Kayıtlar

Nisan 14, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Evden Çıkarken ve Eve Girerken Okunacak Dua

Evden Çıkarken Okunacak Dua Hz. Enes'den rivâyetle, kâinâtın serveri şöyle buyurdu: بِسْمِ اللهِ، تَوَكَّلْتُ عَلىَ اللَّهِ، لاَ حَوْلَ وَلاَ قُوَّةَ إلاَّ بِاللَّهِ "Allah'a tevekkül edip Allah'ın adıyla çıkarım. İbadete güç yetirmek ve günahlardan korunmak ancak Allah'ın kuvvet ve kudreti iledir." derse; (melek tarafından) ona şöyle söylenir: -Her kederden emin kılındın, muhafaza altına alındın ve doğru yola iletildin. Ayrıca şeytanlar onlardan uzaklaşır." (Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî) İnsan Evine Girdiği Zaman Şöyle Söylesin Ebu Mâlik el-Eşarî’den (radiyallahu anh) nakledilen rivayete göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: “Bir kimse evine vardığında; اَللَّهُمَّ إنّى أسْأَلُكَ خَيْرَ الْمَوْلَجِ وَخَيْرَ الْمَخْرَجِ، بِسْمِ اللهِ وَلَجْناَ، وَبِسْمِ اللهِ خَرَجْناَ وَعَلىَ اللَّهِ رَبَّنَا تَوَكَّلْناَ Okunuşu: Allahümme innî es’elüke hayra’l-mevlici ve hayra’l mahraci. Bismillâhi velecnâ

Bir Belâ Yaşayan Kimsenin Okuyacağı Dua

Bir Belâ Yaşayan Kimsenin Okuyacağı Dua Bir bela yaşayan birini görünce içinden bu duayı okursan; o bela ölünceye kadar başına gelmez. (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî) اَلْحَمْدُ للهِ الَّذِي عَافَانِي مِمَّا ابْتَلَاكَ بِهِ وَفَضَّلَنِي عَلَى كَثِيرٍ مِمَّنْ خَلَقَ تَفْضِيلًا Derse yaşadığı müddetçe ne olursa olsun bu belâdan âfiyette olur.” Okunuşu: “Elhamdü lillâhillezî âfânî mimmebtelâke bihî ve faddalenî alâ kesîrin mimmen haleka tefdîlâ” Manası: Seni uğrattığı dertten beni kurtaran ve beni yarattıklarının bir çoğundan üstün kılan Allah'a hamdolsun!

Vatan Benim, Ben Vatan!

Vatan Benim, Ben Vatan! Dinle iblis uşağı; ateş öyle yakılmaz, Fırat’ıma, Dicle’me kem göz ile bakılmaz! Kılıcı Alpaslan’ın kından çıksa sokulmaz! Ne gözüm kaçırırım, ne gözün kaçsın benden; Böldürtmem vatanımı çıkmadıkça can tenden… Daha nice badire, nice engel aşmışız, Malazgirt’te şahlanıp, Kosova’da coşmuşuz! Sen zehrini kusarken cehl ile savaşmışız, Işığımız İslam’dır; geçmez gönül sevenden! Böldürtmem vatanımı çıkmadıkça can tenden… Geçmişim şanla dolu alnım açık yüzüm ak, Terazim adalettir, bende namustur toprak, Bir senin kirli yüzen, bir de tarihime bak! Korkmaz asil milletim; ne kininden ne senden, Böldürtmem vatanımı çıkmadıkça can tenden… Türküm, Kürdüm, Laz, Boşnak ben vatanım arkadaş, Ege’de Zeybeğim ya Erzurum’da can dadaş! Diyarbakır’da halay Horon’da çekerim baş,   İki elbise çıkmaz tek yürek bu bedenden, Böldürtmem vatanımı çıkmadıkça can tenden… Doğu güneşim benim, ova bayır aşarım, Çukurova’da doğar, Marmara’da

Hâkim Böyle Olmalı

Hâkim Böyle Olmalı Eski zamanlarda, bir halife kıyafetlerini değiştirip sıradan bir yolcu kılığına girmiş ve halkının halini yakından görmek için atla yaptığı yolculuk sırasında; Barsa şehrine birkaç kilometre kala, yolun kenarında yaşlı bir adam gördü. Adam hem topal ve fakirdi, hem de dileniyordu “- Sadaka! Sadaka! Allah rızası için birkaç kuruş sadaka!” Halife adama biraz para verdi. Yola devam edecekti ki, aklına bir fikir geldi. “- İhtiyar, yolculuk nereye?” diye sordu. “- Basra’ya!” diye cevap verdi adam. Halife adamı oraya kadar götürmeyi kabul etti. Atından inip yaşlı adamın hayvanın arkasına oturmasına yardım etti, sonra da Basra’ya doğru yoluna devam etti. Şehre girip de yolculuk sona erdiğinde halife topal adama seslendi: “Attan inebilirsin. Seni burada bırakıyorum.” “Attan sen in!” diye karşılık verdi dilenci. “Bu at benim!” “Ne?” diye haykırdı yolcu kılığındaki halife.  “Sefil dilenci! Seni yol kenarından alıp atıma bindirmedim mi?” Karşısındaki

Ya Rabbi, Ben Sana Secde Etmek İstiyorum!

Resim
Ya Rabbi, Ben Sana Secde Etmek İstiyorum ! “Avukat Bekir Berk Ağabey1989 yılında çok ağır bir hastalığa yakalanmıştı. 95 kilodan 52 kiloya düşmüştü. Namazlarını güçlükle kılıyordu. O kadar ki, bazen abdest alırken ve namaz kılarken defalarca bayılıyordu. Ayıldığı zaman ilk sözü, ‘Namaz vakti geçti mi?’ veya ‘Namaza kaç dakika var?’ sorusu idi. Londra’da tedavi gördüğü yıl şöyle bir hadise yaşamıştı. Namaza durmuş ve iki rekâtını güçlükle kılmış. Üçüncü rekâtın secdesine giderken, ne kadar uğraştıysa başaramamış, takati kesilmiş. Bu duruma çok üzülerek:  ‘Yâ Rabbi, ben Sana secde etmek istiyorum, ama yapamıyorum. Yoksa beni huzuruna kabul etmiyor musun?’ diye içinden geçirmiş. Bunun üzerine Allah’ın inâyetiyle, alnının Kâbe’deki soğuk mermerlere değdiğini, oraya secde ettiğini görmüş. Bu şekilde namazın iki rekâtını Londra’da, iki rekâtını Mekke’de edâ etmiş. Bu hâtırasını namazdan sonra tahdis-i nimet olarak anlatmıştı.” İhsan Atasoy – Hayatını Davasına

Bugün Değilse, Ne Zaman?

Bugün Değilse, Ne Zaman?   Öğretmen Leman Hanım bir sohbette anlatmıştı: “Öğretmen okulunu yeni bitirmiştim, tayinim yapıldı, göreve başladım. Gençtim, tecrübesizdim. Bazı fizikî üstünlüklerim, bende bir gurur, bir kibir duygusu uyandırmıştı. Kendimi çok beğeniyor, gizli gizli bir hayranlık duygusu duyuyordum. Bir gün dersten çıkmış, öğretmenler odasına gitmiştim. Çayımı yudumluyordum. İçeriye odacı girdi, bana doğru yürüdü… Ve “Efendim” dedi, “Mü­dür bey sizi çağırıyor.” Sebebini sordum, “Bilmiyorum efendim” dedi, hiç oralı olmadım. Odacı uzaklaştı, biraz sonra bir başka odacı geldi. Aynı şekilde müdür beyin çağırdığını söyledi, iyice canım sıkılmıştı. “Gelmiyorum” dedim. “Müdür bey bir hanım öğretmeni nasıl ayağına çağırabilir?” Odacı sesini çıkarmadan gitti. Biraz sonra içeriye müdür bey girdi. Emekliliğine on beş gün kalmıştı. Yaşlanmış, biraz beli bükülmüştü. Büyük bir saygı ve incelikle: “Kusura bakmayın sizi rahatsız ettim, ders çizel­gesini hazırlıyordum, müsait günleriniz

Hak İstiyorsan Hakkâri’ye Gideceksin Arkadaşım!

Hak İstiyorsan Hakkâri’ye Gideceksin Arkadaşım! Bir acelesi olduğunu, onu görür görmez anlamıştım. Sağanak halinde yağan yağmura aldırış bile etmiyor ve bükülmüş haline rağmen sağa sola koşuyordu. Yanına sokularak: – Hayrola teyzeciğim, dedim. Bir derdiniz mi var? Sıcak bir tebessümle: – Buraların yabancısıyım evladım, dedi. Hastane tarafına gidecek bir araba arıyorum. – Biraz beklerseniz aynı dolmuşa binebiliriz, dedim. Oraya geldiğimizde size haber veririm. Teşekkür ederek yanıma yaklaştı ve küçük bir çocuk gibi şemsiyenin altına girdi. Nurlu yüzü yağmur damlacıklarıyla ıslanmış ve yanakları pembe pembe olmuştu. – Torunlarımdan biri menenjit geçirdi, diye devam etti. Ziyaret saati bitmeden dolaşmak istemiştim.” – 20 dakikanız var, dedim. Hastaneye yakın ama bu havada pek araba bulunmuyor. Durağa herkesten önce geldiğimiz için, dolmuşa da rahatça bineceğimizi zannediyordum. Ancak araba yanaştığında, arkamızda duran 4-5 kişinin bir anda hücum ettiğini

Bir Nebbaş'ın Başına Gelenler

Bir Nebbaş'ın Başına Gelenler Bağdat’ta, bir âmâ ile karşılaşan evliya bir zat ona gözlerinin nasıl kör olduğunu sorunca adam, yaşadığı enteresan hadiseyi şöyle anlatır: “Ben vaktiyle nebbaş (mezar soyguncusu) idim. Bir gün bana adaletiyle meşhur, yaşlı bir hakimden bahsettiler. Çok hasta imiş ve son anlarını yaşıyormuş. Onu ziyarete gidenlerle birlikte ben de gittim. Bana; - Bak, ben artık bu dünyadan göçüyorum. Öldüğüm zaman benim kefenimi çalma! dedi ve kefenin değerinden fazla miktarda bir parayı da elime tutuşturdu... “Hakimin mezarını açtım!” Kısa bir zaman sonra o âdil hakim dünyadan göçüp gitti. Fakat benim içimi bir fitne aldı. İlla da gidip kefenini soymak istiyordum. Adam bana parasını vermişti ama, “olsun” dedim. “Bu daha iyi, kâr üstüne kâr yapmış oluruz. Adam nasıl olsa öldü. Kalkıp da bana bir şey söyleyeceği yok ya!” dedim ve gidip hakimin mezarını açtım. Kefeni almak için kabre girdiğimde, karşıdan öyle heybetli iki kimse geldi ki, ben şaşkına dönmüştüm.