İçimizdeki Yılan

İçimizdeki Yılan

 

Atıyla yol alan birisi, uyumakta olan bir adamın ağzından bir yılanın girmekte olduğunu görür. Uyarmak için atını mahmuzlarsa da yetişemez. Bunun üzerine, bir topuz darbesiyle adamı uyandırır. Vura vura onu bir elma ağacının altına kadar sürer.
Sert bir üslûpla, yerdeki çürük elmaları yemesini emreder. Adam, başına gelenlerden şaşkınlık içindedir, ama topuz korkusuyla yemeye başlar. Bir miktar yedikten sonra atlı, "Şimdi de koş bakalım." der.
Adam can havliyle koşmaya başlar. Derken midesi bulanır, içinde ne varsa boşaltır. Tabi, bu arada yılanı da...
Adam, karnından çıkan yılanı görünce şimdiye kadar içinden lanet okuduğu atlıya binler teşekkür eder.
Temsildeki uyuyan adam, gaflet uykusundaki gafil insandır.
Atlı, uyuyanları uyaran nebiler ve onların yolunda giden âlim insanlardır.
Yılan, nefistir.
Atlının adamı dövmesi ve koşturması, mürşidin müridini riyazet ve mücadeleye sevk etmesidir.
Nefis terbiyesi ve nefisle mücadele olmadan nefse hâkimiyet sağlanamayacağı, son derece açıktır.
Yılanın çıkışı ise nefsin insana hükmetmesinden kurtuluştur. (Mevlâna, VII, 598-607.)
Nefis-Devekuşu Benzerliği
İnsan, düşünmeyerek hiçbir problemi halledemez; ama bütün problemler düşünerek halledilmiştir.
Devekuşuna demişler:
"Niçin uçmuyorsun?"
Kanatlarını kısmış, "Ben deveyim!" demiş.
"Öyleyse yük taşı!" demişler.
Kanatlarını açmış, "Ben kuşum!" demiş.
Avcıyı görüp kaçamayacağını anlayınca da başını kuma gömmüş. Zannetmiş ki o avcıyı görmeyince ava da onu göremeyecek!
Nefis, bazı durumlarda devekuşu gibi hareket eder. Meselâ denilse ki: "Ölüm var, ahiret var, ona göre çalış." Nefis; "Ya yoksa?" diyerek Allah'a kulluktan sıyrılmak ister veya gaflet kumuna başını sokar. En sabit bir gerçek olan ölümü görmezden gelir. Hâlbuki onun ölümü unutmasıyla ölüm onu unutmayacaktır. (Said Nursî, Lem'alar, s. 79.)
Oyuna ve eğlenceye dalan, içki ve uyuşturucu ile akıllarını devre dışı bırakan insanlarda devekuşunun bu ters mantığını görürüz.
Gürültülü müzik dinleyen birisine sormuştum: "'Müzik, ruhun gıdasıdır.' denilir. Ama sizin bu dinlediğinize ne derece 'müzik' diyebiliriz?" Muhatabım şu cevabı vermişti:
"Tartışılabilir. Ama ben bunu dinlerken hiç olmazsa düşünmüyorum ya! Bu bana yetiyor!"
Akıl, düşünme aletidir. Çalışmayan bir fabrikanın "Hiç olmazsa çalışmıyorum ya!" demesi bir marifet sayılmayacağı gibi, aklın da devre dışı kalması övünülecek bir hâl olamaz. İnsan, düşünmeyerek hiçbir problemi halledemez. Ama bütün problemler, düşünerek halledilmiştir.
Bir seyahat esnasında tanıştığım ateist bir hukukçuyla sohbet ederken söz dönüp dolaştı, "ölüm" konusuna geldi. "Aman, o konuya hiç girmeyelim!" dedi. Nedenini sordum. "Çok tatsız bir konu; düşünmek bile istemiyorum!" cevabını verdi. Ben dedim: "Düşünmemek bir çare değil. Varsa ölüme çare, onu araştırmak gerekir. Ve ben, o çareyi biliyorum!"
Muhatabım hayretle, "Var mı, ölüme çare?" diye sordu. Dedim: "Evet, var! Allah'a iman ve ahirete iman, ölüme çaredir. Bizi yoktan var eden zat bildiriyor ki ölümden sonra hayat devam edecek; şu dünya menzili kapanacak, yeni bir menzil olan ahiret açılacak."
Yazar: Doç. Dr. Şadi Eren

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Uzun Ömür İçin Dua

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)