Yılan Derisi Satan Adamın İbretlik Hikâyesi

Yılan Derisi Satan Adamın İbretlik Hikâyesi

 

            Şehrin kalabalığından uzak, dağların eteklerinde yaşayan yaşlı bir adam vardı. Herkes ona “Yıldırımlar Hüsnü” derdi. Çünkü gençliğinde dağlarda yıldırım çarpmasından kıl payı kurtulmuş, o günden sonra hayatını doğaya adamıştı.

            Geçimini ise çok garip bir işten sağlardı:

            Yılan derisi satar. Ama kimse tam olarak bu derileri nereden bulduğunu bilmezdi. Yılan avladığını söyleyenler de olmuştu, dağlarda ölü yılanları topladığını söyleyenler de…

            Fakat herkes şundan emindi: Hüsnü’nün gözlerinde yılların acısı, sözlerinde hayatın özeti vardı.

           

            Bir Gün Köye Yeni Bir Genç Geldi

            Köyden şehre taşınan bir aile geri dönmüş, yanlarında da asi ruhlu bir genç getirmişti: Mustafa.

            Mustafa Hüsnü’nün sattığı yılan derilerini görünce alay etti:

            “- Amca, bu deri ne işe yarar ki? Para eder mi hiç?”

            Hüsnü gülümsedi.

            “- Her şey dışarıdan bakınca değersiz görünür evlat.”

            Mustafa sert bir şekilde cevap verdi:

            “- Bana akıl verme, ben şehir gördüm!”

            Yaşlı adam hiçbir şey demedi, sadece gençten bir istekte bulundu:

            “- Yarın sabah erkenden dağ yoluna gel. Sana bir şey göstereceğim.”

            Merakına yenilen Mustafa kabul etti.

           

            Sabah Olunca Dağ Yolunda

            Ertesi sabah Hüsnü, elinde çuvalıyla genç Mustafa’yı bekliyordu. Birlikte dağa doğru yürüdüler. Yol boyunca tek kelime etmedi.

            Bir süre sonra bir kayanın yanında durdu.

            Hüsnü eğilip yavaşça çuvaldan eski bir yılan derisi çıkardı.

            Mustafa küçümseyerek baktı:

            “- Bunun neresi değerli?”

            Yaşlı adam deriyi eline aldı, güneşe tuttu.

            Aralarından ışık geçti. Desenleri bir sanat eseri gibiydi.

            “- Bu deri,” dedi Hüsnü, “Bir zamanlar zehriyle tehdit eden bir yılanın üzerindeydi. Şimdi ise kimseye zarar vermez. İnsan da böyledir.”

            Mustafa anlamadı:

            “- Ne demek istiyorsun?”

            Hüsnü gözlerini genç adama dikti:

            “- Gençken nefsin zehirlidir, insanı kötülüğe sürükler. Öfke, kibir, gurur…

            Ama yıllar geçer, o zehir dökülür. Geriye sadece ibretlik bir deri kalır. Ben gençliğimde herkese zarar verirdim. Kimseye faydam yoktu.            

            Sonra bir gün… Bir yılanın beni soktuğunu sanıp ölümü beklerken, yılan yanımdan sessizce süzüldü gitti. İşte o an anladım ki: ‘Asıl yılan benim içimdedir.’”

            Genç adam şaşkındı.

            Hüsnü devam etti:

            “- İnsan içindeki zehri temizledi mi, değersiz görünen bir deri bile Allah katında değer kazanır. Ben yılan derisi satmıyorum evlat…

            Ben insanlara:

            ‘Kabuğunu değiştir, nefsi bırak’ demeyi satıyorum.”

           

            Mustafa’nın Gözleri Doldu

            Yıllardır kimse ona böyle konuşmamıştı. İçindeki kibri ve öfkeyi düşündü.

Yaşlı adama döndü:

            “- Amca… Benim içimdeki yılan hâlâ canlı.”

            Hüsnü onun omzuna dokundu:

            “- Herkes öyle başlar. Önemli olan zehriyle yaşamamak.”

           

            O Günden Sonra…

            Mustafa’nın hayatı değişti. Köyde herkese yardım etmeye başladı, büyükleri dinledi, öfkesini kontrol etmeyi öğrendi.

            Hüsnü ise ara sıra ona yılan derisi verip şöyle derdi:

            “Bunu sakla evlat. Ne zaman kibire kapılsan, bu deriyi eline al. De ki:

            ‘Bir zamanlar zehir taşıyordu, şimdi ibret taşıyor.’ ”

            Köylüler bu hikâyeyi duyar duymaz şunu söyler oldular:

            “Yılan derisi satan adam, aslında gönül derisi işliyormuş…”


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Yuşa Aleyhisselam’ın Okuduğu İsm-i Azam Duası

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)