Japon Mucizesi Nasıl Doğdu 2

Japon Mucizesi Nasıl Doğdu 2

2. Dünya Savaşı bitiminde taş üstünde taş kalmayan Japonya nasıl oluyor da bu kadar kısa zaman içinde bu kadar hızlı kalkınıyor?
Yaşlı bir Japon şöyle demiştir.
“Biz yaşlı Japonlar savaş yıllarında ve sonrasında açlık, yokluk, yoksulluk her şeyi gördük. Dolaysıyla her nimetin kıymetini biliyorduk. Şimdiki nesiller huzur ve refah içinde büyüdü. Hiçbir şeyin kıymetini bilmiyorlar. Biz Japonya’nın geleceğinden kaygılıyız.”
Birinci olarak Japon halkının mili duygu ve milli şuur sahibi olması,
Batı’nın bilim ve teknolojisi alındı, batı kültürü alınmadı, milli kültüre bağlı kalındı.
Japonya büyük işgaller görmedi, ırkında bozulma olmadı.
Moral ve geleneksel değerlere bağlılık,
Zaibatsuların (Japon holdinglerinin) aşırı güçlenişi (Ör: Mitsubishi, Nikon)
Zaibatsulardaki sermaye birikiminden ortaya çıkan araştırma bütçeleri
İthal edilen ileri teknoloji ürünleri incelenerek geliştirme yollarına büyük önem verilmesi,
Öncelikle Avrupa ve diğer kalite ürünleri taklit edildi, daha sonra kalitede atılım yapıldı.
Meiji Dönemi’ndeki okuma seferberliği ve devamında okur-yazar oranının % 22’den % 99’a kadar çıkması,
Ordu kurması yasaklanan Japonya’nın askeri harcamaları ve insan gücü ekonomiye olumlu yansımış, kalkınma ve sanayi için kullanılmıştır.
Kıt sanayi ve besin maddeleri Japon halkının israf yapmasını önlemiş, onlara tutumluluğu ve verimliliği öğretmiştir.
Sanayiyi destekleyen tarım reformları,
Bol miktarda vasıflı işgücü ve teknisyen,
Devlet ve özel kesim arasında rekabet değil birlikteliğin bulunması,
Düşük bir tüketim ve yüksek bir tasarruf yapılması,
İhracat tekniğinin çok iyi bilinmesi ve ürünlerin ucuza satılması, yurt dışına giden Japonlar reklâm amacıyla bol bol Japon malı götürdüler.
Yönetimle uyumlu bir üretim anlayışı,
Yönetime olan güven ve Siyasal istikrar,
Organizasyon yeteneği,
İşçinin sürekli çalışma garantisi, işten çıkarma en son düşünülecek şey
Sanayiyi destekleyen tarım reformu.
1947’de Çin’deki sosyalist ihtilal sonucunda Japonya’ya yapılan ABD yardımları artmıştır. Bu durumlar karşısında Japonya’yı darmadağın eden ve Japon fabrikalarındaki sermaye mallarının % 30’unu alan ABD, Japon Kalkınması’nı adeta üstlenmiştir.
Japon sanayisinde verimi yüksek ve ucuz işgücünü istihdam edem KOBİ’ler bu talep karşısında birleşmelere gidiyor, bu da maliyetleri düşürürken verimliliği arttırıyordu.
Savaşın yarattığı psikolojiyle yaralı ve bozuk halk, sabırlı, dinamik, yetenekli ve düşük ücretle çalışmayı milliyetçilik iradesiyle canı gönülden ister olmuştu. Bu işçiler kalkınmada başrol oynayacaklardır.
Yıkılmış ve eskimiş sermaye malları ABD’nin de desteğiyle yerini en yeni ve modern sermaye mallarına bırakmıştır.
Özetlersek 1945-1952 yılları arasında başlıca 3 önemli konu üzerinde durulmuştur:
ABD’nin Japonya’yı eski ekonomik yapılarının kalıntılarını temizleyip demokratik ve liberal bir devlet biçimine dönüştürmüştür.
1948-1950 arasında ABD’nin Japon ekonomisinin yeniden biçimlenmesine yardım etmiştir.
1951’den sonra, Kore Savaşı’ndan ötürü ABD; Japonya’ya adeta siyasi ve ekonomik bağımsızlık kazandırmıştır.
Bu amaçla hazırlanan ‘Dodge Planı’ şunları amaçlamaktaydı:
Bütçe harcamaları kısılacak,
Devlet yatırımları azalacak (bütçe denkliği için) ve tasarruf özendirilerek özel kesime aktarılacak,
Kantitatif ve kalitatif (selektif) kredi politikası izlenecek,
Sübvansiyolar kısılacak, gerektiğinde sübvansiyonlar en verimli sanayilere ve ihracata verilecek,
Firmaların büyümesi sağlanacak,
Bu önlemler işe yaramış ve 1950’ye doğru fiyat istikrarı sağlanmış, KOBİ’lerin güçlenmesiyle rekabet ortamı fazlalaşmış ve karaborsa çökmüştür.
Ancak küçük firmaların yerine geçmeye başlayan zaibatsular, ekonomide işsizliğe neden olmuştur. 1948’de işsiz sayısı 240.000 iken bu rakam sadece bir yıl sonra 340.000 olmuştur.
1937 yılından beri gelişen batı teknikleri, savaşlar yüzünden Japonya’ya gelememişken şimdi ABD ile ticaret sayesinde elde edilebiliyordu (know how).
Sanayileşmeyi kolaylaştıran bu yöntemlerin yanı sıra hammadde fakiri Japonya, dev tankerlerle enerji ve hammaddesini sağlayarak üretim maliyetlerini de düşürmeye başlamıştı. Sonuç olarak artan verimlilik ve teknik bilgi, düşük üretim maliyetleri, artan savunma sanayi dış talebi Japon mallarının fiyat rekabetinde öne çıkmasına ve ihracatın artarak ülkeye döviz girdisini sağlamaya başlamıştı.
1949-1950 yıllarında yetersiz satın alma gücünden dolayı birikmiş stokları vardı.
Daha önce yapılan yatırımlar meyve vermeye başlamıştı.
İşgücü rezervi hazır beklemekteydi.
Burada özellikle zaibatsulara dikkat çekmek gerekiyor. Zira bu talebi doğru kullanmış, en kalifiye elemanları bünyelerine katarak verimliliği ve AR-GE olanaklarını arttırmıştır. Bankacılık, gemi yapımı ve elektronik cihazlarda uzmanlaşan bu firmalar, kalkınmanın baş aktörlerindendir.
Zaibatsularda Paternalist şirket politikası hâkimdi. Bu nedenle işçiler kendilerini çalışan değil, aile üyesinden sayarlar ve tabiri caizse kendilerini ‘çalışmak için yaşamaya’adarlar. Batıda görülmeyen bu yapı kalkınmaya olumlu etki yapan en önemli faktördür.
Liberal partinin 1960’da % 57,5 gibi bir oy farkıyla seçimi kazanması bu gidişatı daha da hızlandırmıştır. Ortalama % 10 olan büyüme hızı, 1960 - 66 arasında % 14’e; 1970’de % 25’e kadar çıkmıştır.
Savaştaki büyük yıkımdan sadece 15 yıl sonrasında Japonya, ABD ve Rusya’dan sonra 3. en büyük ekonomi durumuna gelmiştir.
Makine, kimya, elektronik ve özellikle çelik üretimine verilen aşırı önem sonucunda ödemeler dengesi kapanmış hatta fazla vermeye başlamıştır. 1970 döviz rezervi toplamda 20 milyar dolardır.
Japon ağır sanayisinin bu denli hızlı gelişimini sağlayan özellikleri kısaca özetlemek gerekirse:
Dünya silahlanma yarışı ve silah talebindeki artış,
Anti-tröst kanunların kaldırılışı,
Demir-çelik sanayinin modernleştirilmesi,
Yeni fabrikaların kuruluşu,
Süper-tanker talebinin artışı,
İhracat artışı,
Eski üretim tekniklerinin terkedilmesi ve yeni tekniklerin sürekli geliştirilmeye çalışılması
1945’e kadar olan ekonomik mirasa ek olarak:
Dengeli gelir dağılımı,
İşçilerin temiz giyinmeleri, işyerlerinin temiz tutmaları, birbirlerini selamlamaları ve birbirlerine saygı duymaları,
Kendi üretim yöntemlerine göre teknoloji oluşturmaları,
Turizmde katedilen büyük gelişme,
Kesimler arasında dengeli büyüme,
Robotların üretimde hata yapmamaları,
Çalışmaya susayış,
Dış ticaret sayesinde hammadde ve bankacılık gibi sağladığı önemli imkânlar (yüksek tasarruf oranı sayesinde Japonya, dünyada en fazla dış yatırımı ve sermayesi olan ülkelerdendir).
Firmaların AR-GE’ye büyük önem verişi,
Japonya’nın bu denli yükselişinin bir önemli faktörü de MITI’dir. MITI, Uluslararası Ticaret ve Sanayi Bakanlığı (Ministry of International Trade and Industry) Japon sanayisine yön veren kurumdur. Sanayi politikaları tartışılarak hazırlanır. Bu tartışmalara bankalar, sendikalar, iş çevreleri, bilim adamları da katılır. Fiyatlar, tüketim, üretim, çevre sorunu tartışılır. MITI, dış ülkelerden en yeni teknolojiyi en uygun fiyattan ithal etmekte ve bunu sanayiye uygulayarak geliştirilmesine öncülük etmektedir.
1972 yılına gelindiğinde Japon malları % 25 daha ucuz ve 1 $ = 180 Yen idi. Bu durum damping yaratmış ve batı ülkelerinin baskısıyla Yen, % 17 reevalüe edilmiştir.
1973 OPEC Petrol Krizi Japonya’yı da vurmuş ve petrol kaynakları ithalata dayalı olan Japonya’nın enflasyonu yükselmiş olsa da bunu fırsata çevirmeyi bilmiş, alternatif kaynaklara yönelmiştir. Her ne kadar maliyetler yükselmiş olsa da bu pek çok endüstri sektörünün enerji bağımlılığını azalttı ve üretimlerini arttırdı.
Bir Amerikalı tarafından gerçekleştirilmiş olan Japon Mucizesi, esas olarak beş temel ilkeye dayanmaktadır.
1. Çalışanlara zayıflıklarının üstesinden gelmek için yardımcı olmak,
2. İnsanları suçlamadan sorunu çözmek
3. Sürekli gelişim içinde olmak,
4. İnsanı bütün olarak tanımak ve kabul etmek,
5. Karar alırken uzlaşmayı sağlamak.
Japon Mucizesi diye adlandırılan süreç incelendiği zaman, bütün öğelerin insana bağlı olduğu açıkça ortadadır. Bu gücü harekete geçirmek ise önemli ölçüde liderlere bağlıdır. Gerçek liderler çalışan memnuniyetinin, çevre bilincinin ve sosyal sorumluluğun gelecekte üretkenliği ve verimliliği artıracağının bilincindedirler. Ayrıca şirketlerin sahip oldukları değer sistemi onlara pazarda var olan en üstün nitelikli insan gücünü istihdam etme şansını vermektedir.
Japonya’daki eski köyler bizim köylere benzer, halk arasında büyük birlik ve dayanışma vardır.
Son derece açıkgöz (ama dürüst) ve zeki ustalar, büyük endüstri ülkelerinin ürünlerini ithal edip bunları parçalarına ayırarak nasıl yapıldığına baktılar ve benzerlerini asıllarından çok daha fazla emek harcayarak meydana getirdiler.
Asya ülkelerinden sömürge altındayken, Japonların ilk defa kendileri için çalışan bir ülke haline gelmesiydi.
Kazançlar, yatırıma dönüşüyor ve halkın yaşam düzeyinde bir gelişme olmazken, her şey sanki sanayiinin kalkınmasına adanmış gibi ilerliyordu. Bunun doğal sonucu olarak da halk için daha fazla iş imkânı doğuyor ve işsizlik azalıyordu, ekonomide ise üretimin artmasıyla, ihracat – ithalat dengesi sağlanmaya başlamıştı. 
Sağlam bir akıl ve ahlâk yapısına sahip olan Japonlar, baştanbaşa yıkılmış, ağır tazminatlar ödemeye mahkûm edilmiş yurtlarını, yirmi beş yıl içinde dünyanın en zengin ve ileri ülkelerinden biri haline getirmeyi başarmışlardır.

(Bu araştırma yazısında birçok site ve kaynaktan yararlanılmıştır.)


Not: Siz de yazılarımızı yorumlayın! Fikirleriniz söyleyin. Bloğumuzu tanıdıklarınıza önerin! Herkes okusun! 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Uzun Ömür İçin Dua

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)