Hayme Ana’nın Yüreğindeki Devlet
Hayme Ana’nın Yüreğindeki Devlet
(Her Müslüman’ın kesinlikle okuması
gereken bir yazı)
Kayı
Boyu’nun lideri Gündüz Alp’in ölümü üç yetişkin (Sungur Tekin, Gündoğdu ve
Ertuğrul-Dündar henüz küçük yaşta olduğu için seçim dışı kalıyordu) oğullar
arasından birinin “Bey” olarak seçilmesini gerektiriyordu...
İşi
zordu: Çünkü seçilecek olanın, aşireti devlete taşıyacak kalite ve kapasitede
olması gerekiyordu. Hayme Ana bu tercihte birinci derecede rol oyanayacaktı.
Yanında yer alan “Ak Saçlılar Meclisi” ikinci derecede sorumluk
sahibiydi.
Hayme
Ana yetişkin oğullarını tek tek çağırıp sordu:
“Seni
aşirete bey yaparsak, aşireti nereye götüreceksin?”
Sungur
Tekin ile Gündoğru Beyler yaklaşık olarak aynı cevabı verdiler:
“Geri
dönelim. Moğol istilâsı sebebiyle terk etmek zorunda kaldığımız topraklarımıza
kavuşalım. Eski topraklarımızda çiftçilik ve hayvancılık yapar, geçinir
gideriz.”
Ufukları
çiftçilik ve hayvancılıkla sınırlıydı.
Hayme
Ana, son bir umutla Ertuğrul’u çağırdı ve aynı soruyu sordu. Ertuğrul’dan
aldığı cevap, Hayme Ana’nın özlediği cevaptı:
“İleriye
gideceğiz, deryayı (denizi) geçip devlet olacağız!”
Ertuğrul
ne deniz görmüştü, ne de devlet bilirdi. Muhtemelen bunları Ahi Evran’ın göçebe
dervişlerinden öğrenmişti.
Ağabeyleri:
“Deniz
suyu tuzludur, ne insan içebilir, ne de hayvan” diyerek şiddetle itiraz
ettiler. İtiraz ettiler, çünkü herkes ancak ufku kadar vardır!
Ağabeyleri
itiraz edince, konuyu görüşmek üzere, “Aksaçlılar Meclisi” toplandı. Maalesef
onlar da ikiye bölünmüştü (Bu olay, Osmanlıların Anadolu’ya gelişini hikâye
eden “Merhaba Söğüt” isimli kitabımda detaylarıyla anlatılır). Uzlaşma
sağlanamadı.
Sonuçta
Ertuğrul’un ağabeyleri, aşiretin yarısından fazlasını yanlarına alarak geri
döndüler (Akıbetleri bilinmiyor).
Ertuğrul
ise peygamber müjdesi (İstanbul) istikametine yöneldi ve yüreğinin götürdüğü
yere yürüdü. Yolda karşılaştığı kolaylaştırıcı hadiselerin de yardımıyla Söğüt
ve Domaniç’i yurt tuttular. Zamanla Ertuğrul, Selçukluların “Ucbeyi”
oldu... Süreç işlemeye başlamıştı.
Ertuğrul
Gazi ölünce yerine oğlu Osman Bey geçti. Devletler ve milletler hayatı
açısından çok kısa sayılabilecek bir zaman zarfında çevredeki Bizans kalelerini
alıp kök saldı. Sıra Orhan Gazi’ye geldiğinde Osmanoğlu devletleşme
sürecindeydi. Orhan Bey hem Hıristiyanlar için kutsal sayılan İznik’i aldı, hem
de Bursa’yı fethederek Bizans’ı yüreğinden vurdu...
Ardından
Rumeli’ye ordu geçirerek Peygamber müjdesini (Bizans’ın fethi) gerçekleştirme
yolunda büyük bir adım attı. Artık Bizans kuşatması fiilen başlamıştı.
Bu bir “Yürek
Seferi”ydi ve özünde Peygamber-i Alişan Efendimiz’in “Fetih!”
müjdesi vardı.
Maksat:
“Mal- mülk biriktirmek, şan-şöhret kazanmak değil, Allah adını ilâ etmek,
yaymak ve yüceltmekti”.
Bunu
bilen; “Gazi dervişler”, “abdallar”, “Alperenler”, kısacası yürek
adamlar kitleler halinde Osmanlılara katılıyor, Osmanlı ordusu, git gide
evliyalar ordusuna dönüşüyordu.
“Cihan
hâkimiyeti mefkûresi”
önce yüreklerde tutuşmuş, ardından dünyayı tutmuştu.
Hayme
Ana Domaniç’te çadırını kurdu. Onun etrafına diğer çadırlar yerleştirildi.
Alperenler çocuklara Kur’an-ı Kerim öğretiyor, az ötede gaziler gençlere kılıç
çalmasını, ok atmasını, talim ettiriyor, bacılar aba dokuyor, yağ yoğurt
yapıyor, koyun kısrak sağıyorlardı.
Yaşlı
kadınlar ağırşak ve kirman ile ip eğiriyorlar, tuluklara peynir basılıyor
derilere yağ dolduruluyordu.
Hayme
Ana büyük bir hedefe hazırlanır gibiydi. İlerlemiş yaşına rağmen dur durak
bilmeden çalışıyordu. Ona bakan gençler gayrete geliyordu.
Namazlarında
uzun dualar ediyor, sorduklarında, “Oğullarımız uzasın dal budak salsın,
öyle çoğalalım ki, Çarşamba Yaylası bizi almasın. Yeni yaylalar yurtlar
kuralım, sürümüz yılkımız çayırlar doldursun. Oğullarımız dinimizden töremizden
ayrılmasın” diyordu.
Hayme
Ana’mız Osman’ın doğumundan sonra 3-5 yıl daha yaşadı. Osman’ın elinden tutup
Çarşamba’da gezdirdiği Beşik çamının altında beşiğini salladığı söylenir.
Yine
bir yayla dönüşü rahatsızlandı. Bütün obayı bir telaştır aldı. Rahatsızlığı git
gide arttı. Erenler Kur’an-ı Kerim okumaya başladılar. Kara Osman’ı son kez
öpüp kokladı ve ruhunu teslim etti.
Osmanlı
Devleti’nin temelinde, “Hayme Ana” isimli bir kadın yüreği saklı
olduğunu unutmayın...
Yavuz Bahadıroğlu
Yorumlar
Yorum Gönder