Hanımını Üzmüş
Hanımını Üzmüş
Sa’d bin Muaz Radıyallâhu Anh hazretleri, Peygamber efendimiz Aleyhisselâm’ın çok yakını, çok
sevdiği bir zattı.
Müslüman olduğu için ona
inanılmaz işkence yapmışlardı. Neticede bu zat vefat etti.
Onun ölüm haberi
Peygamberimizi çok üzdü, evine gitti, teçhiz ve tekfinde bulundu.
Sonra kabristana
giderken, önce hırkasını, sonra ayakkabılarını çıkardı. Tabutun bir bu tarafına,
bir de öbür tarafına koşuyordu. Eshab-ı kiram da şaşkın bir vaziyette
bakıyorlardı.
Resulullah Sallallahü
Aleyhi Vesellem kabre indi, kabri düzeltti ve onu yerleştirdi. Her şey bitti, telkin
verildi. Bu arada Peygamberimiz çok üzgündü ve rengi, benzi atmıştı. Eshab-ı
kiram bu durumu merak edip sordular:
― Ya Resulallah Sallallahü
Aleyhi Vesellem, tabutu taşırken neden hırkanızı ve ayakkabılarınızı
çıkardınız?
― Bütün meleklerin
giyinişi böyle olduğu için.
― Peki, tabutun bir bu
tarafına, bir öbür tarafına koşmanızın sebebi nedir?
― Kardeşim Cebrail Aleyhisselâm
elimi tutup bırakmadığı için.
― Kabirden üzüntülü
çıkmanızın sebebi neydi?
― Kabir onu sıkmaya
başladığı için dayanamadım.
― Neden?
― Hanımını, evdekileri
üzmüş, kul hakkı doğmuştu.
Allah’tan korkmalı.
Rastgele birinden değil, Cennetlik olan Eshab-ı kiramın büyüklerinden ve
kabilesinin reisi olan Sa’d bin Muaz hazretleri gibi büyük bir zattan
bahsediyoruz.
Bizzat Resulullah Sallallahü
Aleyhi Vesellem efendimiz onun cenazesini taşıdı, cenaze namazını kıldı, kabre
indirdi, buna rağmen böyle mübarek bir zatı kabir sıktı. O halde nasıl olur da,
bir Müslüman eşini üzebilir?
İnsanın nefsi, azmış, kabarmış
durumdadır, dediğini yaptırır, fakat bu bir gün muhakkak bitecektir. Herkes
sonunda hareketsiz kalıp musalla taşında eşitlenecektir.
Bütün ameller cisim
hâlinde, mesela akrep şeklinde, yılan şeklinde, Cennet nimetleri şeklinde, önüne
gelecektir. İnsanı ıslah edecek önemli bir şey var, o da ölümü hatırlamaktır.
Hazret-i Ömer, “Yâ
Ömer, sana nasihatçi olarak ölüm yeter!” buyuruyor.
Veysel Karani Rahmetullahü
Aleyh hazretleri de, “Akşam yattığımda Azrail Aleyhisselam’ı karşımdaymış
gibi, sabah kalkınca da yanımdaymış gibi görüp, her an ölümü düşünürüm!” buyurmuştur.
Böyle düşünen öfkelenmez,
elbette melek gibi olur. Ölümü unutan ise azar, kudurur. Sanki hiç ölüm
gelmeyecekmiş, hiç hesap sorulmayacakmış gibi, hükümranlık daima bendedir diye
düşünür. Acı azaplara maruz kalınca eyvah dese de, artık pişmanlığı fayda
vermez.
(Alıntı)
Yorumlar
Yorum Gönder