Her Şeye Kur’an-ı Kerim İle Cevap Veren Kadın
Her Şeye Kur’an-ı Kerim İle
Cevap Veren Kadın
Abdullah b. Mübarek
anlatıyor: “Hac farizasını eda edip Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem’in
Ravza’sını da ziyaret ettikten sonra memleketime dönmek üzere yola çıkmıştım.
Tam bu sırada, ileride yolun üstünde bir karartı gördüm. Yanına yaklaşınca
yaşlı bir kadın olduğunu fark ettim. Önce ona selam verdim. O da;
-“Onlara (cennet
ehline) merhametli olan Rablerinden kıymetli bir selam vardır” (Yâsîn S. 58)
ayetiyle karşılık verdi. Ona;
-Allah iyiliğini versin,
bu mekânda yalnız başına ne yapıyorsun? Diye sorunca, yaşlı kadın;
-‘Allah, kimi şaşırtırsa
artık onun için yol gösteren yoktur’ (el-‘A’raf, 186) ayetini okudu. Yani; Allah, kimi kötü ameli nedeniyle
sapıtırsa, onu doğru yola iletecek birini bulamazsın. Yaşlı kadının bu okuduğu
ayet-i kerimeden, yolunu kaybettiği anlaşılıyordu. Ona tekrar sordum:
-Nereye gitmek
istiyorsun? (Yardım edeyim)… Yaşlı kadın;
-‘Bir gece, kendisine
ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu, Mescid-i
Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah, noksan
sıfatlardan uzaktır. O, gerçekten işitendir, görendir’ (el-İsrâ, 1) ayetini okudu. Yaşlı kadın, bu ayet-i kerime ile de; hac
farizasını eda ettikten sonra memleketi olan Kudüs’e gitmek istediğini ifade
etmiş oluyordu. Tekrar sordum:
-Ne zamandan beri
buradasın? Kadın;
-‘Üç gün boyunca’
(Meryem Sûresi, 10) diye cevap verdi. Ben de ona;
-Üç günden beri aç,
susuz ve yapayalnız nasıl dayanabildin? Diye sorunca, yaşlı kadın;
-‘Beni yediren ve
içiren O’dur (Allah’tır)’ (Şuarâ S. 79) ayetini okudu. Tekrar sordum:
-Bakıyorum, yanında
suyun da yoktur. Ne ile abdest alıyorsun? Yaşlı kadın;
-‘…Ve bu hallerde su
bulamazsanız, temiz toprakla teyemmüm ediniz’ (el-Maide, 6) ayetini okudu.
Bunun üzerine yaşlı kadına, yanımdaki yiyecekten bir miktar vermek isteyince
bunu reddederek;
-‘…Sonra akşama kadar
orucu tamamlayınız’ (el-Bakara, 184) ayet-i kerimesiyle oruçlu olduğunu
anlatmak isteyince, ona dedim ki;
-Ramazan ayında
olmadığımızı biliyorsun (Onun için oruç tutmana gerek yok). Yaşlı kadın;
-‘…Her kim gönüllü
olarak bir iyilik yaparsa, şüphesiz Allah (yaptığı iyiliği) kabul eder ve
(yapılan iyiliği) hakkıyla bilendir’ (el-Bakara, 158) ayet-i kerimesini
okudu. Ben, tekrar kadını ikaz mahiyetinde;
-Yolculuk esnasında oruç
tutmayıp iftar etmek bize mubah kılınmıştır, deyince; yaşlı kadın;
‘…Eğer bilirseniz
(güçlüğüne, zorluğuna rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır’
(el-Bakara, 158) ayet-i kerimesini
okudu.
Yaşlı kadının, her
sorduğuma Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerle cevap vermesi üzerine ona;
-Neden, seninle
konuştuğum gibi sen de benimle konuşmuyorsun? Diye sorduğumda, kadın;
-‘İnsanın ağzından
hiçbir söz çıkmasın ki, yanında gözleyici ve yazmaya hazır melek bulunmasın
(hemen konuştuklarını kaydetmek için)’ (el-Kâf, 18) ayetini okudu.
Yaşlı kadının Kur’an’a
karşı bağlılığı ve hassasiyeti karşısında;
-Özür dilerim; (ne
olur!) hakkını helal et, dedim. Yaşlı kadın;
-‘(Yusuf) dedi ki;
bugün sizi kınamak yok. Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en
merhametlisidir’ (Yusuf S. 92) ayetini okuyunca, ona;
-Seni, kafilene
(arkadaşlarına) yetiştirmek için buyur, deveme bin, dedim…”
‘Hayır adına ne
işlerseniz Allah onu bilir’ (Bakara: 215)
âyetiyle mukabele etti. Devemi yanına getirdim. Binecekken,
‘Mü’min erkeklere söyle,
bakışlarını sakınsınlar’ (Nûr: 30)
âyetini okudu. Gözlerimi çevirdim; binecekken deve ürküp kaçtı, Bu arada
elbisesi az yırtıldı.
‘Başınıza musibet olarak
ne gelirse, bu bizzat işleyip, onu hak etmeniz sebebiyledir’ (Şûrâ: 30) âyetini mırıldandı.
“Sabret, deveyi
bağlayayım!” dedim.
‘Bu hususta Süleyman’ı
anlayışlı ve daha isabetli davranır kıldık’ (Enbiyâ: 79) âyetini okuyarak, devemi yönlendirme konusunda benim daha
başarılı olduğumu kastetti. Deveye bindi ve
‘Bunu bize baş eğdiren
Allah’ı tesbih ederim; yoksa bunu biz başaramazdık. Ve sonunda şüphesiz
Rabbimize döneceğiz!’ (Zuhruf: 13-14)
âyetlerini okudu.
“Haydi!”diye deveyi
hızlandırdım.
‘Yürüyüşünde (ve
davranışlarında) vakur ol ve sesini yükseltme. Seslerin en çirkini, (bağıran)
eşeğin sesidir!’ (Lokman: 19)
mukabelesinde bulundu.
Yürürken şiir okumaya
başladım.
‘Kur’an’dan kolayınıza
geleni okuyun!’ (Müzzemmil: 20)
dedi.
“Şiir okumak haram değil
ki!” dedim.
‘Bu hususu ancak gerçek
idrak ve basiret sahipleri düşünüp anlar!’
(Bakara: 269) cevabını verdi. Bir süre gittik; sonra evli olup
olmadığını sordum.
‘Ey iman edenler! Cevabı
verildiğinde sizi üzecek meselelerden sormayın!’ (Mâide: 101) âyetini okudu. Derken kafilesine ulaştık ve
“Kafile içinde kimsen
var mı?” dedim.
‘Mal ve evlât dünya
hayatının süsüdür!’ (Kehf: 46)
dedi. Anladım ki, evlâdı var. İsimlerini sordum.
‘Allah İbrahim’i dost
edindi; Allah Musa ile konuştu; Ey Yahya, Kitab’a kuvvetle tutun!’ (Nisâ: 125,
164; Meryem: 12)
Ayetlerini okudu. “Ey
İbrahim, ey Musa, ey İsa!” diye kafileye seslendim. Nur yüzlü üç genç:
“Buyur!” diye çıkageldi.
Onlara para verip, ‘Bununla
içinizden birini şehre yollayın! Yemeklerin helâl ve temiz olanına baksın ve
size bir yiyecek getirsin. Dikkatli davransın!’ (Kehf: 19) dedi. Yiyecek
gelince bana,
‘Geçmiş günlerinizde
yaptıklarınızın karşılığında şimdi afiyetle yiyip için!’ (Hâkka: 24) dedi. Çocuklara, “Annenizin bu durumunu bana söylemezseniz bu
yemekten yemem!” dedim.
“Annemiz” dediler,
“Ağzından Cenab-ı Allah’ın gazabını çekecek yanlış bir söz çıkar korkusuyla 40
yıldır böyle sadece Kur’an-ı Kerim’le konuşur.”
Abdullah İbn Mübarek, bu
hadiseyi Kur’an-ı Kerim’de her şeyin bulunduğuna delil olarak anlatırdı.
(Alıntı)
Yorumlar
Yorum Gönder