Kayıtlar

İstanbul'a Dev Bilim Merkezi Geliyor

Resim
İstanbul'a Dev Bilim Merkezi Geliyor Türkiye'nin birçok ilkini bünyesinde barındıran (ilk özel teşebbüs) “İstanbul Bilim Merkezi, Üsküdar’da ekim ayında açılıyor “İstanbul Bilim Merkezi Üsküdar”ın, İstanbul’u bilim ve teknoloji turizminin yeni merkezi yapması hedefleniyor. Kurum, Her yıl en az 500 özel ve yetenekli çocuk ve gencin bilimsel araştırma yapmasına, uluslararası yarışmalara katılmasına ve geliştirdiği projenin patent alımına destek sağlanacak. Asal Bilim Yönetim Kurulu Başkanı Esat Ertaç Erbesler, “Ülkemizde de bilim insanı sayısı ve niteliğini artıracak global merkezlere ihtiyaç var. Bu amaçla, Üsküdar’da kurulan Bilim Merkezi, özellikle gençlerin bilimsel çalışmalarına imkan sağlayacak, inovasyon odaklı bir kompleks olacak” dedi. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “3 ay içinde Türk Uzay Ajansı”nın açılacağını açıklamasına paralel bu yıl içerisinde İstanbul’da dev bir bilim merkezi de hizmete giriyor… İstanbul Üsküdar’da (E-5 üzeri Göztepe kav

Önemli Olan Vermektir

 Önemli Olan Vermektir  Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler. Tek yaşam şansı; beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi. Küçük oğlan ayni hastalıktan kurtulmuş ve kanında o hasta ligin mikroplarını yok eden bağışıklık olmuştu. Doktor durumu beş yaşındaki oğlana anlattı ve ablasına kan verip veremeyeceğini sordu. Küçük çocuk bir an duraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve: -"Eğer kurtulacaksa veririm kanımı "dedi. Kan nakli ilerlerken, ablasının gözlerinin içine bakıyor ve gülümsüyordu. Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye başlamıştı. Ama küçük çocuğun yüzü de giderek soluyordu. Gülümsemesi bile yok oldu. Titreyen bir sesle doktora sordu: -"Hemen mi öleceğim?" Küçük; doktoru yanlış anlamış, ablasına vücudundaki bütün kanı verip öleceğini sanmıştı… (Alıntı)

Yeşil Elbise

Yeşil Elbise  Yolda karşılaştığımızda ezan okunuyordu. -"Gel seni camiye götüreyim" dedim. "Bugün cuma biliyorsun. " -"Sende benim camiye gitmediğimi biliyorsun. "dedi. -"Biliyorum ama sebebini gerçekten merak ediyorum. " -"Ne bileyim, olmuyor işte. Hem pantolonumun ütüsü bozulup, dizleri çıkar diye endişe ediyorum. "dedi. Gayri ihtiyari gülmeye başladım. -"Herhalde şaka yapıyorsun. Bunun için cami terk edilir mi? -"Ciddi söylüyorum. Giyimime ve özellikle yeşile düşkün olduğumu bilirsin. "dedi.  Gerçekten de öyleydi. Giydiği birbirinden güzel elbiseleri; mutlaka yeşilin bir başka tonundan seçer ve her zaman ütülü tutardı. -"Peki" dedim. "Hayatında hiç camiye gitmedin mi?" -"Çocukken dedemle birkaç kere gitmiştim. Hem o yaşlarda dizlerimin aşınacak diye herhalde endişe etmiyordum. Fakat artık camiye gidebileceğimi zannetmiyorum. "  Söyledikleri beni son derece şaşırt

Eden Bulur!

Eden Bulur! Eski zamanlarda, astığı astık kestiği kestik, karşı tarafın sözünü dinlemeden, araştırmadan karar veren bir hükümdar vardı. Bu hükümdar, bir gün hanımı ile sarayının geniş bahçesinde dolaşıyordu. Sarayın bahçıvanı da, bahçenin bakımını yapıyordu. Bahçıvan, hükümdarın hanımı ile beraber kendi tarafına doğru geldiğini uzaktan görünce, onu hanımının yanında rahatsız etmemek için ortadan kaybolmak, görünmemek istedi. Fakat nereye giderse gitsin, hükümdar kendisini görecekti. Nasıl ortadan kaybolayım diye düşünürken, altında bulunan ağacın üstüne çıkmak aklına geldi. Hemen bir hamlede ağaca tırmandı. Yapraklarının arasına saklandı. Olacak ya hükümdar da hanımıyla beraber o ağacın altına oturmaz mı? Hükümdarın hanımı ortalıkta kimse olmadığı için kocasıyla rahat konuşuyordu. Bir ara hanımı istirahat için sırt üstü yere uzandı. Bu esnada, yukarı doğru bakınca yaprakların arasındaki bahçıvanı fark etti. Derhal toparlanıp hiddetle bağırdı: “Seninle baş başa hiç konuşamıyacak

Ölüm

Ölüm  Küçüklüğümden beri dar yerlerden sıkılır ve buralardan adeta feryat ederek kaçardım. Daha sonra bunun bir hastalık olduğunu anlamış, fakat bu illetten bir türlü kurtulamamıştım. Oysaki o dar mekânlara simdi ister istemez girecektim. Beni sarıp sarmalamışlar ve uzunca bir tabuta yerleştirmişlerdi. Çevremde dolaşanların seslerini gayet iyi duyuyor ve gözlerim kapalı olmasına rağmen, her nasılsa onları görebiliyordum. -"Genç yaşta oldu zavallı" diyorlardı. "Hâlbuki yapacak ne kadar işleri vardı" Gerçektendi birçok işim yarım kalmıştı. Mesela oğluma iyi bir is kuramamış, araba ile renkli televizyonun taksitlerini henüz bitirmemiştim. Büyük bir firma kurup dostlarımı o firmada toplamakta, artık hayal olmuştu. Kış çok yakın olduğu halde odun-kömür isini halledememiş ve carinin akan yerlerini aktaramamıştım. Birden kulaklarımı çınlatan bir sesle irkildim. Sanki mikrofonla söylenen bu ses, beynimin en ücra köşelerinde yankılanıyor ve -&qu

Ateistin Biri

Ateistin Biri Ateistin biri, doğa, tabiata hayran kalarak ormanın içinde dolaşıyormuş. “Tabiat ne güzel ağaçlar, renkler yaratmış. ” Diye düşünerek dolaşırken; Aniden karşısına kocaman, vahşi bir ayı çıkar, ateist adam korkar ve kaçmaya başlar. Ateist önde ayı arkada koşarken ayı sonunda adamı yakalar altına alır. Ayı tam pençesini kaldırıp adama vurmak üzere iken ateist adam can havli ile; ''Allah'ım yardım eyle!'' diye bağırır. Bir anda her şey donar; nehir akmaz, rüzgâr esmez, yapraklar kımıldamaz olur. Ayıda pençesi havada öylece donakalır. Hemen yanı başlarında bir ışık belirir, ışığın içinden bir ses şöyle der ''Hani sen tanrı tanımazdın, şimdi ne oldu'' Ateist utanarak başını öne eğer. Işıktaki ses devam eder. Hadi dile ne dilersen, kabul edilecektir.  Ateist adam ''Ben şimdi iman ettim desem buna yüzüm yok, bunu istemeye hakkım da yok, ama bu ayı iman ederse belki benim kurtulma şansım olur, ben ayının iman etmesini

Vah Benim Canım Evlâdım!

Vah Benim Canım Evlâdım! Yaşlı bir nine oflaya puflaya belediye otobüsüne biner. Otobüs tıklım tıklım doludur. Saçları uzun ve örgülü, kulağı küpeli bir genç nineye yer verir. Nine çok sevinerek; “Allah razı olsun! Canım kızım, Allah ne muradın varsa versin!” Der. Uzun saçlı genç bozularak; “ Nine  ben kız değilim! Der. Nine şaşırmıştır. “Vah benim canım evlâdım! Bu genç yaşta dul mu kaldın!” Der.

Çadırı Başına Yıkılan Sadrazam

Çadırı Başına Yıkılan Sadrazam Osmanlı imparatorları bir sefer sırasında hareketlerinden memnun olmadıkları sadrazamı çadırını başına yıktırmak suretiyle azlederlerdi. Bu çeşit azli ilk defa uygulayan Fatih Sultan Mehmet’tir. Fatih, Karaman seferi sırasında Sadrazam Mahmut Paşa’yı (İstanbul’da bu adla anılan cami, hamam ve çarşıyı yaptıran Mahmut Paşa budur) çadırını başına yıktırarak azlettirmiştir. Bazı kaynaklar bu gözden düşmeye, Mahmut Paşa aleyhine çevrilen entrikaların sebep olduğunu kaydeder. Çadırı başına yıkılarak azledilen bir başka sadrazam da Hersekzade Ahmed Paşa’dır. Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran dönüşünde, Amasya civarında, halkın yeniçerilerin yağmacılığından şikâyeti üzerine gazaba gelen padişah, Sadrazam Hersekzade ile Vezir Dukakinoğlu Ahmed Paşa’yı, çadırlarını başlarına yıktırarak azletmiştir. Ahmet Paşa bu olaydan altı ay kadar sonra idam edilmiştir. Çadırın direklerini söktürerek yıktırmanın iktidardan düşme alameti olması, İslam’dan önceki zamanla

Halley Kuyrukluyıldızı Ve Fatih Sultan Mehmet

Halley Kuyrukluyıldızı Ve Fatih Sultan Mehmet Fatih Sultan Mehmet Fatih Sultan Mehmet tahta çıktığı zaman bir kuyrukluyıldız görülmüştü ve Papa o zaman yıldızı “Türk ve Müslüman dostu zındık yıldız” olarak aforoz etmişti. Sonradan, bu kuyrukluyıldızın Halley kuyrukluyıldızı olduğu öğrenildi. Balkan Harbi’nde (1912) Bulgarlar Çatalca’ya kadar ilerlerken Halley kuyrukluyıldızı yine görülmüştü. O zaman kilise adamları: “Türklerin uğur yıldızı göründü, Bulgarlar yine mağlup olacaklar!” demişti ve gerçekten de öyle oldu. Çatalca Muharebesi’ni kazandık, Balkanlı müttefikler arasına nifak girdi ve Edirne’yi Bulgarlar’dan geri aldık. Dikkat Edelim! İslamiyet’te uğur veya uğursuzluk yoktur. Sadece yüce Allah’ın rızası için çalışmak vardır. Eğer istediğimiz bizim için hayırlıysa Rabbimiz verir. Eğer istediğimiz bizim için hayırsızsa rabbimiz vermez. Ama biz onun hakkımızda hayırlı olup olmadığını bilemeyiz.

Budist Türkler: Tobalar

Budist Türkler: Tobalar Türkler arasında Budizm 385-550 yılları arasında Kuzey Çin’de kurulan Toba Devleti zamanında yayılmıştır. Aslen Türk olan Tobalar memur olarak Çinlileri kullanıyorlardı. Tobalar zamanla Budizm’i kabul ettiler ve Çinlileştiler. 8. yy. da Çinlilerle iş birliği yapan ve diğer Türklerle savaşan Uygurlar önce Mani, daha sonra Buda dinini kabul ettiler. Doğu Türkistan’da yaşayan Uygurlar dinlerini değiştirmekle beraber dillerini korudular ve Türkçe pek çok eser meydana getirdiler. Göktürkler ise kendi örf ve adetlerine uymadığı için bu dini kabul etmediler. Gerçekten de Türklerin hayata bakışı ile Budizm arasında büyük fark vardı: Türklerde hayvan eti yemek günah değildir. Tam tersine onların başlıca gıdası hayvan etidir. Oysa Budizm’in beş büyük günahından biri hayvan dâhil, canlı varlık öldürmekti. Kültüründe avcılık ve hayvan eti yemek olan Türkler bu nedenle Budizm’le çok uyuşamadılar ve Budizm bu nedenle Türkler arasında fazla yayılamadı. (Alıntı)

Mağarada Hapis Kalan Üç Genç

Mağarada Hapis Kalan Üç Genç Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Sizden evvel geçenlerden üç kişi yola çıktılar. Geceyi geçirmek için bir mağaraya girdiler. Derken dağdan bir taş düştü ve mağaranın ağzını kapattı. Bunun üzerine şöyle dediler: “İyi amellerimizle duâ etmekten başka bizi buradan kimse kurtaramaz” İçlerinden birisi, “Allah'ım, benim çok ihtiyâr bir annem ve babam vardı. Onlardan evvel ne çocuklarıma, ne de hayvanlarıma bir şey içirmezdim. Bir gün eve geç geldim ve onları uyumuş buldum. Onları uyandırmaya ve onlardan evvel ailece akşam sütü içmeyi hoş görmedim. Çanak elimde olduğu hâlde, onların uyanmalarını bekledim. Nihâyet sabah oldu. Çocuklar, ayaklarımın altında açlıktan ağlıyorlardı. Derken annem, babam uyandılar ve akşam sütlerini içtiler. Allahlıma! Eğer bu işi senin rızân için yapmışsam, bu taştan çektiğimiz belâyı bizden uzaklaştır” dedi. Taş bir parça açıldı. Lâkin çıkılacak gibi değildi. İkincisi şöyle dedi: “İlâhi! Amcamın bir kız

Zulüm Ve Azgınlık

Zulüm Ve Azgınlık Rivayet olunur ki padişahlardan biri bir gün ava çıkar. Av esnasında çok güzel bir bahçeye rastlar. Oraya doğru gider kapıyı çaldığında Kapıyı genç yaşta bir cariye açar. Gelen misafiri gördüğü için ona bir bardak nar suyu ikram etmek için içeri girer ve az sonra elinde bir tas dolusu nar suyu getirir. Padişah Nar suyunu içer ve kendisindeki susuzluk bir anda gider. Nar suyunun lezzetine hayran olan padişah, cariyeye bu içecek için kaç nar sıktığını sorar; cariyede sadece bir tek nar sıktığını söyler. Daha sonra padişah bahçeye doğru gözlerini diker, Oranın manzarasından ve içerisindeki kuşlardan ve çiçeklerin güzelliğinden çok etkilenir ve cariyeye sorar: “Burası için ne kadar vergi veriyorsunuz?” Cariyede soruyu soran kişinin padişah olduğunu bilmeksizin vermiş oldukları vergiyi söyler. Padişah içinden buranın vergisinin artırılması gerektiğini düşünür ve bu konuda kafasını meşgul ederken tekrar susadığını fark eder ve cariyeden aynı şekilde bir nar suyu da

Zalimin Hasmı Allah’tır

Zalimin Hasmı Allah’tır Veheb İbni Selâm (R.A.) der ki; " Zorbanın bir bir köşk yapar, etrafına bir sûr çeker. Bu arada yaşlı bir kadın gelerek köşkün yakınına barınabileceği bir küçük kulûbe yapar. Bir gün zorba atına binerek gelir, köşkün çevresini gezer. Bu arada yaşlı kadının kulübesi gözüne ilişir, "Bu kimindir" diye sorar, kendisine kulübenin yaşlı ve yoksul bir kadının barınağı olduğu söylenir. Zorbanın emri ile kulübe derhal yıkılır, kadın gelince kulübesinin yıkıldığını görür, "Kulübemi kim yıktı" diye sorar, kendisine "Kral onu görünce yıktırdı" diye cevap verilir. Bunun üzerine kadın başını göğe kaldırarak der ki, "Yâ Rabb'i, ben burada yoktum, peki sen neredeydin?" Bunun üzerine Ulu Allah Cebaril'e içindekiler ile birlikte köşkün altını üstüne getirmesini emreder, Cebrail de aldığı emri derhal yerine getirir. Söylendiğine göre Bermekilerin ileri gelenlerinden biri oğlu ile birlikte zindana atılınca oğul bab

Çin’li Li Li Gelin

Çin’li Li Li Gelin Uzun yıllar önce Çin’de Li Li adında bir kız yaşıyordu. Günler günleri, yıllar yılları kovaladı ve çoğu genç kız gibi Li Li de günün birinde bir delikanlıya âşık olup, evlendi. Li Li’nin kocası zengin değildi ama ailesine karşı sorumluluklarına dikkat eden biriydi. O yüzden Li Linin evini dul kayınvalidesiyle de paylaşması gerekiyordu. Gelin görün ki aylar geçtikçe Li Li kayınvalidesi ile geçinmenin çok zor olduğunu anlamaya başladı. İkisinin de kişiliği çok farklıydı ve bu yüzden sık sık kavga ediyorlardı. Kavgalar öyle şiddetlenmişti ki; komşular da evde olan bitenden haberdar olmaya başlamışlardı. Birkaç ay daha böyle geçtikten sonra Li Li, bu işin böyle gitmeyeceğini en kısa zamanda bir şeyler yapması gerektiğini düşünmeye başladı. Bu durumun annesi ile eşi arasında kalan kocası için evliliği cehenneme çevirdiğini görüyor ve eşi için de üzülüyordu. Li Li bir çare bulabilmek ümidiyle baba tarafından aile dostları olan bir baharatçıya gidip derdini anl

Japon Mucizesi Nasıl Doğdu 2

Japon Mucizesi Nasıl Doğdu 2 2. Dünya Savaşı bitiminde taş üstünde taş kalmayan Japonya nasıl oluyor da bu kadar kısa zaman içinde bu kadar hızlı kalkınıyor? Yaşlı bir Japon şöyle demiştir. “Biz yaşlı Japonlar savaş yıllarında ve sonrasında açlık, yokluk, yoksulluk her şeyi gördük. Dolaysıyla her nimetin kıymetini biliyorduk. Şimdiki nesiller huzur ve refah içinde büyüdü. Hiçbir şeyin kıymetini bilmiyorlar. Biz Japonya’nın geleceğinden kaygılıyız.” Birinci olarak Japon halkının mili duygu ve milli şuur sahibi olması, Batı’nın bilim ve teknolojisi alındı, batı kültürü alınmadı, milli kültüre bağlı kalındı. Japonya büyük işgaller görmedi, ırkında bozulma olmadı. Moral ve geleneksel değerlere bağlılık, Zaibatsuların (Japon holdinglerinin) aşırı güçlenişi (Ör: Mitsubishi, Nikon) Zaibatsulardaki sermaye birikiminden ortaya çıkan araştırma bütçeleri İthal edilen ileri teknoloji ürünleri incelenerek geliştirme yollarına büyük önem verilmesi, Öncelikle Avrupa ve diğer