Arifler Sultanı Olasın Oğlum
Arifler Sultanı Olasın Oğlum Dondurucu bir kış gecesi. Rüzgâr evin damını dövüp durmakta... Kah pencereleri zorlamakta, kah kocaman ağaçların belini bükmekte, kah yürek hoplatarak ıslık çalmakta... Rüzgarın ve boranın çıkardığı ses geceye hakim... Camları demir bir balyoz gibi döven, kapıları gıcırdatan rüzgârın sesiyle herkes uykunun derin iklimlerinde... Beyazıt’ın mübarek annesi de derin uykularda... Bir ara uykuyla uyanıklık arasında yattığı yerden oğluna seslendi: - Tayfun, oğlum! Suuu... Susadım! Küçük Tayfun birden yerinden fırladı, buzlarla çevrili su testisini eline aldı... Ve annesinin yatağının başına koştu... O da ne? Anne çoktan kendinden geçti. Yeni bir uykunun iklimlerine dalıvermişti. Ne aklında su kalmış, ne de oğlu... Harika çocuk, annesini uyandırmaya kıyamadı ve buzlu testi elinde beklemeye koyuldu... Ne vakte kadar bilinmez... Belki saatlerce, belki gece boyu, belki daha az bir zam...