Bardak Olmayı Bırak Göl Olmaya Bak!
Bardak Olmayı Bırak Göl Olmaya Bak! Bir zamanlar, hayatın sadece zâhirinde takılı kalmayan, hadiselerin görünen kısmından ziyâde, derûnundaki hakikatleri temâşâ etme gayretiyle hareket eden, hikmet ehli, yaşlı bir tahta oyma ustası yaşarmış. Bu ustanın da, hayata dâimâ karamsarlıkla bakmayı huy edinmiş, her şeyden şikâyet eden ve hiçbir zaman memnun olmayan ham bir çırağı varmış. Öyle ki, ustası ne kadar güleryüzlü ise, çırak o kadar abus çehreli; ustası ne kadar cömert ise, çırak o kadar cimri; ustası ne kadar yardımsever ise, çırak da o kadar bencilmiş. Günlerini, dünyaya gelişin imtihan hikmetine binâen olduğunun idrâkinden uzak olarak geçiren bu çırak, başına gelen en küçük sıkıntıda bile yüzünü buruşturup şikâyet edermiş. Hayat onun için sanki sırf kötülüklerden, sıkıntılardan, acılardan, dertlerden ve mutsuzluklardan ibâretmiş… Hikmet ehli olan ustası, bir gün bu çırağına güzel bir ders vermek istemiş. Onu, bakkala tuz almaya göndermiş. Âdeti olduğu üzere çırak da söylene...