Kayıtlar

Yavuz etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Ayrı Düştüm

  Ayrı Düştüm   Bülbül gibi gülistan bostandan ayrı düştüm. İstemem altın kafes vatandan ayrı düştüm.   Ey gam öldürme beni bu hicran gecesinde, Zira bir güneş yüzlü handandan ayrı düştüm.   Gönül feryad ediyor karanlık gecelerde, Gamlıyam bir mah cemal sultandan ayrı düştüm.   Hicran ile ne hale geldiğimi soranlar, Sormayın ahvalimi ben candan ayrı düştüm.   Selim’i kınayanlar bilmez ıstırabımı, Şu canıma can katan canandan ayrı düştüm.   Yavuz Sultan Selim Rahmetullahi Aleyh

El-Meded

  El-Meded   Ey cemâl-i nûr-i çeşm-i evliyâ, El-meded ey ma’den-i nûr-i Hudâ Hâk-i pây-i tûtiyâ-yı asfiyâ, El-meded ey ma’den-i nûr-i Hudâ.   Kimse sensiz bulamaz Hakk’a vusul, Feyz-i lûtfunla olur merd-i kabul, “Rahmeten li’l-âlemîn”sin yâ Resûl, El-meded ey ma’den-i nûr-i Hudâ.   Eyledim bî-had cürüm ile cerîm, Oldum eşhâs-ı hevâ ile nedîm, Eyle isyânım şefâat yâ Kerîm, El-meded ey ma’den-i nûr-i Hudâ.   Ey kerem-kân-ı Resûl-i Kibriyâ, Kemterindir bu Selîmî pür-hatâ, Dergehinden ilticâ eyler atâ, El-meded ey ma’den-i nûr-i Hudâ.   (Yavuz Sultan Selim Rahmetullahi Aleyh)

Yavuz Sultan Selim Han Rahmetullahi Aleyh’in Vasiyeti

                               Yavuz Sultan Selim Han Rahmetullahi Aleyh’in Vasiyeti   Yavuz Sultan Selim Han Rahmetullahi Aleyh, vefat etmeden önceki gece (m. 1520), paşalarını çağırdı ve onlara şöyle hitap etti: “Bu dünya yurdunda daha fazla kalamayacağımı anlıyorum, can emanetini sahibine teslim etme vakti çok yaklaştı. Sizler şimdi hangi vazifede iseniz, Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına uygun hareket ederek ve doğru yoldan ayrılmaksızın, vazifenizde devam ediniz.” “Âhiret seferine çıkmış olan benden, oğlum Süleyman Han’a şöyle bildirin!”: “Cihâd ve gazâ vazifesini gayretle yerine getirmek, hem dinimizin emri hem de dedelerimizden beri son derecede riâyet edilen bir husûstur. O da ihmal ve tembellik edip aslâ bunu terk etmesin. Bu zayıf kul, hayatı boyunca müşriklerle ve mezhepsizlerle cihâda gayret eyledi. Ümidim odur ki evlâdımız da cihada gayret gösterir. Benim neslimden gelenlerden her kim bu yoldan ayrılıp cihâdı ihmal ederse o, zâlimlerdendir. Kıyamet gününde Cenâb-ı Hakk’ın

Yavuz Sultan Selîm Rahmetullahi Aleyh'in Ölüm Anı ve Son Sözleri

Resim
  Yavuz Sultan Selîm Rahmetullahi Aleyh 'in Ölüm Anı ve Son Sözleri   Hayatlarında Allah'ü Teâlâ ile olanlar, son nefeslerinde de bu nîmete mazhar olurlar. İşte maiyyet de, bu irfân ufkunda yaşamaktır. Hükümdarlık yıllarının neredeyse tamamını seferlerde geçiren, binbir türlü çilenin kendisine hiçbir zaman bezginlik ve yorgunluk vermediği Yavuz Sultan Selîm’in son anlarını, nedîmi Hasan Can şöyle anlatır:   “Yavuz’un sırtında şîrpençe adı verilen bir çıban çıkmıştı. Çıban, kısa zamanda büyüdü, bir delik hâline geldi. Öyle ki, yaranın içinden Yavuz’un ciğerini görüyorduk. Kendisi çok muzdaripti. Âdeta yaralı bir arslan gibiydi. Acziyeti bir türlü kabullenemiyor, cengâver askerlerine taktik ve tâlimat vermeye devam ediyordu. Yanına yaklaştım. Bana kendi hâlini kasdederek: “– Hasan Can, bu ne hâldir?” dedi. Ben de, artık fânî yolculuğun sonuna, bâkî hayâtın başına ulaşmış olduğunu sezdiğim için hüzünle: “– Pâdişâhım, artık Allah ile beraber olma zamanınız herhâlde gel

Yavuz Ve Zenbilli

Yavuz Ve Zenbilli Zenbilli Ali Efendi hakkında anlatılan ikinci mes'ele ise şöyledir: Yavuz Sultan Selim, İran'la bütün ticarî münasebetlerini kesmiş ve bilhassa ipek ticaretini kat'î surette yasak etmişti. Bu yasağı unutan dört yüz kadar tüccar ise, İran'la ticarî münasebet kurmuş ve ipek satışında bulunmuşlardı. Yavuz Sultan Selim' Han, bunların idam edilmesini istiyordu. Zenbilli Ali Efendi ise, idamlarına fetva vermiyordu. Aynı zamanda bu tüccarlar, Zenbilli'yi kurtulmaları için Padişaha aracı kılmışlardı. Zenbilli Ali Efendi, bu mes'eleyi Padişahla konuşurken bir ara padişah: - Sen devlet işlerine karışma! Dedi. Bu ağır konuşma üzerine Zenbilli Ali Efendi, padişahın huzurundan selamlamada bile bulunmadan çıkıp gidiyor. Daha sonra Zenbilli'nin haklı olduğuna kanaat getiren Yavuz, dört yüz tüccarı affettiği gibi Şeyhu'l İslâm'dan özür diliyor ve gönlünü almak için ona Rumeli ve Anadolu Kazaskerliklerini teklif ediyor.

Yavuz Ve Zînet

Yavuz Ve Zînet Yavuz Sultan Selim gayet sade giyinir, süse ve zinete itibar etmezdi. Kendisine: — Sultanım, siz de daha güzel elbiseler giyer ve daha mutantan gezebilirsiniz, bunu neden yapmazsınız? Diye sorduklarında O şöyle derdi: — Bizden başkaları, bize hoş görünmek ve kendilerini beğendirmek için süslü ve zinetli elbise giyerler, ya biz kendimizi kime beğendirmek için zinet takınacağız, temiz olsun, Allah indinde güzel olsun, bizim için o kâfidir, derdi. Bir gün oğlu Süleyman'ı, (Geleceğin Kanunîsi) fazlaca süslü elbise giyinmiş görünce, şöyle söyledi: — îki gözüm evlâdım, bu kadar zinetlenmene ne hacet! ., O kadar çok süslenmişsin ki, annene birşey kalmamış, dedi.  (Alıntı)

Yavuz'un Şah İsmail'i Mat Etmesi

Yavuz'un Şah İsmail'i Mat Etmesi Yavuz Sultan Selim, babasının zamanında Trabzon valisi iken bir derviş kıyafetine girip İran'a gider; kasdı o memleketin ahvalini gözleri ile görmektir. Tebriz şehrinde misafir olduğu handa satranç oynayıp herkesi yenmeğe başlayınca, satranç meraklısı Şah İsmail Aleyhisselâm’a haber verilir, o da dervişi huzuruna davet eder. Sultan Selim ilk oyunda hatır sayarak yenilir, fakat ikinci oyunda Şah'a aman vermeyip mat eder. Şah kızar ve elinin tersiyle dervişin çıplak göğsüne vurarak: — Bre derbeder Âşık! Hiç Şah olanlar mat edilir mi? Edebin yok imiş! der ve Şehzadeye bin altın ihsan eder. Derviş huzurdan çıkıp atına bineceği sırada o bin altını kesesi ile beraber kimseye göstermeden binek taşının altına saklar. Ertesi gece Tebriz'den kaçıp Trabzon yolunu tutar. Aradan yıllar geçip de Yavuz Selim Padişah olduktan ve Şah İsmail Aleyhisselâm'i Çaldıran'da mağlup ederek Tebriz şehrine girdikten sonra, Şah sarayına gid

Mısır'ın Fethinden Yavuz'a Düşen Hisse

Mısır'ın Fethinden Yavuz'a Düşen Hisse Yavuz Sultan Selim tarafından Mısır fetholunup Emanet-i Mukaddese ve hilafet istanbul'a taşındığında, Yavuz, en emin adamlarından biri olan Kemal Paşa - zadeyi Mısır'ın emlâkinin yazılmasına memur etti. Kemal Paşa - zade riyasetindeki memurlar yazıp - çizdikten sonra Mısır'da her şeyin vakıf olduğunu ve istanbul'a bir şey getirmenin mümkün olmadığını bildirerek: — Mısır'da uçan kuştan yerde gezen canlılara Kadar herşey vakıftır, dediler. Bu haber kendisine ulaşan Osmanlı Sultanı Büyük Yavuz, kendisine hiç bir şey getirilemeyeceğini öğrenince: — Zararı yok! Bize Hadim-ül Haremeyn olmak şerefi yeter, buyurdular. Osmanlıların bir emperyalist olduğunu ve kendi idaresinde bulunan milletleri sömürdüğünü iddia edenlerin kulakları çınlasın. Osmanlılar kendi idaresindeki yerleri değil sömürmek, onlara hazineden yardım yaparak imar bile etmişlerdir. Bugün yabancı diyarlarda kalan Osmanlı eserleri bunun bir n

Yavuz Sultan Selim'in Son Sözü

Yavuz Sultan Selim'in Son Sözü Yavuz Sultan Selim, hayatının son demlerinde yanından ayırmadığı doktoru Hasan Can'a hasta yatağında bulunduğu bir sırada: — Hasan, beni nasıl görüyorsun, dedi. Hasan Can: — Sultanım Allah'a kavuşmak zamanıdır. O'na yöneliniz! dedi. Yavuz: —— Ya Hasan bunca zamandır sen bizi kiminle sanıyorsun? Allah'a karşı bir kusurumuz mu var?, dedi. Hasan Can: — Sultanım hiç bir zaman sizin için öyle düşünmedim ve düşünmem. Yalnız şu var ki her zamanki halinizle şimdiki haliniz mukayese edilemez... Ben bu bakımdan size hatırlatmak istedim, demişti ki Padişahın ağzından artık son defa Lailahe illallah, Muhammedün Resûlüllah dediği duyuldu. Yavuz Sultan Selim şehadet getirerek ruhunu teslim etti.

Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri ve Cihad

Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri ve Cihad Bir gün Venedik elçisi (Antonio Jüstiniani) İstanbul’a gelir ve huzura çıkmak için izin ister. Bunun üzerine vezirler, eskiyen elbiselerini değiştirme ihtiyacı hissederek sadrazam aracılığı ile durumu Yavuz Sultan Selim Han’a bildirirler. Yavuz Sultan Selim bu isteği münasip görür ve izin verir. Elçinin geleceği gün, bütün vezirler yeni elbiseleriyle padişahın huzuruna varırlar. Ancak gördüklerine inanmayarak dehşet ve hayrete düşerler. Zira Sultan Selim Han’ın üzerinde yine o eski ve sade elbiseleri vardır. Tahtına oturmuş, keskin kılıcını da çekip tahtın basamağına koymuştur. Karşı pencereden vuran gün ışığı karşısında kılıç parıl parıl parlamaktadır. Bütün vezirler Sultanın sade ve eski elbiseleri karşısında kendi yeni ve görkemli kıyafetlerinden utanırlar. Nihayet elçi gelir ve görüşme gerçekleşir. Görüşmeden sonra Sultan Selim, Sadrazam’a bakarak: “Paşa, var elçiye sor, bizi nasıl bulmuşlar?” der. Sadrazam, padişahın em

Yavuz Sultan Selim Han’ın Şahsiyeti

Resim
Yavuz Sultan Selim Han’ın Şahsiyeti Dokuzuncu Osmanlı Padişahı olan Yavuz Sultan Selim’in babası Sultan II. Bayezid Han, annesi Dulkadiroğlu Alaüddevle’nin kızı Âişe Hâtun’dur. (Gülbahar Hâtun olduğu da ifade edilmektedir.) 10 Ekim 1470’de Amasya’da doğdu. Küçük yaşta İstanbul’a gönderilen Selim, dedesi Fâtih Sultan Mehmed Han’ın terbiyesinde yetişti. Kur’ân-ı Kerim, tefsir, hadis ve fıkıh dersleri aldı. Arâbi ve Fârisi’yi mükemmel konuşacak şekilde vâkıf oldu. Çok çevik ve zeki idi. Bir defa dinlediğini bir daha kolay kolay unutmazdı. Spora meraklıydı. Ata binmek, güreş tutmak, ok atmak, ve kılıç kullanmak hususunda büyük maharet sâhibi oldu. Babası II. Bayezid Han padişah olduktan sonra askeri sevk ve idare ile ilgili devlet yöneticiliği öğrenmesi için kendisini Trabzon’a vâli tâyin etti. Trabzon’da devlet işlerinin yanında ilimle uğraşır ve büyük âlim Mevlana Abdülhalim Hazretleri’nin derslerini takip ederdi. Bu arada edebiyat ve tarih ile de ilgilendi. Eyâletini ç

Bir Nebbaş'ın Başına Gelenler

Bir Nebbaş'ın Başına Gelenler Bağdat’ta, bir âmâ ile karşılaşan evliya bir zat ona gözlerinin nasıl kör olduğunu sorunca adam, yaşadığı enteresan hadiseyi şöyle anlatır: “Ben vaktiyle nebbaş (mezar soyguncusu) idim. Bir gün bana adaletiyle meşhur, yaşlı bir hakimden bahsettiler. Çok hasta imiş ve son anlarını yaşıyormuş. Onu ziyarete gidenlerle birlikte ben de gittim. Bana; - Bak, ben artık bu dünyadan göçüyorum. Öldüğüm zaman benim kefenimi çalma! dedi ve kefenin değerinden fazla miktarda bir parayı da elime tutuşturdu... “Hakimin mezarını açtım!” Kısa bir zaman sonra o âdil hakim dünyadan göçüp gitti. Fakat benim içimi bir fitne aldı. İlla da gidip kefenini soymak istiyordum. Adam bana parasını vermişti ama, “olsun” dedim. “Bu daha iyi, kâr üstüne kâr yapmış oluruz. Adam nasıl olsa öldü. Kalkıp da bana bir şey söyleyeceği yok ya!” dedim ve gidip hakimin mezarını açtım. Kefeni almak için kabre girdiğimde, karşıdan öyle heybetli iki kimse geldi ki, ben şaşkına dönmüştüm.

Zalimin Hasmı Allah’tır

Zalimin Hasmı Allah’tır Veheb İbni Selâm (R.A.) der ki; " Zorbanın bir bir köşk yapar, etrafına bir sûr çeker. Bu arada yaşlı bir kadın gelerek köşkün yakınına barınabileceği bir küçük kulûbe yapar. Bir gün zorba atına binerek gelir, köşkün çevresini gezer. Bu arada yaşlı kadının kulübesi gözüne ilişir, "Bu kimindir" diye sorar, kendisine kulübenin yaşlı ve yoksul bir kadının barınağı olduğu söylenir. Zorbanın emri ile kulübe derhal yıkılır, kadın gelince kulübesinin yıkıldığını görür, "Kulübemi kim yıktı" diye sorar, kendisine "Kral onu görünce yıktırdı" diye cevap verilir. Bunun üzerine kadın başını göğe kaldırarak der ki, "Yâ Rabb'i, ben burada yoktum, peki sen neredeydin?" Bunun üzerine Ulu Allah Cebaril'e içindekiler ile birlikte köşkün altını üstüne getirmesini emreder, Cebrail de aldığı emri derhal yerine getirir. Söylendiğine göre Bermekilerin ileri gelenlerinden biri oğlu ile birlikte zindana atılınca oğul bab

Yavuz Sultan Selim Han

Yavuz Sultan Selim Han Onuncu Osmanlı padişahı olan Yavuz Sultan Selim; Trabzon da vali iken dünyaya gelen oğlunun adını Süleyman koydu. Daha sonra Kanuni Sultan Süleyman olarak anılacak olan bu yavru, küçük yaştan itibaren çok titiz bir şekilde yetiştirildi. Benzeri görülmeyen bir terbiye ve eğitim aldı. Mısır seferi dönüşünde Yavuz Sultan Selim, hocası İbn-i Kemal ile birlikte at üzerinde gidiyorlardı. Birdenbire İbn-i Kemal in atının ayağından sıçrayan bir çamur, Yavuz Selim in giydiği sırmalı kaftanının üzerine sıçradı ve kirletti. Yavuz Sultan Selim; “ - Halka rehberliği ancak ilim ve ahlakta yükselmiş olanlar yapabilir!” demiştir. “- Bana başka bir kaftan veriniz. Bu kaftan de böylece hazinemde saklansın!”, demiş ve sırtındaki kaftanın sandukasına örtülmesini vasiyet etmiştir. “ -  Âlimlerin atlarının ayaklarından sıçrayan çamurun bile makbul olduğunu gelecek nesiller ibretle görsün! Çünkü âlimler her zaman padişahlara lazımdır.” Diyerek âlimlerin değerini vezirleri