Kayıtlar

Yıllarım Gitti etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Yeşil Elbise

Yeşil Elbise  Yolda karşılaştığımızda ezan okunuyordu. -"Gel seni camiye götüreyim" dedim. "Bugün cuma biliyorsun. " -"Sende benim camiye gitmediğimi biliyorsun. "dedi. -"Biliyorum ama sebebini gerçekten merak ediyorum. " -"Ne bileyim, olmuyor işte. Hem pantolonumun ütüsü bozulup, dizleri çıkar diye endişe ediyorum. "dedi. Gayri ihtiyari gülmeye başladım. -"Herhalde şaka yapıyorsun. Bunun için cami terk edilir mi? -"Ciddi söylüyorum. Giyimime ve özellikle yeşile düşkün olduğumu bilirsin. "dedi.  Gerçekten de öyleydi. Giydiği birbirinden güzel elbiseleri; mutlaka yeşilin bir başka tonundan seçer ve her zaman ütülü tutardı. -"Peki" dedim. "Hayatında hiç camiye gitmedin mi?" -"Çocukken dedemle birkaç kere gitmiştim. Hem o yaşlarda dizlerimin aşınacak diye herhalde endişe etmiyordum. Fakat artık camiye gidebileceğimi zannetmiyorum. "  Söyledikleri beni son derece şaşırt

Çadırı Başına Yıkılan Sadrazam

Çadırı Başına Yıkılan Sadrazam Osmanlı imparatorları bir sefer sırasında hareketlerinden memnun olmadıkları sadrazamı çadırını başına yıktırmak suretiyle azlederlerdi. Bu çeşit azli ilk defa uygulayan Fatih Sultan Mehmet’tir. Fatih, Karaman seferi sırasında Sadrazam Mahmut Paşa’yı (İstanbul’da bu adla anılan cami, hamam ve çarşıyı yaptıran Mahmut Paşa budur) çadırını başına yıktırarak azlettirmiştir. Bazı kaynaklar bu gözden düşmeye, Mahmut Paşa aleyhine çevrilen entrikaların sebep olduğunu kaydeder. Çadırı başına yıkılarak azledilen bir başka sadrazam da Hersekzade Ahmed Paşa’dır. Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran dönüşünde, Amasya civarında, halkın yeniçerilerin yağmacılığından şikâyeti üzerine gazaba gelen padişah, Sadrazam Hersekzade ile Vezir Dukakinoğlu Ahmed Paşa’yı, çadırlarını başlarına yıktırarak azletmiştir. Ahmet Paşa bu olaydan altı ay kadar sonra idam edilmiştir. Çadırın direklerini söktürerek yıktırmanın iktidardan düşme alameti olması, İslam’dan önceki zamanla

Mücevherin Değerini Ancak Kuyumcu Bilir

Mücevherin Değerini Ancak Kuyumcu Bilir Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin seviyesini öğrenmek ister. Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip: -"Oğlum" der, "Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir. " Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar. İlk önce bir bakkal dükkânına girer ve -"Şunu kaça alırsınız?" diye sorar. Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır; evirir çevirir; sonra: "Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın" der. İkinci olarak bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği nesneye ancak bir beş lira vermeye razı olur. Üçüncü defa bir semerciye gider: Semerci nesneye şöyle bir bakar, -"Bu der benim semerlere iyi süs olur. Bundan kaş dediğimiz süslerden yaparım. Buna b

Aşka uçarsan!

Aşka uçarsan! " Aşka uçarsan, kanatların yanar." Sadi Şirazi " Aşka uçmazsan, kanatların neye yarar ?" Mevlâna " Aşka varınca kanadı kim arar?" Yunus Emre Şimdi burada; Sadi Şirazi mi haklı? Hz. Mevlana mı haklı? Hz. Yunus Emre mi haklı? Üçü de Allah (Celle Celâlühü) dostu; Üçü de haklı… Sadece bakış açıları farklı…