımız var. Helâl haram bilmiyoruz. Bilsek de yapmıyoruz, dikkat etmiyoruz. Ne olacak bizim hâlimiz?
Muhterem kardeşlerim! Allah’ü Teâlâ her günahı affeder. Hepimizin hataları çoktur. Yeter ki tövbe edip Rabbimizin yoluna dönelim. Eğer başkaları kötü şeyler okurken biz iyi şeyler okuyorsak bu bizim iyi yolda olduğumuzu gösterir. Allah’ü Teâlâ’nın bizi sevdiğini gösterir. Yeter ki tövbe edip hak yola gelelim.
Bir insan Allah’ü Teâlâ beni seviyor mu sevmiyor mu diye bir soru sorsa bu sorunun cevabı basittir. Kişi yararlı işler yapıyorsa Allah’ü Teâlâ onu seviyor demektir.
Nitekim Peygamberimiz Aleyhisselâm bir Hadis-i Şeriflerinde; “Eğer Allah'ın sizi sevip sevmediğini düşünüyorsanız sizi ne ile meşgul ettiğine bakın!"
Bu hadisin açıklaması şöyledir:
Eğer günlük hayatta malayani yani boş işlerle meşgul değilseniz hayatınız O'nun istediği şekilde geçiriyorsanız, her yapacağınız işten önce; “Bu işi yaparsam Rabbim benden razı olur mu?” diye soruyorsanız bilin ki Allah’ü Teâlâ sizi seviyordur...
Erzurum evliyalarından Garip Hafız rahmetullahi aleyh bir akşam evde hanımıyla oturmuş sohbet ediyorlardı. Bir ara hanımı;
“Efendi, ben bir şeyi çok merak ediyorum.”
            “Hayırdır hanım. Neyi merak ediyorsun?”
“Allah’ü Teâlâ beni seviyor mu acaba?”
            Mübarek sordu;
“Peki, sen Allah’ü Teâlâ’yı seviyor musun hanım?”
“Elbette, hem de çok seviyorum.”
Buyurdu ki;
“Öyleyse o da seni çok seviyor. Çünkü sevgi yukardan gelir. O seni sevmeseydi, sen onu sevemezdin!”
Allah’ü Teâlâ’nın sevdiği insanın aklından; “Allah’ü Teâlâ” hiç çıkmaz. Eğer bir insan sürekli Allah’ü Teâlâ’yı düşünüyorsa aklı sürekli Allah’ü Teâlâ'yla irtibat halinde ise bu insanın “Acaba Allah’ü Teâlâ beni seviyor mu?” diye sorması gereksizdir.

            Allah’ü Teâlâ hepimizi kendisini sevenlerden ve Allah’ü Teâlâ tarafından sevilen kullarından eylesin! Âmin! 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis