Kayıtlar

Yürek etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Yürek Dede

Resim
  Yürek Dede   Yürek dede namıyla salih bir zat vardı... Bir gün hanımı ayaklarından felç oldu. Ne kadar doktor doktor dolaştıysa bir çare bulamadılar. Bir doktor şöyle dedi: “- Allah Teâlâ'dan ümit kesilmez. Hanımını bindir bir deveye diyar diyar dolaşın. Bulduğun şifalı otlardan yedir çayını içir İnşaallah birisi şifa olur...” Yürek dede diyar diyar dolaştı. Bir gün çadırını bir tepeye kurmuştu... Biraz ilerisinden dönemin hükümdarı yanındakilerle tedbili kıyafet geçiyordu. Birisi şöyle dedi: “- Hünkârım şu ilerde Yürek dede isminde salih bir zat var...” Hükümdar da: “- Gelin bakalım anlarız şimdi salih mi değil mi!” dedi Ve Yürek dedenin çadırına geldiler... Selamlaştıktan sonra hükümdar Yürek dedeye... “- Dede biz uzun yoldan geliyoruz bize et pişir de yiyelim" dedi. Misafir et isteyince yürek dede şaşırdı ama misafiri de mahzun etmek olmazdı... Çadıra hanımın yanına girdi durumu anlattı. Bir develeri bir de keçiyle oğlakları vardı. Oğla

Hayme Ana’nın Yüreğindeki Devlet

Hayme Ana’nın Yüreğindeki Devlet (Her Müslüman’ın kesinlikle okuması gereken bir yazı)   Kayı Boyu’nun lideri Gündüz Alp’in ölümü üç yetişkin (Sungur Tekin, Gündoğdu ve Ertuğrul-Dündar henüz küçük yaşta olduğu için seçim dışı kalıyordu) oğullar arasından birinin “Bey” olarak seçilmesini gerektiriyordu... İşi zordu: Çünkü seçilecek olanın, aşireti devlete taşıyacak kalite ve kapasitede olması gerekiyordu. Hayme Ana bu tercihte birinci derecede rol oyanayacaktı. Yanında yer alan “Ak Saçlılar Meclisi” ikinci derecede sorumluk sahibiydi. Hayme Ana yetişkin oğullarını tek tek çağırıp sordu: “Seni aşirete bey yaparsak, aşireti nereye götüreceksin?” Sungur Tekin ile Gündoğru Beyler yaklaşık olarak aynı cevabı verdiler: “Geri dönelim. Moğol istilâsı sebebiyle terk etmek zorunda kaldığımız topraklarımıza kavuşalım. Eski topraklarımızda çiftçilik ve hayvancılık yapar, geçinir gideriz.” Ufukları çiftçilik ve hayvancılıkla sınırlıydı. Hayme Ana, son bir umutla Ertuğrul’u çağı

Yürek Yakan Ateş: “Hutame”

  Yürek Yakan Ateş: “Hutame”   Dünyadakyen insanlar ile alay eden, onları küçük gören, gönül incitip kalb kıranların atılacağı; “kıran, parçalayan” anlamında “Hutame” isimli özel bir ateşten bahseder Allah’ü Teâlâ, Humeze Sûresi’nde.   Bu öyle sıradan, basit bir ateş değildir. Rabbimizin Kur'ân-ı Kerim'de yalnızca bu surede ‘Nârullah’ (Allah'ın tutuşturulmuş ateşi) diye bahsettiği, kendisine nispet ederek vehametine dikkat çektiği bir ateştir. En dikkat çeken özelliği ise, kalplere, gönüllere işleyen bir ateş olmasıdır.   Bunun sebebi şöyle geçer tefsir kitaplarında:   O günahkarlar nasıl ki dünyada zayıf, çaresiz mâsumların kalplerini kırmış, yüreklerini yakmışlardı, ahirette de o ateş, onların kalplerini yakacak, yaptıklarının pişmanlığını ta yüreklerinde hissedecekler.   Ayrıca, her kötülük önce kalptedir, oradan başlar ve inkâr, hakaret, küfür, alay, aşağılama, çekiştirme, saldırı gibi eylemler olarak dışa aşar. Onun için âyette azabın da kalpleri sa

Mehmet Akif Ersoy'un Oğlu Emin Ersoy'un Yürek Burkan Hikâyesi

Resim
  Mehmet Akif Ersoy'un Oğlu Emin Ersoy'un Yürek Burkan Hikâyesi Yıl 1966 sonları. Bir öğle sonrası odamdayım. Kapımıza bir adam geldi. Adı, “Emin Ersoy idi. Merhum Akif’in oğlu” . “- Sizi biri görmek istiyor.” dediler. “- Buyursun.” dedim. İçeri tıraşı uzamış, üstü başı bakımsız, yaşlıca, çelimsiz bir adam girdi. “Hazır ol!” andıran bir duruş ve hafif bükük bir boyunla: “- Bendeniz Mehmet Akif’in oğluyum.” dedi. Bir anda ne olduğumu şaşırdım. Nasıl şaşırdım bilemezsiniz. Eski bir dostluk havası yaratmak istercesine: “- Oooo buyurun buyurun, nasılsınız?” türünden bir yakınlık göstermeye çalıştım. O, tavrını bozmadı: “- Rahatsız etmeyeyim. Sizden ufak bir yardım rica etmeye gelmiştim.” dedi. Gökler mi tepeme yıkıldı, yer mi yarıldı da ben mi yerin dibine geçtim; doğrusu fena allak bullak oldum. Tek yapabileceğim şeyi yaptım, cüzdanımı çıkartıp uzattım. O bükük boynuyla: “- Siz ne münasip görürseniz.” dedi. Cinnet cehennemlerinin tüm yıldırımları dü

Yeter ki Yürekten İste!

Resim
Yeter ki Yürekten İste! İbrahim Ethem Kuddise Sirrûh Hazretleri, tacı tahtı terk ediyor, Seneler sonra Kendi yaptırdığı camide yatsı namazı kılıyor. Dışarıda kar var, hava çok soğuk… "- Şurada kıvrılayım da sabah olunca giderim!” diye düşünüyor. Caminin bekçisi geliyor... Bekçi: “- Ne yapıyorsun burada?” diyor... İ. Ethem: “- Müsaade et şurada yatayım, Sabah Namazından sonra gideceğim!” diyor. Bekçi bacağından tutuyor ve onu: “- İbrahim Ethem senin gibi çulsuzlar için yaptırmadı bu camiyi!” diyor ve bacağından sürükleye sürükleye, kafasını merdivenlere vura vura atıyor onu dışarıya... İbrahim Ethem: “- Ben bu camiyi yaptırdım!” diyemiyor. “KİBİR” olur diye… Çaresiz şehre gidiyor. Her taraf kapalı, sadece bir yer açık, bir ekmek fırını... Kapıyı çalıyor ve sabaha kadar oturma müsaadesi istiyor. Orada çalışan işçi: “- Geç otur!” diyor. Aradan bir-iki saat geçiyor. Sabah ezanı okunmaya başlıyor. Okunduktan sonra işçi dönüyor... “- Hoş geldiniz nerede

Ey Yüreğimdeki Hüzün

Ey Yüreğimdeki Hüzün Hüzne: Bismillah... Acıya: Elhamdülillah. Gözyaşına: Suphanallah... Lal olan dilime: Lailâhe illallah! Dualar doluşuyor ellerime, Dupduru bir hüzünle, Secdelere gömüp başımı Âminlerce ağlıyorum... Dedim: -Neredesin? Dedi: Duân kadar yakınında... (Alıntı)

İnsan Bedeninde Allah’ü Teâlâ’nın Şaşılacak Sun’u

İnsan Bedeninde Allah’ü Teâlâ’nın Şaşılacak Sun’u İnsanın  kalb hâlleri nden anlattıklarımız, böyle bir kitap için kâfidir. Bundan fazlasını öğrenmek isteyenler için Acâibü’l –  Kalb kitabımız  vardır. O kitabda ve bu kitabda, bir insanın kendini tanıması tamamen anlatılamadı. Anlattıklarımız kalbin bâzı sıfatlarının izahıdır [açıklamasıdır]. Bu, insanın bir rüknüdür. Diğer rüknü de bedendir. Bedenin yaratılmasında da şaşılacak hâller çoktur. Dıştaki ve içteki her bir uzuvda; garib, duyulmamış mânâlar, faydalar vardır. İnsanın bedeninde binlerce damar, sinir ve kemik vardır. Her birinin şekli ve sıfatı başkadır. Her birinin vazifesi ayrıdır. Senin ise onlardan haberin yoktur. Senin bildiğin şu kadardır: El ve ayak, tutmak ve yürümek içindir. Dil, konuşmak içindir. Ama gözün on ayrı kısımdan yapıldığını, bunlardan biri vazifesini yapmazsa görme işi olmayacağını bilmezsin ve yine bu kısımların her birinin ne yaptıklarını ve hangi sebeple görmeye tesir ettiklerini bilemezsin. G

Aşkı Yüreklere Koyan, Allah Celle Celâlühü’dür.

Aşkı Yüreklere Koyan, Allah Celle Celâlühü’dür. Birleşik Arap emirliklerine 4 yıllığına çalışmaya giden birinin hikâyesi. (Bu hikâye gerçektir Bilim kurgu filan değil.) Başlangıçta ekonomik gücü yoktu ama sonrasında iyi bir servet edindi. Babası takva sahibi bir insandı. İmamlık yapmıştı. Ekonomik feraha eriştikten sonra, babasına “Babacığım artık evlenmek istiyorum!” Dedi. “Bu kadar yılı bekâr olarak geçirdim. Artık evlilik zamanım geldi. Evleneceğim bayanı da senin seçmeni istiyorum. Ve hatta beklemeden nikâhımı da kıymanı istiyorum. Düğün günüm oraya vardığım gün olsun. Seçeceğin kişiyi de görmek istemiyorum!” dedi. Bu aslında gencin babasına olan güvenin bir göstergesiydi. Elbette takva sahibi bir insan şunu bilir ki. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu; “Bir kadınla dört nedenden dolayı evlenilir. Zenginliği, güzelliği, soyu ve dini için. Siz dindar olanı seçiniz” . Adam oğlu için saliha, dindar bir eş seçti. Fakat fiziksel güzellik olarak mükemmel d