Kayıtlar

yılan etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Yine Yılanlar Sardı; Etrafını Yurdumun…

Resim
  Yine Yılanlar Sardı; Etrafını Yurdumun… Siyonist, Haçlı, İsrail, ABD, AB… İçerideki uzantıları: Katil, Hain, Gafil… Terör örgütleri: Pkk, Deaş, DHKP-C… Öyle çok ki hangisini yazayım…

Kör Yılanla Ona Hurma Taşıyan Kuş

  Kör Yılanla Ona Hurma Taşıyan Kuş   Sonradan iyi amel ve temiz ahlâkı ile kendisini tanıyan Müslümanlar’ın Kanaat’ına göre veliler mertebesine yükselmiş olan bir zat doğru yola girmeden önceki halini bize şu ibret dolu sözlerle anlatıyor: Ben eskiden bir eşkıya idim. Dağ başında gelip geçenlerin yolunu keser; silâh ucu ile zorla aldığım yolcu malları ile geçimimi temin ederdim. Bir çete arkadaşımla Dicle Nehri’nin kenarından geçerken iki hurma ağacı gördüm. Ağaçlardan biri meyveli öbürü de kupkuru idi. Ağaçlara yakından dikkatle bakarken iki ağaç arasında gidip gelen bir kuş gözüme ilişti. Kuş, önce meyveleri salkım salkım sarkan yaş hurma ağacına varıyor; gagasına bir iki hurma takarak kuru hurma ağacına varıyor. Kuru dallar arasında bir müddet kaldıktan sonra, tekrar dönüp meyveli hurma ağacına geliyor ve arkasından yaş ve olgun hurmaları gagasına aldıktan sonra yine kuru ağacın dalları arasında bir yere uçuyordu. Kuşun ağaçtan ağaca durmadan uçması ve meyveli ağaçtan aldığ

Hz. İsa Aleyhisselâm ve Siyah Yılan

  Hz. İsa Aleyhisselâm ve Siyah Yılan   İsa Aleyhisselâm bir gün köye uğrar. Köyde bir elbise boyacısı vardır ki bütün köylüler kendisinden şikâyetçidirler. Çünkü boyacı elbiseleri boyamak için bir yandan sularını kesmekte, bir yandan da boyalarla suyu kirletmektedir. Köylüler toplanarak hep birden boyacıyı İsa Aleyhisselâm’a şikâyet ederler ve: “- Ey İsa Aleyhisselâm!” derler. “- Bu adama öyle bir beddua edin ki gidişi olsun, fakat bir daha dönüşü olmasın.” Bunun üzerine İsa Peygamber de şöyle dua eder: “- Allah’ım! O adama öyle siyah bir yılan musallat et ki, onu sokup öldürsün. Bir daha da gelmek nasip olmasın.” Boyacı her zamanki gibi yine yanına üç ekmek alarak suyun kenarına gider ve elbiseleri boyamaya koyulur. Tam bu sırada yanında bir abid (kendisini Allah’a ibadete adayan bir kimse) beliriverir. Abid oradaki dağlardan birinde ibadetle meşgul olmaktadır. Boyacıya selam vererek ona: “- Yanında yiyecek içecek bir şeyin var mı? Şu kadar zamandır ağzıma bir lok

Bana Dokunmayan Yılan Bin Yaşasın mı???

Bana Dokunmayan Yılan Bin Yaşasın mı??? Bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyeti, dikkat edin çanlar çalıyor... Çok eski yıllarda krallıkla idare edilen bir ülke varmış. Ama bu ülkede, hukuk ve hâkimler de varmış. Törelere göre, bir vatandaş öldüğünde, şehir merkezindeki dev çan bir defa çalınırmış. Uzun uzun da yankılanırmış. Eşraftan birisi ölürse çan iki defa, büyük bir devlet adamı ölürse üç defa çalınırmış. Ya kral? O öldüğünde, çan dört defa çalınırmış. Gel zaman git zaman… Şehirde bir olay olur, iş mahkemeye intikal eder… Davanın sanığı olarak mahkeme huzuruna çıkarılan kişinin masumiyetini ise bütün vatandaşlar bilmektedir. Bir formalite olarak görülmesi ve beraat beklenen, davadan sürpriz bir karar çıkar. Sanık para cezasına mahkûm olmuştur. Hâkim sorar: "- Bir diyeceğin var mı?" Sanığın cevabı: "- Hayır!" Mahkeme biter. Dinleyiciler dağılır. Kafalarda bir kaygı! Kısa bir süre so

Bana Dokunmayan Yılan Bin Yıl Yaşamasın!

Bana Dokunmayan Yılan Bin Yıl Yaşamasın! Üç arkadaş bir yaz günü yaya olarak yolculuk yapmak zorunda kalıyorlar. Biri Türk, biri Kürt, diğeri de Ermeni. Ama Ermeni olan aynı zamanda pa paz. Sıcak, bir süre sonra yolda susuyorlar. Etrafta su yok. Bağların olgun zamanı. "- İki salkım üzüm yiyelim de ağzımız ıslansın!" diye bir bağa giriyorlar. Bağın sahibi bir Türk ama onu görememişler. "- Kaç paraysa veririz?" diyerek yemeye başlamışlar. Bu sırada bağın sahibi gelmiş. Bakmış üç kişi üzümünü yiyor. Fena bozulmuş ama üç kişiyle de başa çıkamayacağını düşünmüş. Birine bakmış, kıyafetinden Ermeni ve papaz olduğu belli. Diğerine bakmış, konuşmasından Kürt olduğunu anlamış. Üçüncüsü de Türk. Dönmüş Ermeni'ye: "- Bak bu adam Türk, yesin malımı. Benim kanımdandır. Helâli hoş olsun! Bu da Kürt'tür ama din kardeşimdir. Sen niye yiyorsun benim üzümümü?" Demiş. Bu laf, üzerlerine sorumluluk yüklenmeyen Türk ve Kürt'ün hoşuna gitmiş.

Köpek, Akrep ve Yılandan Korunmak İçin Dualar

Köpek, Akrep ve Yılandan Korunmak İçin Dualar بسم الله الرحمن الرحيم وَكَلْبُهُم بَاسِطٌ ذِرَاعَيْهِ بِالْوَصِيدِ Okunuşu: Bismillahrirrahmanirrahim. Ve kelbühüm basitun ziraayhi bil vesiyd. Anlamı: Köpekleri de mağaranın girişinde iki kolunu uzatmış (yatmakta idi.) Fazileti: Bir köpeğin tehlikesi söz konusu olduğunda: Ayetini okuyan kimse o köpeğin şerrinden emin olur. Bu ayete devam edenler köpeğin saldırısına uğramaz. Kaynak: (ed-Dürrü’n Nazıym 370- Kehf suresi; 18) Akrep ve Yılandan Korunma Duası Rivâyete göre Nûh Aleyhisselâm, kavmine dûçar olan ilâhi azaptan kurtulmak için, Allah Teâlâ’nın emriyle bir gemi yaptı. İbn-i Abbâs’tan rivâyete göre gemiye insanlardan seksen kişi bindi. (İbn-i Sa’d, I, 41) Nuh Aleyhisselâm‘ın yapmış olduğu gemiye hayvanlar da alınmıştı. Fakat Nûh Aleyhisselâm yılan ve akrebi gemiye almak istemedi. Onlar da: “– Senin ismini zikredenlere zarar vermeyiz!” diyerek söz verdiler. Buna binâen buyrulmuştur ki, akrep ve

Akrep ve Yılandan Korunma Duası

Akrep ve Yılandan Korunma Duası Rivâyete göre Nûh -aleyhisselâm-, kavmine dûçar olan ilâhi azaptan kurtulmak için, Allah Teâlâ’nın emriyle bir gemi yaptı. İbn-i Abbâs’tan rivâyete göre gemiye insanlardan seksen kişi bindi. (İbn-i Sa’d, I, 41) Nuh Aleyhisselâm‘ın yapmış olduğu gemiye hayvanlar da alınmıştı. Fakat Nûh -Aleyhisselâm yılan ve akrebi gemiye almak istemedi. Onlar da: “–Senin ismini zikredenlere zarar vermeyiz!”  diyerek söz verdiler. Buna binâen buyrulmuştur ki, akrep ve yılan tehlikesiyle karşı karşıya kalan kişi: سَلَامٌ عَلٰى نُوحٍ فِي الْعَالَمِينَ Okunuşu:  “Selâmun alâ nûhın fîl âlemîn” Anlamı:  Bütün âlemler içinde Nûh’a selâm olsun!” (es-Sâffât, 79) âyet-i kerîmesini hâlis niyetle okursa, onların zararından korunmuş olur. Kaynak:  Osman Nûri Topbaş, Nebiler Silsilesi 1, Erkam Yayınları

Yılandan Kamçı

Yılandan Kamçı İki yolcu arkadaşın başına gelen şu hâdise, din adamlarının sözlerini dinlemeyen ve kendi bildiğine gidip, tuttuğu yolun en doğru yol olduğunu körü körüne müdafaa edenlere güzel bir misâl. Sabahın erken saatlerinde, iki atlı arkadaş yola çıkmışlar. Fakat iki kişiden birisi âmâ imiş. Giderlerken âmâ olan şahıs, attan aşağıya kamçısını düşürmüş. Fakat itimad edemediği için, öbür arkadaşına da kamçının düştüğünü ve yerden almasını söylememiş, kendisi inip aramaya karar vermiş, inmiş atından el yordamıyla kamçıyı aramış, derken, kendi kamçısını bulamamış ama eline ondan daha güzel yumuşak bir şey geçmiş. Bu kamçı daha güzelmiş diyerek alıp atına binmiş. Fakat o kamçı Diye bulup aldığı kamçı değil gecenin soğuğundan hareketsiz hale gelmiş bir yılanmış ve o âmâ gözleri görmediği için onu kamçı sanarak almış. Derken biraz sonra hayli ilerlemiş olan arkadaşına yetişmiş. Arkadaşı sormuş: — Yahu neredesin? diye... Âmâ cevap vermiş: — Kamçımı düşürmüştüm, gerç

İçimizdeki Yılan

İçimizdeki Yılan   Atıyla yol alan birisi, uyumakta olan bir adamın ağzından bir yılanın girmekte olduğunu görür. Uyarmak için atını mahmuzlarsa da yetişemez. Bunun üzerine, bir topuz darbesiyle adamı uyandırır. Vura vura onu bir elma ağacının altına kadar sürer. Sert bir üslûpla, yerdeki çürük elmaları yemesini emreder. Adam, başına gelenlerden şaşkınlık içindedir, ama topuz korkusuyla yemeye başlar. Bir miktar yedikten sonra atlı, "Şimdi de koş bakalım." der. Adam can havliyle koşmaya başlar. Derken midesi bulanır, içinde ne varsa boşaltır. Tabi, bu arada yılanı da... Adam, karnından çıkan yılanı görünce şimdiye kadar içinden lanet okuduğu atlıya binler teşekkür eder. Temsildeki uyuyan adam, gaflet uykusundaki gafil insandır. Atlı, uyuyanları uyaran nebiler ve onların yolunda giden âlim insanlardır. Yılan, nefistir. Atlının adamı dövmesi ve koşturması, mürşidin müridini riyazet ve mücadeleye sevk etmesidir. Nefis terbiyesi ve nefisle mücadele olmadan ne

Grönland’da Seni Sokan Yılan, Burada Beni De Sokar Mı?

Grönland’da Seni Sokan Yılan, Burada Beni De Sokar Mı? Bahar aylarının verimli topraklarının içinde iki tohum yan yana yatıyorlarmış tohumlardan biri diğerine, ''Ben büyümek istiyorum! '' demiş, ''Köklerimi altımdaki toprağın derinlerine ve filizimi yeryüzüne göndermek istiyorum! Baharın müjdecisi tomurcuklarım açılsın istiyorum! Güneşin sıcağını yüzümde, sabahın tatlı dokunuşunu yapraklarımda hissetmek istiyorum!'' Ve büyümeye başladı tohum. Filizlendi, büyümeye başladı… Çiçeklendi, meyveler verdi, Meyvelerini binlerce insan, hayvan, canlı yedi… Meyveden binlerce tohum yeryüzüne dağıldı. İkinci tohum ise, ''Ben korkuyorum!'' dedi, ''Köklerimi altımda yatan toprağın derinliklerine gönderirsem, karanlıklarda beni neyin beklediğini bilemem. Üstümdeki toprağı zorlayıp yeryüzüne çıkmaya çalışsam, filizlerim zarar görebilir! Hem tomurcuklarım açmaya başladığında üzerlerinde salyangozlar gezip, onları yemeğe kalkarsa? Ya tom