Kayıtlar

yoksul etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Zengin Tüccar İle Allah Korkusundan Titreyen Yoksul Kadın

Zengin Tüccar İle Allah Korkusundan Titreyen Yoksul Kadın Zamanın birinde İsrail oğullarından biri vardı, adam kendini ibadete vermişti. Çoluk çocuk sahibi idi. Günün birinde ailece aç kalırlar. Tamamen çaresiz kaldığı için yiyecek bir şeyler bulup getirsin diye karısını dışarıya gönderir. Kadın bir tüccarın evine varır, çoluk çocuğuna yedirecek bir şeyler ister. Tüccar, kadına “olur, fakat önce bana kendini teslim et!” diye teklif eder. Kadın hiçbir cevap vermeden çıkar, evine döner. Yavrularını “Anneciğim! Açlıktan öleceğiz, bize yiyecek bir şey ver!” diye feryat eder durumda bulur. Geri çıkarak tekrar tüccarın yanına varır, yavrularının acıklı durumunu anlatır. Tüccar “İstediğim olacak mı?” diye sorar. Kadın “Evet!” der. İkisi baş başa kalınca kadının mafsalları (eklemleri) öylesine titremeye başlar ki, azaları yerlerinden çıkacak gibi olur. Tüccar; “Ne oluyor sana!” diye sorar. Kadın; “Allah’tan korkuyorum!” diye cevap verir. Aldığı cevap üzerine kendine g

Yoksul Ve Zengin

Yoksul Ve Zengin Rasül-ü Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem her zamanki gibi meclisinde oturmuş ve dostları da etrafında halka şeklinde, onu bir yüzük taşı gibi ortaya almışlardı. Bu arada eski elbiseli fakir bir Müslüman kapıdan içeriye girdi. İslami adetlere göre herkes her hangi mevkide olursa olsun bir oturuma girince nerede boş yer bulursa hemen oraya oturmalıdır. 'Benim canım şurasını istiyor' görüşüyle özel bir yere oturmak gerekmez. O adam etrafına bakındı ve boş bir yer buldu; gitti oraya oturdu. Tesadüfen ileri gelen zenginlerden birisinin yanına oturmuştu. Zengin adam elbisesini toplayarak ondan biraz uzaklaştı. Bu hareketleri izleyen Resul-i Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem ona dönerek: - Fakirliğinden sana bir şey geçer diye mi korktun? - Hayır ya Rasülallah. - Servetinden ona bir pay düşer diye mi korktun? - Hayır ya Rasülallah. - Elbiselerin kirlenir diye mi korktun? - Hayır ya Rasülallah. - O halde niçin yanından uzaklaşıp bir kenara çekildin?

Yoksula Ekmek Veren Eli Kıran Babanın Akıbeti!

Yoksula Ekmek Veren Eli Kıran Babanın Akıbeti! Bağdat’ı kıtlık kasıp kavuruyordu. En çok etkilenenler de hamallardı. Günlerdir eli ekmek görmeyen bir hamal, halini arz ettiği bir evden verilen ekmeği alınca sevinçle evine doğru hızlandığı sırada karşıdan gelen öfkeli bir adamın ‘Bu ekmekleri hangi evden adın?’ sorusuna muhatap olunca, geriye dönüp parmağıyla ekmek aldığı evi işaretledi. Bunun üzerine hızla yürüyen adam, öfkeyle geldiği evinde, ‘Ekmeği kim verdi hamala?’ diye bağırdı. Hanım korkudan kızını gösterdi. Güya acıyacağı kızına tepki göstermeyeceğini düşünüyordu. Ancak elindeki sopayla kızının ekmek veren eline öyle bir darbe indirdi ki cimri baba, bilek kemiğinin çat diye kırılmasına bile aldırmayarak söylendi: “Ben her isteyene ekmek verseydim bu evde ekmek kalır mıydı şimdiye kadar?” Hâlbuki Rabbimiz, “Verdiğim nimete şükrederseniz nimeti çoğaltırım, etmezseniz elinizden alır, şükür edene veririm. Size de azabım şiddetli olur!” buyuruyordu. Nitekim bu şükürsüzl

Hâkim Böyle Olmalı

Hâkim Böyle Olmalı Eski zamanlarda, bir halife kıyafetlerini değiştirip sıradan bir yolcu kılığına girmiş ve halkının halini yakından görmek için atla yaptığı yolculuk sırasında; Barsa şehrine birkaç kilometre kala, yolun kenarında yaşlı bir adam gördü. Adam hem topal ve fakirdi, hem de dileniyordu “- Sadaka! Sadaka! Allah rızası için birkaç kuruş sadaka!” Halife adama biraz para verdi. Yola devam edecekti ki, aklına bir fikir geldi. “- İhtiyar, yolculuk nereye?” diye sordu. “- Basra’ya!” diye cevap verdi adam. Halife adamı oraya kadar götürmeyi kabul etti. Atından inip yaşlı adamın hayvanın arkasına oturmasına yardım etti, sonra da Basra’ya doğru yoluna devam etti. Şehre girip de yolculuk sona erdiğinde halife topal adama seslendi: “Attan inebilirsin. Seni burada bırakıyorum.” “Attan sen in!” diye karşılık verdi dilenci. “Bu at benim!” “Ne?” diye haykırdı yolcu kılığındaki halife.  “Sefil dilenci! Seni yol kenarından alıp atıma bindirmedim mi?” Karşısındaki

Aç Gözlü İnsan

Aç Gözlü İnsan Halinden yoksul olduğu anlaşılan bir adan, deniz kenarında oltayla balık tutuyordu. Tesadüfen oradan geçmekte olan ülkenin padişahı bu gariban adamla ilgilendi ve ona. -“Oltana ben burada iken ilk takılan şey ne olursa sana onun ağırlığınca altın vereceğim, ” dedi. Biraz sonra oltaya takıla takıla ortası delik bir kemik takıldı. Hükümdar balıkçıya, -“Ne yapalım, şansın bu kadar, oltana ağır bir şey takılmadı” diyerek alıp sarayına götürdü. Saraya varınca adamlarına, balıkçıya elindeki kemiğin ağırlığınca altın vermelerini emretti. Kemiği terazinin kefesine koydular, öbür kefesine de altın koymaya başladılar. Beş, on, yirmi, elli diyerek altınları koydular ama kemik yerinden oynamıyordu. Görünüşte dört beş altını zor tartar göründüğü halde, tahminlerin on misli üzerinde altın koydular kemik bana mısın demedi. Altını doldurmaya devam ettiler, terazinin kefesi doldu taştı ama kemik tarafı yerinden kımıldamıyordu. Bunda bir sır olduğunu anladılar. Ulemadan bi

Geçmişini Unutmayan İnsan

Geçmişini Unutmayan İnsan Bir gün zengin bir tacir, kendine, tanıdığı yoksul bir aileden evlât edinmek için bir çocuk alır. Zaman içinde çocuğa çok alışır. Çocuk her gece bir yere gidip gelmektedir. Çocuktan şüphelenen yardımcı işçiler çocuğu takibe çıkar. Görürler ki çocuk her gün bir depoya gider. Yardımcılar bunu tacire bildirir ve tacir çok sinirlenir, Oğlunu yanına çağırır ve sinirli bir şekilde oğluna sorar; -“Sen o depoda ne saklıyordun?” Oğlu ise, -“Benim geçmişim çok sefil geçmişti, ama şimdi çok zenginim buna rağmen ben geçmişimi hiç bir zaman unutmam. O depoda çarıklarım var. [1] Her gece o çarıkları giyiyorum.” Ve kendime; -“Sakın eski fakir halini hiç unutup da kibirlenme! Allah’ü Teâlâ seni tekrar fakir yapabilir!” diyorum! Dedi. Bunu duyan tacir çok şaşırdı ve evlâtlığına; -“Bana geçmişimi unutmamamı hatırlattın bu yüzden sana çok teşekkür ederim. Seni yanlış anladık. Hakkını helâl et! ” Dedi. [1] Çarık: Eskiden ayakkabı yaygın değildi. Fakirlerde