Kayıtlar

veren etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Alan Sensin Veren Sensin!

  Alan Sensin Veren Sensin!   Alan sensin, veren sensin, kılan sen! Ne verdinse odur dahi nemiz var? Hakîkat üzre anlayıp bilen sen! Ne verdinse odur dahi nemiz var?   Tutan el-ü ayak senden gelipdir, Gören göz-ü kulak senden gelipdir, Efendi dil dudak senden gelipdir, Ne verdinse odur dahi nemiz var?   Hudâyâ biz bu zâtı kande bulduk, Ya ef'âl ü sıfâtı kande bulduk, Fenâyı ya sebâtı kande bulduk, Ne verdinse odur dahi nemiz var?   Bizim ahvâlimiz ey Hayy u Kayyûm, Cenâb-ı pâkine hep cümle ma'lûm, Buyurdun oldu illâ kaldı ma'dûm, Ne verdinse odur dahi nemiz var?   Hüdâyî'yi sen erişdir murâda, Senindir çünki hükm arz-ü semâda, Efendi dahli yok gayrın arada, Ne verdinse odur dahi nemiz var?   (Azîz Mahmûd Hüdâyî Kaddesallahu Sırrahu'l-Âlî)

Ey Dualara Cevap Veren!

  Ey Dualara Cevap Veren!   Yâ Seyyide’s-sâdat! Şu âlem-i kâinatta, deverân ediyorken bunca hadisat, Seni haykırıyordu. Her tezyin… Her nakış… Bilcümle hakikat.   Yâ Mucîbe’d-daâvat! Bir duamız olsun, şöyle; mizanda ağır basacak. Kalpten ahzânı, nemli gözlerden aberâtı alacak.   Yâ Veliyye’l-hasenat! Aciz kullarından, yükseldi feryad-ı beyânat… Zâyi ettik yâ Rab! Kalmadı… Ne vakit, ne hasılat…   Yâ Rafia’d-derecât! Lütfeyle... Katından bir ameliyat-ı cerahat. Nitekim gözlerimiz yaşlı, kalplerimiz harâbat.   Yâ Azîme’l-berekât! Sayısız nimetin karşısında, insan zalim… İnsan hoyrat... Şükürdeki naksımız, pek derin bir ifşaat.   Yâ Ğâfira’l-hatîat! İnsandık!..   Şu âlemde, bir garibe-i hilkat. Aslında tertemizdi bize bahşettiğin fıtrat.   Yâ Dafia’l-beliyyat! Âfâtın her zerresi, bir günaha istinad. Asırlardır, ahlâbını gösterip duruyor fitne-i fesad.   Yâ Samia’l-esvat! Nedametle kapındayız, lütfeyle dergâhından yine bir miat.

Namazın hesabını veren kurtulur." Manasında Bir Hadis Var Mıdır, Nasıl Anlamalıyız?

  "Namazın hesabını veren kurtulur." Manasında Bir Hadis Var Mıdır, Nasıl Anlamalıyız? Cevap: Değerli kardeşimiz,   Konuyla ilgili bir Hadis-i Şerif’in meali şöyledir:   "Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar. Şayet farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Azîz ve Celîl olan Rabb'i: 'Kulumun nâfile namazları var mı, bakınız?' der. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir." (Tirmizî, Mevâkît 188; bk. Ebû Dâvûd, Salât 149; Nesâî, Salât 9; İbni Mâce, İkâmet 202)   Hesap gününde insanın, ilk önce namazdan sorguya çekilmesi, namazın ibadetler arasındaki önemini göstermektedir. Esasen günde beş defa insanın, Mevlânın huzuruna çıkmasına vesile olan bir ibadetle hiçbir şeyin mukayese edilemeyeceği açıktır.   Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm)'in nitelemesiyle

Vesveseden, Cinden, Şeytandan, Belâdan ve Rahatsızlık Veren Kişilerden Korunma Duası

Vesveseden, Cinden, Şeytandan, Belâdan ve Rahatsızlık Veren Kişilerden Korunma Duası رَبَّ أَنِّي مَسَّنِيَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍ رَبِّ اَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاط۪ينِۙ وَاَعُوذُ بِكَ رَبِّ اَنْ يَحْضُرُونِ وَحِفْظًا   مِنْ   كُلِّ   شَيْطَانٍ   مَارِدٍۚ رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَاَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِم۪ينَ   Okunuşu: “Bismillahirrahmanirrahim” Rabbî ennî messeniyeş şeytânu bi nusbin ve azâb; Rabbî euzu bike min hemezatişşeyatiyni ve euzu bike Rabbî en yahdurun. Ve hifzan min külli şeytanin marid. Rbbiğfir ve Erham ve ente hayrürrâhîmîn. Anlamı: Ya Rabbi! Şeytanların vesveselerinden (gizli kışkırtmalarından) sana sığınırım. Ya Rabbi! Şeytanların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım. Onu, inatçı her türlü şeytandan koruduk. Ya Rabbi beni bağışla ve bana merhamet et! Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın. Kaynak: (Sâd: 41, Mü’minûn: 97-98, Saffat: 7, Mü’minûn: 118)

Her Şeye Kur’an-ı Kerim İle Cevap Veren Kadın

Her Şeye Kur’an-ı Kerim İle Cevap Veren Kadın Abdullah b. Mübarek anlatıyor: “Hac farizasını eda edip Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem’in Ravza’sını da ziyaret ettikten sonra memleketime dönmek üzere yola çıkmıştım. Tam bu sırada, ileride yolun üstünde bir karartı gördüm. Yanına yaklaşınca yaşlı bir kadın olduğunu fark ettim. Önce ona selam verdim. O da; - “Onlara (cennet ehline) merhametli olan Rablerinden kıymetli bir selam vardır” (Yâsîn S. 58) ayetiyle karşılık verdi. Ona; -Allah iyiliğini versin, bu mekânda yalnız başına ne yapıyorsun? Diye sorunca, yaşlı kadın; -‘Allah, kimi şaşırtırsa artık onun için yol gösteren yoktur’ (el-‘A’raf, 186) ayetini okudu. Yani; Allah, kimi kötü ameli nedeniyle sapıtırsa, onu doğru yola iletecek birini bulamazsın. Yaşlı kadının bu okuduğu ayet-i kerimeden, yolunu kaybettiği anlaşılıyordu. Ona tekrar sordum: -Nereye gitmek istiyorsun? (Yardım edeyim)… Yaşlı kadın; -‘Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim d

Şifayı Veren Allah

Şifayı Veren Allah     Perhizle yasamaktan bıkmıştı, azıcık ihmal etse ülseri kendini hatırlatıyordu. Doktorlar,     "Ameliyat" diyorlardı ama hani para? Bu devirde cılız emekli maaşından artırmak mümkün müydü? Varı yoğu dededen kalma arsada ki hissesiydi. Başkasına satamazdı. Kendi alamazdı.     Hem yeğenleri bu arsada araba ney yıkıyor fıkırdıyorlardı. Ama bir gün hayırsızlar kapıyı çalıp el öptüler. Bu arsayı bize sat dediler.     -Tamam alın.     -Ne istiyorsun?     -Ameliyat parası verin tamam.     Ve öyle oldu. Yeğenleri bir şeyler imzalatıp parayı önüne koydular. Sıra ameliyat için gün almaya gelmişti. Sahi ağrıları biter miydi? Bundan böyle istediğini yiyebilir miydi?     Çocuklar neşe içinde oyun oynuyorlardı. Bir tanesi hariç...     Bir çocuk, kenarda oturmuş mahzun mahzun diğer çocukları seyrediyordu. İhtiyar, yanına oturup sordu "Ne o, seni aralarına almıyorlar mı yoksa?"     -Hayır, alıyorlar amca... Alıyorlar da...

Yoksula Ekmek Veren Eli Kıran Babanın Akıbeti!

Yoksula Ekmek Veren Eli Kıran Babanın Akıbeti! Bağdat’ı kıtlık kasıp kavuruyordu. En çok etkilenenler de hamallardı. Günlerdir eli ekmek görmeyen bir hamal, halini arz ettiği bir evden verilen ekmeği alınca sevinçle evine doğru hızlandığı sırada karşıdan gelen öfkeli bir adamın ‘Bu ekmekleri hangi evden adın?’ sorusuna muhatap olunca, geriye dönüp parmağıyla ekmek aldığı evi işaretledi. Bunun üzerine hızla yürüyen adam, öfkeyle geldiği evinde, ‘Ekmeği kim verdi hamala?’ diye bağırdı. Hanım korkudan kızını gösterdi. Güya acıyacağı kızına tepki göstermeyeceğini düşünüyordu. Ancak elindeki sopayla kızının ekmek veren eline öyle bir darbe indirdi ki cimri baba, bilek kemiğinin çat diye kırılmasına bile aldırmayarak söylendi: “Ben her isteyene ekmek verseydim bu evde ekmek kalır mıydı şimdiye kadar?” Hâlbuki Rabbimiz, “Verdiğim nimete şükrederseniz nimeti çoğaltırım, etmezseniz elinizden alır, şükür edene veririm. Size de azabım şiddetli olur!” buyuruyordu. Nitekim bu şükürsüzl

Karşılıksız Sevgi Veren Tek Varlık... Analarımız…

Karşılıksız Sevgi Veren Tek Varlık... Analarımız… Doğum odasında bir küçük el saçlarına tutununca değişti her şey… Ve o el, o saçtan hiç eksik olmasın istedin. Kim bilir kaç geceyi karyola başuçlarında derin iç çekişler dinleyip hüzünlenerek uykusuz geçirdin, kaç emzirme seansında bitkin uyuyakaldın. O gün bugündür hayatı, bir toprakla çiçeği kadar ortak üretiyor, tüketiyoruz. Nasıl da zalim bir çark bu değil mi? Doğuyor, doğuruyor ve günün birinde yuvadan uçacağını bile bile koca bir ömrü karşılıksız veriyorsun... ... Ve hayat birden ıssız bir adaya dönüşüveriyor. Sonrası kâh bir kapı zili beklentisi, kâh bir mektup, kâh bir telefon sesi... Gizliden gizliye özlenen bir torun müjdesi... Fotoğraflar sarardıkça solan bir yaşam ve uzaklaştıkça yakınlaştığımız bir mazinin geri dönmez anıları... Yazılarla konuştuk öyle zamanlarda... Bakışlarla anlaştık. Ağlaştık birbirimizden gizleyerek acılarımızı... Bir mimikle özleştik, bir gülüşle kavuştuk. Ben büyürken seni de büyüttüm.