Kayıtlar

Mart 9, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hüsrana Ermeden

Hüsrana Ermeden Bahar aylarının verimli toprakları içinde iki tohum yan yana yatıyormuş. Tohumlardan biri diğerine, “Ben büyümek istiyorum!” demiş, “Köklerimi altımdaki toprağın derinliklerine ve filizimi yeryüzüne göndermek istiyorum… Baharın müjdecisi tomurcuklarım açılsın istiyorum… Güneşin sıcağını yüzümde, sabahın tatlı dokunuşunu yapraklarımda hissetmek istiyorum!”Ve büyümeye başlamış tohum. İkinci tohum ise, “Ben korkuyorum” demiş. “Köklerimi altımda yatan toprağın derinliklerine gönderirsem, karanlıklarda beni neyin beklediğini bilemem. Üstümdeki toprağı zorlayıp yeryüzüne çıkmaya çalışsam, filizlerim zarar görebilir. Hem tomurcuklarım açmaya başladığında üzerlerinde salyangozlar gezip, onları yemeğe kalkarsa? Ya tomurcuklarım açılıp, çiçeğe dönüştüklerinde küçük bir çocuk beni koparıverirse? Yo, hayır. Büyümek için henüz erken. En iyisi burada kalıp beklemek…” Ve ikinci tohum beklemeye başlamış. O sırada yumuşamış olan bahar toprağını eşeleyen bir karga bulmu

Kendine Güven Dersleri

Resim
Kendine Güven Dersleri Batılı adam şark ülkesinde malum gezisine çıkar, yolda rastladığı çocuğa sorular sormaya başlar. Çocuk mahcuptur, yani hicaplı henüz ar perdesi yırtılmamıştır öncelikle yabancıya karşı temkinli olma gereği sonra edebi gereği susar, ısrarlı sorular sonunda sesi titreyerek cevap verir, yüzü kızarır. Batılı, sen hayatta başarılı olamazsın, kendine güvenin yok, önce seni rahatlatacak, iyi hissettirecek ilaç vereyim sonra çeşitli telkin ve derslerle hayata hazırlayayım der vee minik fareyi kükreten macera başlar. Son zamanlarda pek çok yerde kişisel gelişim dersleri veriliyor, seminerler düzenleniyor. Hayallere giden yolların kendine güvenden geçtiği, mutluluk ve başarı anahtarının kendine güvenmek olduğunu anlatıyorlar uzun uzun. Sınava hazırlanan bir öğrenciye, iş görüşmesine gidecek birine, eş bulmak isteyene, eşiyle mutlu olmak isteyene hep kendine güvenmesi gerektiği telkin ediliyor. Bu derslere ilave ‘’ İngiltere’de piyasaya çıkan yeni bir h

Ne Edersen Kendine Edersin!

Ne Ekersen, Onu Biçersin! Kadının bir komşusu varmış. Her gün sabahtan akşama kadar; ‘Ne Ekersen, Onu Biçersin!’ diye tekrar edip duruyormuş. Günlerce, aylarca, hep aynı laf... Artık kadın komşusunu öldürmeyi düşünecek noktaya gelmiş. Eliyle zehirli bir yemek hazırlamış. Komşusunu yemeğe davet edip zehirleyecek ve bu laflardan kurtulacakmış. Komşusunu davet etmek için evden çıkmış. Komşusunu davet etmiş, bir an önce yemeği yiyip ölmesini istiyormuş! “Komşu ben gidiyorum sofrayı hazır edeyim sen gelirsin diye hızlıca evine dönmüş. Bir de ne görsün? Askerden dönen kendi öz oğlu hazır yemekleri atıştırmış… Atıştırmış ama ölüsü, sobanın yanında yatıyormuş… Kötü kalpli kadın, deli gibi ağlarken; ağzından birdenbire şu sözler dökülüvermiş: ‘‘Herkes kendine eder! Yaptığın, kendine döner! İyiler dağları aşar, Kötüler düz yolda şaşar!’’.

Altın Top

Altın Top Zengin bir ailenin fakir bir komşusu varmış. Evlerindeki saadetin dalgalanmaları, zengin ailenin duvarlarını aşarak kulaklarına kadar ulaşırmış. Akşam olunca, fakir ailenin evindeki gülme ve saadeti duyunca zengin komşu gıpta edermiş. Bir gün karısına demiş ki: - Biz bu kadar zengin olduğumuz halde neden neşemiz yok? Sen yarın fakir komşunun hanımından sor bakalım, saadetlerinin sebebi ne ise, biz de onlar gibi saadete nail olmaya çalışalım. Kadın sabah olunca fakir komşuyu ziyarete giderek, konuşma sırasında evlerindeki saadetin sebebinden sual açmış, fakir komşunun hanımı demiş ki: - Bizim küçük bir altın topumuz var. Akşam olunca ben efendime o da bana altın topu atarak oynar eğleniriz. Akşam olunca zenginin karısı meseleyi kocasına nakletmiş. Adam ertesi gün bir kuyumcuya giderek altın bir top sipariş etmiş. Topu aldığı günün akşamı karısı ile karşı karşıya oturup, altın topu birbirlerine atmaya başlamışlarsa da, hayal ettikleri neşe bir türlü doğmamış... H

Ne Zaman Ağlarsın Kendine???

Ne Zaman Ağlarsın Kendine??? Ağla kendine... Ben Müslümanım deyip de, İslamiyet’i yaşamadığında… Ağla kendine... Kardeşlerin ağlarken senin kahkahaların yükselince, Onlar yokluk çekerken sen nimetleri küçümserken… Ağla kendine... Nefsinin arzuları önünde zayıf görünce, Günahların önünde mükemmel olunca… Ağla kendine... Münkeri görüp de inkâr etmediğinde, Hayır’ı görüp de hakir gördüğünde Ağla kendine... Filim tesirinde kalıpta akıttığın gözyaşlarına, Kuran kerimi duyup ta tesirinde kalmadığında… Ağla kendine... Yalan dünyanın peşinde koşarken, Allaha itaatte kimseyle yarışmazken… Ağla kendine... Namazın ibadetten âdete, Rahatlık saatinden sıkıntıya dönüşünce… Ağla kendine... Eşarbını toplum gereği örtündüğünde, Seni mecburen setrettiğinde… Ağla kendine... Vaktini boş yere heder ettiğinde, Hesabı bilip te gaflette olduğunda… Ağla kendine... İbadetlerde lezzet ve huzuru bulamadığında… Ağla kendine... Sı

Âlemi Başıboş Sanma Ey Ahmak!

Âlemi Başıboş Sanma Ey Ahmak! Âlemi başıboş sanma ey ahmak, Bütün mahlûkatı yaratan vardır. Başını kaldır da âleme bir bak! Göğü yıldızlarla donatan vardır. Tesadüf olur mu şu yüce nizam? Her şeyde görülür büyük intizam. Takvimli bir saat gibi muazzam, Ay ile güneşi yürüten vardır. Bize yağlı fındık veriyor çalı, Bir böcek ipekten dokuyor halı, Zehirli bir arı yapıyor balı, Bunların hepsini öğreten vardır. İnek su içiyor, saf süt oluyor, Ağaç, ekşi tatlı meyve veriyor, Şimşekler çakıyor, rahmet yağıyor, Gökte yıldırımı gürleten vardır. Maksatsız göz görür, kulak duyar mı? Hoca, aklı olan küfre kayar mı? Cehennemde tatlı cana kıyar mı? Dilimizi döndürüp söyleten vardır. (Alıntı)

Korkunç Gerçek: Herkes Kendine Eder!!!!!!!

Korkunç Gerçek: Herkes Kendine Eder!!!!!!! Hızlı bir çalışma temposunun ardından saatin beş olduğunu kat nöbetini devretmeye gelen hemşire arkadaşlar sayesinde fark etmiştik. Yoğun bir gündü. Çocuk servisleri hastanelerin en yoğun ve gürültülü servisleridir. Artık günün yoğunluğu geçmiş servis sessiz bir hâl almıştı, akşam tedavilerini henüz bitirmiş ofiste çay içmeye gitme telaşındaydım. Çünkü günün ilk çayını içme fırsatı yakaladım diye kendi kendime düşünüyordum. Kep dağılmış saçbaş karışmış yorgun bitkin bir haldeydim tedavi odasından çıktığımda. Aynada kendimi tanıyamadım. Ofise geldiğimde hemşire odasının telefonu çalıyordu. Oturduğum yerden büyük bir güçlükle ayağa kalktım ve telefona gittim; karşıdaki ses acilde trafik yaralılarının olduğunu, içlerinde çocukların da bulunduğunu, damar bulamadıklarından dolayı acile yardıma gelmemi söylüyordu. Tüm yorgunluğumu unutmuş hızla acil servise yönelmiştim ki diğer telefonda nöbetçi hekimin cerrahi hekimiyle gelip gelmeme

Allah'ın Varlığına Delil

Allah'ın Varlığına Delil Ehli mânâdan bir zat, dağda koyun otlatmakta olan bir çobana rastlayıp:  “Allah var mı, varsa delilin nedir?” Diye sorar.  Çoban kendisinden hiç beklenmeyen şu cevabı yapıştırır: — Deve izleri, oradan devenin geçtiğini, insan ayak izleri yine oradan insan geçtiğini gösterir de, bu kadar kâinat, burçlar, ufuklar, aylar, güneşler, yıldızlar ve saymakla bitmez varlıklar Allah'ın varlığına delil olarak yetmez mi? Der. (Alıntı)

Hırsızlığın Cezası

Hırsızlığın Cezası Halife Ömer Radiyallahü Anh’ın huzuruna bir hırsız getirdiler. Halife: — Niçin hırsızlık yaptın? Diye hırsıza sordu. O: — Çaldıysam Allah'ın takdiridir. Allah benim çalmamı takdir etmiş ki çaldım, dedi. Halife Hazreti Ömer Radiyallahü Anh bu sözleri söyleyen hırsıza iki ceza birden verdi: Hem elini kestirdi, hem de dayak attırdı. Hadiseye şahit olanlar niçin böyle yaptığını sordular. O: — Hırsızlık yaptığı için elini kestirdim, Allaha iftira ettiği için de dayak attırdım. İftira edenin hakkı dayaktır, buyurdu. (Alıntı)

Annenin Duası

Annenin Duası 17 -18 yaşlarında mânevi yolda büyük dereceler kat'eden Beyazıd-ı Bestamî Hazretlerine, bu mertebeye nasıl ulaştığı soruldu. “Annemin duası beni yüceltti” buyuran Beyazıd-ı Bestamî, başından geçen hadiseyi şöyle anlattı: — Annem, yaşlı ve hasta idi. Bir gece benden su istedi. Ben hemen uykudan uyanıp anneme su almak için dışarı çıktım. O anda kaplarda su bulamamıştım. Bakır tasla dışarıdan suyu alıp da içeri girdiğimde, annemi uyumuş buldum. Uykusundan uyandırmadım, bir müddet başucunda uyanmasını bekledim. Bir müddet sonra annem uyanıp da benden su isteyince, Ben de hemen diğer elimde soğuktan donmuş buz gibi tası verdiğimde, tasla beraber elimin derisinin kavladığını gören Annem, çok üzülmüştü ve ağlayarak, Allah'a dua ediyordu. Ya Rab, Sen bu fedakâr oğlumu görüyorsun, ne söyleyeyim Ya Rabbi, Ne söyleyeyim, ne söyleyeyim, Diye üç defa seslendikten sonra, Allah'ım onu aziz eyle, deyip elini yüzüne sürdü. O geceden itibaren bende bazı değişiklik

İslâmda Ticaret

İslâmda Ticaret İmam-ı Azam Hazretleri, ticaretle meşgul olurdu. Elbisecilik yapan İmama kadının biri, ipek bir elbise getirip satmak istediğini söyledi. Hazreti İmam: — Kaç paraya vereceksiniz? Diye sordu. Kadın: — Yüz dirheme! Dedi. İmam-ı Azam, baktı ki elbisenin değeri yüz dirhemden fazla... — Bu elbise söylediğinden fazla eder. Kaça vereceksin ? dedi. Kadın ikiyüz dirheme verebileceğini söyleyince, O, yine değerinin fazla olduğunu söyleyerek artırmasını söyledi. Kadın artıra artıra dört-yüz dirheme kadar çıkardı ama îmam-ı Azam Hazretleri yine de elbisenin değerinin bundan da yüksek olduğunu söylüyordu. Kadın şüpheye düşüp: — Sen benimle alay mı ediyorsun. Ben bu elbiseyi satmak istiyorum. Kaça alacaksan al, dedi. Kadının bu çıkışları üzerine, İmam-ı Azam Hazretleri: — Anlaşılan biz bu elbiseye fiat biçemeyeceğiz. En iyisi anlayan birisini çağıralım da buna o bir fiat takdir etsin, diyerek bir elbisecî çağırdı. Gelen adam, elbisenin değerinin

Osmanlı Orduları Ve Savaş

Osmanlı Orduları Ve Savaş Avrupalıların Muhteşem Süleyman adını verdikleri Kanunî Sultan Süleyman, 250 bin askeriyle Mohaç muharebesine çıkmıştı. 250 bin asker günlerce Avrupa ortalarında yol alırken çeşitli bağ ve bahçelerden de geçiyor ve Osmanlı Türk askerinin geldiğini gören köylüler evlerini ve tarlalarını bırakarak dağa kaçıyorlardı. Çünkü onlara göre, düşman girdiği yerde canlı bir insan bırakmaz, ya esir alır ya öldürürdü. Meşhur Avusturyalı tarihçi Hammer'in yazdıklarına göre, yemyeşil bağ ve bahçelerini olduğu gibi bırakıp dağa kaçan Macarlar, artık her şeylerinden vazgeçmişler ve canlarını kurtardıklarına seviniyorlardı. Onlar, 250 bin-askerin geçtiği bağdan hayır beklemezken, ordu geçip gittikten sonra gelip tarlalarını gezdiklerinde hakikaten tarlalarındaki üzümlerin yendiğini, fakat her salkımın yerine bir liranın bağlanmış olduğunu hayretler içinde gördüler. Beklemedikleri bu manzara ile karşılaşan Macarlar, sanki Osmanlıların tarlalarından geçmesine sevinm