Kayıtlar

vezir etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Sen Adam Olmazsın!

Sen Adam Olmazsın!           Bir adam haylaz oğluna:           “- Sen adam olamazsın…” der dururmuş.           Baba evinden ayrılan haylaz oğlan zaman içinde tahsilini tamamlamış; yüksele yüksele vezirliğe kadar yükselmiş. Haylaz oğlan vezir olunca; ilk işi bir grup asker gönderip babasını zorla huzuruna getirtmek olmuş. Sonra ona hışımla:           "- Bak baba! Bana hep; ‘Sen adam olamazsın!’ deyip dururdun! İşte görüyorsun hem de vezir oldum!” demiş.           Babası ise:           "- Ben hâlâ aynı fikirdeyim. Sen vezir olmuşsun ama yine adam olamamışsın! Eğer adam olsaydın babanı asker zoruyla ayağına getirtmezdin. Kendin babanın ayağına gelir elini öper, hatırını sorardın! Babacığım emrindeyim yapacağım bir hizmet var mı? Diye gönlümü alırdın!” Demiş…

Büyük Vezirin İnceliği

Büyük Vezirin İnceliği Meşhur Selçuklu veziri Nizamülmülk’ün güzel ahlak ve sıfatlarından biri de her ne zamanki kendisine turfanda bir yiyecek getirseler, ondan yanında olanlara da ikram etmesi idi. Bir gün bir çiftçi, kendisine üç tane turfanda salatalık getirdi. Fakat Nizamülmülk bu sefer kimseye bir şey ikram etmedi, hepsini kendi yedi. Hâlbuki böyle davranması, âdetinden değildi. Sonra, salatalığı getiren adama ihsanda bulundu. O gittikten sonra oradakilerden biri, vezire niçin üç salatalığı da kendisinin yediğini sordu. Nizamülmülk şöyle cevap verdi: “Salatalıklardan birini yedim, gördüm ki acıdır. İkincisi de üçüncüsü de aynı şekilde acı idi, o yüzden üçünü de kendim yedim. Acılıklarına sabrettim. Eğer bu acı salatalıklardan yanımda olanlara da ikram etmiş olsaydım, acılığını getiren adama duyurmaları muhtemeldi. O biçare de bunu duyunca, benim ona vereceğim ihsan ümidiyle gelmişken utanır ve çok mahcup olurdu. Ben böyle olmasını istemedim. Getiren kimse de mahcup olmad

Devletimizin Bekası Çocuklarımızın Eğitimi Ve Geleceği

Devletimizin Bekası Çocuklarımızın Eğitimi Ve Geleceği Hükümdar Bekir Han ve bilge veziri Osman Alp birkaç adamı ile birlikte ormanın derinliklerinde ava gitmişti. Hükümdar yanına on yaşlarındaki şehzade Onurbey’i de almıştı. Ormanda ilerledikçe ilerlediler. Nihayet yeşil bir vadide dinlenmeye karar verdiler. Bir de baktılar derenin yamacında otuz kırk hanelik güzel bir köy var. Zaten akşam olmuş hava kararmaya başlamıştı. Hükümdar ve vezir bir evin kapısını çaldılar. Kapıyı kırk yaşlarında bir erkek açarak; -“Buyurun, ben Gökçayır Köyü’nden Oduncu Ali!” diyerek misafirleri kabul etti. Hükümdar kendisini tanıtarak; -“Bizleri misafir kabul edebilir misiniz? Dedi. Oduncu Ali; -“Bizim için şeref olur efendim! Buyurunuz! Buyurunuz!” dedi. Büyük odadaki divana oturdular. Hükümdar, oğlu Onurbey, vezir ile beş koruması toplam sekiz kişiydiler. Ev sahibi sevinçten uçuyor, ne hizmet yapacağını şaşırıyordu. Önce herkese yayık ayranı ikram etti. Ayranın lezzeti o kadar güzeld

Gün Doğmadan Neler Doğar

Zalim Bir Kral, bir gün; avdan dönüyormuş. Şehrin girişinde güzel bir ev görmüş. Evin bahçesi çok hoşuna gitmiş. Bahçeye bakarken bahçede güzel mi güzel bir kadın gezinmiyor mu? Kadına dikkatlice bakmış, genç kadının endamına, güzelliğine hayran kalmış. Kral saraya döner dönmez baş veziri huzuruna çağırmış ve şöyle demiş: -Ben bu memleketin kralıyım,  benden başka büyük yok, mal benim, makam benim, şan benim, şeref benim. Bugün şehrin girişinde güzel bir bahçe bahçede de güzel bir kadın gördüm. Kadına âşık oldum. Ne yapıp yapıp buna bir çare bulun, tez elden bu güzel kadını bana getireceksiniz! Bu güzel kadın benim olmalı! Haydi, çabuk olun, bir şeyler yapın!” Diye emirler vermiş… Baş vezir “hay hay efendim, hemen hallederiz” deyip gitmiş. Kadını araştırmış. Bir marangozun karısını olduğunu öğrenen baş vezir sinsi bir plan kurup marangozun yanına gelmiş. -Kralımızın emri var, yarın sabaha kadar 100 tane ceviz sandık yapacaksın, yoksa seni zindana atarız, belki de asarız!&quo